Ali Bayramoğlu
“Ne İmamoğlu ne de Kurum bir dalga yakalamış gibi gözüküyor”
Ali Bayramoğlu’yla Bugünler: “Ne Murat Kurum ne de Ekrem İmamoğlu bir dalga yakalamış gibi görünüyor. İmamoğlu’nun 2019’daki ilk kampanyası bile bugüne göre daha kuvvetli bir kampanyaydı. Sadece yerel yönetim değil, ulusal siyasetle ilgili mesajlar içeren ve değişim umudunu besleyen bir kampanyaydı. Bugün böyle bir umut çok kalmadı. Dolayısıyla İmamoğlu etrafında büyük bir heyecan seferberliği olduğunu görmüyorum. Ama AK Parti’nin fütursuz siyasetlerini en azından simgesel olarak sınırlamak isteyecek bir muhalefet seçmeni sandık günü muhtemelen yine mobilize olacaktır."
Büyüyen ve küçülen partiler
Yeniden Refah Partisi ise, oğul Erbakan’ın liderliğinde milli görüş geleneğinin tekrar asil partisi haline dönüşme yolunda. Daha “liberal-reformcu” çizgi izleyen Saadet Partisi küçülürken, YFP büyüyor. Erbakan’ın, AK Parti’ye mesafeli durarak erime riskini bertaraf etmesi de “akıllı” bir strateji. YRP, kuvvetli Batı ve İsrail alerjisiyle, mikro alanda kelimenin gerçek anlamıyla tutucu dindarlığıyla öne çıkıyor. Kadın, gençlik, cinsellik, ahlak meselelerinde AK Parti’nin önünde seyrediyor, mevcut sofu dindar siyaset damarını temsil ediyor. Siyasi olarak, bu büyüme AK Parti aleyhine görünse de, esasen dikkate alınması gereken ikisinin toplamı. Ve başka bir tür içe kapanmayı temsil ediyor.
“Kürt hareketinin ne yapacağı Türkiye’deki gelişmeler kadar ABD’deki başkanlık seçimine ve ABD’nin Suriye politikasına da bağlı”
Ali Bayramoğlu’yla Bugünler: “Bu koşullarda Kürt hareketi ne yapacak? Demokratik cumhuriyet ya da demokratik konfederalizm iddiaları revize edilecek mi? Bunlardan vazgeçilecek mi? Bir çatışma evresi ya da başka bir müzakere evresi için başka türlü ilişkiler kurulacak mı? Bu önemli sorudur. Durum sadece Türkiye ile ilgili değil, ABD'de yapılacak Kasım ayındaki seçimlerden sonra ortaya çıkacak iktidar, bu iktidarın işte Suriye özellikle politikasının ne istikamette olacağıyla da ilgili bir durum. Bugün yaptığımız tartışmalar, işte PKK gölge olmaktan çıksın ya da DEM yanlış yapıyor, İmamoğlu'yla ya da şunla bununla ittifak etsinin ötesinde tarihsel bir perspektifle duruma bakmayı gerektiriyor.”
“Meral Danış Beştaş’ın aday gösterilmesi DEM’in İmamoğlu’na destek vermek dışında bir strateji izlediğini gösteriyor”
Ali Bayramoğlu’yla Bugünler: “DEM Parti ne yapmak istiyor? Evet Başak Demirtaş güçlü bir aday olacaktı belki ama şu anda açıkladıkları Meral Danış Beştaş ismi de güçlü bir aday. Kürt seçmeni açısından Meral Hanım kuvvetli bir adaydır. İyi bir hatiptir, parlamentoda temsilciliğini yapmıştır partinin, parti temsiliyeti kuvvetli bir isimdir. Bu ne söylüyor bize? Bu bize DEM’in İmamoğlu’na destek vermek dışında bir strateji izlediğini gösteriyor.”
Siyasi keyfiliğin kökenleri
Türkiye’de çift katmanlı bir otoriter dalga var. Hem dünyadan beslenen hem de kendi iç dinamikleri ile beslenen bir yapı. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan, onun kurduğu ittifak, yeni Türkiye iddiaları ile bu dünya siyaseti arasında paralellikler var. Bu paralellik temel olarak milliyetçilik, devletçilik, büyüme yani milli sınırların büyümesi üzerine dayanıyor. Bu oranda milli olan, milliyetçi olan, güce dayanan her zaman demokratik olanın üzerine çıkıyor.
Kritik bir kavşak: Can Atalay meselesi
AK Partili meclis başkanının bile ‘ortalayarak’ idare etmeye çalıştığı, diğer başkan vekillerinin okutmayı kabul etmediği Atalay’a ilişkin Yargıtay kararını okutacak bir kişi bulundu. Meclis Başkan vekillerinden Bekir Bozdağ, muhtemelen yine Beştepe’nin talimatıyla, kararı meclis genel kurulunda okutarak Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşmesini sağladı. Halk oylarıyla seçilmiş bir kişinin milletvekilliği, Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen, anayasaya aykırı bir şekilde düşürüldü. Otoriter rejimler, devlet içi direnç noktalarını devre dışı bırakan, gayri meşru girişim örnekleriyle doludur.
“Yerel seçimler için ‘Çözüm Süreci’ gibi bir pazarlık gerçekçi değil”
Ali Bayramoğlu’yla Bugünler: “Leyla Zana’nın açıklaması, Başak Demirtaş’ın adaylığı, Selahattin Demirtaş’ın savunması… Bütün bunlara baktığımız zaman ittifakın demokratik saiklerle muhalefetle olması kadar AK Parti ile olması da mümkün olabilir görüntüsü ortaya çıkıyor DEM Parti’de. Leyla Zana’nın davet ettiği şey Tayyip Erdoğan’ın Öcalan ile görüşmesi. Tabii şunu da görmek lazım ki herkesin beklentisi olabilir, bir şeyleri zorluyor olabilir ama önümüzdeki ittifaklar salt seçim üzerinden yürüdüğü için pazarlık yapılacaksa böyle bir çözüm sürecine geri dönüş pazarlığını çok gerçekçi görmüyorum. Daha farklı, seçim bazlı pazarlıklar olabilir, bazı faydalar elde etmek karşılığında.”
HDP’den DEM’e Kürt siyaseti…
DEM Parti, kendi beklentileri ve varlığı doğrultusunda faydacı, müzakereci siyaset izleyeceğine dair ipuçları vermeye başladı. Adı açık bir biçimde konmasa da Türkiyelilik ve ilkesel siyaset ile buna dayalı ittifak eğilimi güç kaybetmeye başladı. Bu, bazı çevrelerde iddia edildiği gibi bağımsız bir güç politikası anlamının çok ötesinde bir durum. Partide birbirinden bağımsız güç odaklarının varlığı, örneğin Demirtaş’ın eşinin çıkışları, DEM-Cumhur arası temas ve Kandil bağlantılarının artan etkisi iddiaları bu muhtemel gelişmeyi destekleyen hususlar.
“Bu mertlik ve siyasi cinayetler meselesi, yüzlerce insanın anısına hakarettir”
Akşener’in bir karar vermesi lazım, merkez siyasete aday bir siyasi partinin başkanı yoksa hala ülkücü hassasiyetleri taşıyan, terminolojisi kullanan aşırı devletçi ve milliyetçi bir siyasetçi mi? Bu mertlik ve siyasi cinayetler meselesi, köşe başlarında tuzağa düşen, yatağında boğulan, Sapanca-Adapazarı üçgeninde infaz edilen, Güneydoğu’da JİTEM tarafından yok edilen yüzlerce insanın anısına da hakarettir. Onların katilleri mert değildi...
“Hrant’ı sağa sola çekiştirmek ahlaki değil. Hrant Dink demokratikleşme arayışının önemli mimarlarındandı”
Ali Bayramoğlu: “Bugünkü gençler kendilerinden önceki dönemi, örneğin Hrant’ın siyaseten etkili olduğu 1990’ların sonlarından vefatına kadar olan süreyi bir sapma, bir yanılgı, bir hata dönemi olarak değerlendiririyor. Kamusal entelektüellerin kullanışlı aptal olduklarını, suiistimal edildiklerini, işbirlikçilik yaptıklarını söylüyor. Hrant’ı buradan ayırmak için onu solcu ilan ederler. Ama hayat öyle değil. Hrant Dink de bir demokratikleşme arayışının, özgürlükçü bir arayışın önemli mimarlarındandı.”
Kimdi, ne yaptı, niye yaptı Hrant?
O dönemin hassasiyetleri, dengeleri, mücadeleleri, ortak demokratik zihniyeti neydi? Hangi olaylarla, tartışmalarla, mücadelelerle kuşatılmıştı? Hrant’ı yerli yerine oturmak, hatta neden öldürüldüğünü anlamak bakımından bu sorular da önemlidir. Ne var ki, Türkiye’de yerleşik “post mortem” bir siyasi bakış alışkanlığı, bir siyasi kopuş kültürü var. Dönemler, bir öncekileri karalayarak, sil baştan ve kopuş içinde ele alınırlar. Özellikle genç nesiller bakımından geçerlidir bu. Oysa, bu bakış, hayatın akışına terstir. Özellikle siyaset, siyasi mücadeleler söz konusuyla… 2004-2007 arası Türkiye bakımından özel bir sayfayı oluşturan dönem bunu iyi özetler.
“Murat Kurum, Erdoğan açısından kötü bir tercih değil”
Ali Bayramoğlu'yla Bugünler: “Murat Kurum kötü bir isim değil Erdoğan'ın çerçevesinden baktığımız zaman. Deneyimli, hızlı çalışan, Erdoğan'ın tanıdığı, Erdoğan'a tam biat edecek bir isim. Her ne kadar muhalefet Murat Kurum'la ilgili bir dizi yayın yapıyorsa da Murat Kurum muhafazakâr kesim açısından olumsuz bir isim değil.“
“Protokolde olmasa da son derece basit bir talebi Suudiler niye kabul etmedi? Çünkü bu bir Suudi dayatması, meydan okumasıydı”
Ali Bayramoğlu'yla Bugünler: "Türkiye'de Cumhuriyetin 100. yılının kutlandığı bir atmosferde, uluslararası olmayan bir maçta çok da siyasi olmayan, aslında masumane olan bazı simgeler kullanılabilir. Bunlarla ilgili ben bir sakınca olduğunu düşünmüyorum. Suudi Arabistan tarafı maç öncesinde Mustafa Kemal Atatürk yazan tişörtlerle futbolcuların sahaya çıkmalarını engellemeyebilirdi. Bunu, yani bizimkilerin talebinin nedenini sorgulamaktan çok 'protokolde yok o yüzden olmaz' demelerine gerek yoktu. Protokolde olmayan son derece basit ve kabul edilebilir bir talebi Suudiler niye kabul etmiyor? Niye polis yollayarak pankartları alıyorlar? Neden bu tür baskılar yapıyorlar? Bu sorular da sorulabilir."
“40 bin subayın olduğu bir orduda 25 bin subay uzaklaştırıldı. Yerleri kimlerle, nasıl dolduruldu?”
Ali Bayramoğlu’yla Bugünler: “Tuzla’daki askeri okulda Atatürk rozeti etrafında yaşanan tartışma ve bu tür gelişmeleri soru işareti ve endişeyle karşılamak lazım”, “Çok adam uzaklaştırıldı TSK’dan. En son Milli Savunma Bakanı 20 bin küsürlük bir rakam verdi. 35-40 bin subayın olduğu bir orduda 20-25 bin subayın siyasi nedenlerle uzaklaştırılması büyük bir boşluk oluşturmuştur. Yerleri kimlerle, nasıl dolduruldu?”
“Muhalefette 2019’dakine benzer bir ittifak mümkün gözükmüyor”
“Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu 2019’daki seçimlerde açık bir şekilde masaya oturtmamakla birlikte bir koltuğuna İYİ Parti’yi diğer koltuğuna HDP’yi alarak bir kampanya yürütmüştü. Bugün İYİ Parti’de bu gittikçe zorlaşıyor. İYİ Parti özellikle seçim başarısızlığı sonrasındaki operasyonlarıyla, ittifakları reddetmesiyle, bunun parti içerisinde yarattığı kargaşalarla, Akşener’in daha sert lider, tek karar verici istikamette yürümesiyle büyük bir kan kaybı yaşıyor. Parti düzeyinde yaşanan bu kan kaybı seçmene nasıl tekabül edecektir bilmiyorum. Son araştırmaları da henüz görmedim. Acaba seçmen düzeyinde de bir kan kaybı var mı? Bu soru ortada duruyor.”
“Erdoğan ve Erdoğan’ın ittifakı hem dünya siyasetinden hem de Türkiye’deki iç dengelerden besleniyor”
Ali Bayramoğlu’yla Bugünler: Türkiye’de karşımızda çift katmanlı bir otoriter dalga var. Hem dünyadan beslenen hem de kendi iç dinamikleri ile beslenen bir yapı. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan, onun kurduğu ittifak, yeni Türkiye iddiaları ile bu dünya siyaseti arasında paralellikler var. Bu paralellik temel olarak milliyetçilik, devletçilik, büyüme yani milli sınırların büyümesi üzerine dayanıyor. Bu oranda milli olan, milliyetçi olan, güce dayanan her zaman demokratik olanın üzerine çıkıyor. Açıkçası Erdoğan’ın 1980’lerde bu siyaseti yürütebileceğini, bu siyasetle dünyada var olabileceğini düşünenlerden değilim. Erdoğan’ın bugünkü siyaseti ile dünyadaki bugünkü siyaset arasında olan paralellik Erdoğan’a yeni bir meşruiyet imkanı kazandırıyor.
“Fiili olarak Ogün Samast’ın tahliye edilmesini tartışmak çok anlamlı değil fakat simgesel olarak kolay sindirilebilecek bir şey değil”
Ali Bayramoğlu'yla Bugünler | “Ogün Samast cinayeti 17 Ocak’ta 2007’de işledi. Hatırladığım kadarıyla hemen bir hafta sonra 24 Ocak’ta yakalandı ve hapis yatmaya başladı. Aldığı toplam ceza yani cinayet ve ruhsatsız silah taşıma suçundan aldığı ceza 22 yıldı. Sonra içeride gardiyanlara saldırdığı için bir ceza daha almış 4 yıllık. Şimdi Hrant Dink davası açısından baktığımızda bir iyi hal tahliyesi değil bu. İyi hal 4 yıllık cezayla ilgili. Dink cezası ilgili ise kısmı kanunun emri gereği, süresi dolduğu için koşullu serbest bırakılma. Dolayısıyla burada Ogün Samast neden serbest bırakıldı diye itişip kakışmanın çok anlamlı olduğunu düşünmüyorum. Simgesel olarak değil, fiilen tabii. Simgesel olarak Can Atalay içerideyken, Osman Kavala içerideyken böyle bir cinayetin failinin özgürlüğüne kavuşmuş olması kolay sindirilebilecek bir şey değil. Asıl soru ve sorun şudur: Samast tahliye edildiği gün Dink davası nerede? Dink davasının arka planı aydınlanabildi mi? Adalet sağlanabildi mi?”
“Burada karanlık bir yer var ve basının görevi onun üzerine gitmektir”
Ali Bayramoğlu: “Tolga Şardan’ın tutuklanması da son dönemde artan gazeteci tutuklamaları gibi. Ama bir farkı var. Devlet içerisinde bir dizi kargaşaya, bir dizi karanlık noktaya çomak sokulmuş duygusu veren ve çomak sokmanın yarattığı tepki sebebiyle yaşanan bir tutuklama görüntüsü var karşımızda. Yani karanlık bir iş var, pis bir iş var, birilerinin çıkarlarına dokunuldu da bu tutuklama geldi duygusu pek çok gazetecide mevcut.”
“Deneyimler, alınan yollar, kazanılan kimi haklar, kimi karşı karşıya gelişler cumhuriyetin eskiye göre daha olgun olduğunu gösteriyor”
Cumhuriyet Bayramı, 100. yıl açısından önemli. 100 yılda ne geldi, ne gitti tabii çok konuşulacak, tartışılacak. Toplumda nereden nereye geldik, kurumsallaşmada nereden nereye geldik vb. Bu tabii 5-10 dakikada ele alınacak bir konu değil ama şunu söylemek lazım ki cumhuriyetin ilk kurulduğu zamanlar dini olanı tasfiye, etnik farklı olanı tasfiye ve gayrimüslimi tasfiye üzerine kurulu bir standartlaşma ve bireyleşme dalgasının bugün epey uzağındayız. Evet, Kürt meselesi hala varlığını sürdürüyor. Din meselesi hala gündemde. Ama deneyimler, alınan yollar, kazanılan kimi haklar, kimi karşı karşıya gelişler cumhuriyetin eskiye göre daha olgun olduğunu gösteriyor.
“Türkiye bir muhalefet krizi yaşıyor, hem de çok ağır bir şekilde”
Ali Bayramoğlu, Serbestiyet kanalında anlattı: “Akşener'in önerisi döner muhalefete bir fatura çıkarır. İttifak sistemine dayalı, ittifak sisteminden azade bir muhalefet oluşur. Zaten siyasetten de oldukça uzak bir muhalefet var. Akşener'in maalesef bu istikamette bir rol oynadığını sanıyorum. Benim kanaatim odur ki Türkiye bir muhalefet krizi yaşıyor hem de çok ağır bir şekilde. Cumhuriyet Halk Partisi'nin içinde görünüyor. Gelecek Partisi'nde görülüyor örneğin. Dolayısıyla böyle bir muhalefet krizi var ve İYİ Parti'nin kartları karış biçimi bu krizi daha ağırlaştıracaktır.
“Türkiye doğru yerde durdu”
Ali Bayramoğlu: “Ben Türkiye’nin bu konudaki tutumunun Erdoğan’ın pragmatizmi ve seçimlerden sonra kabullendiği rasyonalizasyon ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Erdoğan kampların parçaları olmaktan çok Türkiye’nin büyük bir devlet olması ve o itibarla ağırlığını tanımlaması gibi bir politika izliyor. Bu politikayı izlerken eskiden yaptığı gibi doğrudan doğruya meselenin gönlündeki tarafına yönelmeden hareket ediyor. Türkiye doğru yerde durdu diye düşünüyorum.” “Hamas’ın yaptığına direniş denmesinin, İsrail’in yaptığına savunma denmesinin büyük etik ve ahlaki sakıncaları var”
İktidar, Kürt siyasetinde yeni bir stratejiye doğru ilerliyor
Düne kadar asayiş tedbirlerini çok sert uygulayan, hukuk sınırlarını fersah fersah aşan Kürt politikası hükümetin artık sadece bu tür bir kaba kuvvet üssünden yürümeyecektir
Peki ne olacaktır? Hem Türkiye içerisinde hem Suriye'de ve Irak'ta; Türkiye'nin Kürt hareketinin yani PKK'nın ve onunla bağlantılı görünen siyasi partilerin tecrit edileceğini ve Kürtlerle ilişkisinin sınırlandırılmaya çalışılacağını düşünüyorum. Eğer bunu yapabilirse hükümet, Kürtlerle ilişkiyi başka yollardan kurma imkanlarını üretmeye çalışacaktır. Bu yeni bir strateji olabilir. Nasıl devreye girer? Türkiye’de HÜDAPAR, sınırların ötesinde KDP burada anahtar rolde olabilir”
“Ankara ve İstanbul gibi yerlerde muhalefet seçimi seçimi kaybederse bu kaybın faturası İYİ Parti’ye çıkar”
“Önümüzdeki seçimler açısından bakarsak, İYİ Parti bu tavrını devam ettirirse muhalefete güç, oy ve belediye kaybettirir. Bu kaybın da faturası seçimlerden sonra ona, yani İYİ Parti’ye çıkar. Henüz kimse bunun farkında olmayabilir, seçimlere daha var ama Ankara, İstanbul gibi yerlerde seçim kaybetme riski doğarsa ve bu fiilen gerçekleşirse İYİ Parti çok büyük bir sıkıntıya düşer. Düştüğü gibi CHP’deki tartışmalar yeniden kartların karılmasını doğurur…“
“Akşener ve İYİ Parti açısından ufukta yeni bir şey yok…”
Ali Bayramoğlu: “Akşener; bundan böyle yalnız başlarına davranma, kendi bildiklerinden taviz vermeme yolunu izleyeceklerini vurguladı ama gerektiği durumlarda belli siyasi pazarlıklar içerisinde kimi iş birliklerinin de yapılabileceğinin altını çizdi”, “İYİ Parti ve Akşener açısından ufukta yeni bir şey yok. İYİ Parti olduğu yerde duruyor ve benim bakışımla kendisini siyasetsizliğe mahkum etmeye devam ediyor.”
“Seçimden sonra HDP’de ilkesel kadar faydacı davranma eğilimi var”
Ali Bayramoğlu, hafta sonu yapılacak HDP Kongresi’ni değerlendirdi: “Seçimler istenilen sonucu vermeyince HDP’de ilkesel davranmak kadar faydacı davranılması gerektiğini savunan bir bakış ortaya çıktı. Geçenlerde bir dergide takma bir isimle, örgüt diliyle yazıldığı söylenen bir makalede "Kiminle bu sorunu çözecekseniz, Kürt siyaseti onunla iş birliği yapmalı. Bu işbirliği yapılmasına yakın gruplar arasında da AK Parti de var” yazıldı. Faydacılık, yeniden alan genişletme politikaları üstüne kurulu bir eğilimin ön plana çıktığını görüyoruz. Yerel seçimlerde HDP muhalefetle işbirliği yapmayabilir. Muhalefetle işbirliği yapmazsa birçok kritik yerde, AK Parti adaylarının kazanmasını sağlar. Bunu karşılıksız mı yapar? Bu bir pazarlık konusu olabilir mi? AK Parti böyle bir pazarlığa girebilir mi? Mesela kayyum atamamaktan bahsediliyor bazı yerlere. Bu mümkün müdür?”
“Erdoğan rahat çünkü üç kritik bakanlıkta sadık ve şahsiliği öne çıkmayan isimler görevde”
“İçişleri, Dışişleri ve Savunma Bakanları’na muhtemelen Cumhurbaşkanı bundan önceki bakanlardan bir kademe daha fazla güveniyor ve daha fazla rahat ediyor. Bu bakanların üçü de kendilerine verilen politikayı uygulamak kadar bildikleri, ürettikleri, parçası oldukları bir politikanın parçası olarak sistemin içindeler. Aynı zamanda şahsilik izi kendilerinden önceki bakanlara göre daha az.”
“Bu YAŞ’ı normalleşmeden çok siyasetçi hükümranlığı ile tanımlamak mümkün”
Ali Bayramoğlu: “YAŞ'ta siyasi iktidarın tam bir hegemonya kurduğunu söylemek mümkün. Kara Kuvvetleri Komutanı emeklilik yaşı gelmiş, Erdoğan tarafından çok tercih edilmeyen biri olarak da telakki ediliyordu. Eski YAŞ olsaydı Musa Paşa doğal olarak Genelkurmay Başkanı olurdu. Bu sefer bunun olmayacağı belliydi. Veda görüntüsüne şöyle bir yorum yapmak mümkün; Kara Kuvvetleri Komutanı Genelkurmay Başkanlığı'nı hak ettiğini düşünen bir insandır muhtemelen. Ve onu arzu etmiş olan bir insandır. Fakat tercih edilmedi, tercih edilmeyince de yaptığı konuşma, "Bir asker olarak gelebileceği en yüksek yere geldim" sözleri biraz kendisine karşı, çevresine karşı savunması diye ben düşünüyorum”
Dünyada liberal değerler örseleniyor, Türkiye’de popülist otoriter iktidar normalleşiyor, muhalefet pusulasız
Ali Bayramoğlu: “Liberal ekonominin ve ona bağlı olarak bütün o liberal değerlerin bir örselenme yaşadığı muhakkak. Silahlanma, devlete önem verme, güçlü olma, güçlü lider üretme gibi toplumlardaki insanların güven duygusunun sistemden çok kişiye, şahsa yönelmeye başlaması, güce yönelmeye başlaması bunların sonuçlarından bir tanesi. Dünya 1980'lerde ve 1990'ların ilk yarısında çok kültürlülüğü veri alan, çok kültürlülüğün değer olarak skalanın en tepesine konduğu bir istikamette ilerliyordu. Bugün bunun tersini görüyoruz. Türkiye'de de benzer bir hal yok mu? Popülist ve otoriter iktidar tabiileşiyor, yavaş yavaş yerleşiyor. CHP ve İYİ Parti’deki pusulasızlık, şahısların daha çok vurgulanmasının da popülist dalga ve bunun izdüşümleriyle ilişkisi yok denemez.”
CHP’nin hastalığı yeniden nüksetti: “Siyaseti diğer partilere karşı değil, parti içi hiziplere karşı yapma”
“CHP’de tek parti geleneğinden kalan bir gen varsa, o gen o siyaseti diğer partilerle rekabet halinde değil, kendi içindeki gruplar arasındaki yarışma olarak algılanmasıdır. Son derece cemaatçi bir dokudan bahsediyoruz. Bunun Türkçesi şu: Toplulukçu anlayışta karşı cemaati, karşı topluluğu, karşı siyasi partiyi alt etme mücadelesinden daha fazla kendi partiniz içerisindeki konum ve yer mücadelesi ön plana çıkar. Bu, aynı zamanda tek partili bir düzenin siyaset anlayışıdır. CHP bunun tipik örneğidir.”
Bendeki Roni…
Ameliyat olduğu akşamdan itibaren eniştesi Nubar’la hemen her gün haberleştik. Ayrıntılı bilgi veriyordu, sağolsun Nubar. Kendine geldiği her an, her zamanki gibi, aksileşiyormuş Roni, oksijen hortumunu çekip atıyor, söyleniyormuş. Bir gün Nubar, “Ya Ali, şiirlerini bilmesem, bu aksi adamın duygu dolu olduğunu hiç tahmin edemezdim. Hele o aşk şiirleri…” dedi. Ben okumamıştım Roni’nin aşk şiirlerini. “Aa sen Elsa’yı bilmiyor musun, büyük aşkı, şiir kitabı yazdı onun için” dedi Nubar. Hemen o akşam Roni’nin Elsa için yazdığı kimi şiirleri bulup bir solukta okudum. Çarpıldım.