Ali Bayramoğlu
“40 bin subayın olduğu bir orduda 25 bin subay uzaklaştırıldı. Yerleri kimlerle, nasıl dolduruldu?”
Ali Bayramoğlu’yla Bugünler: “Tuzla’daki askeri okulda Atatürk rozeti etrafında yaşanan tartışma ve bu tür gelişmeleri soru işareti ve endişeyle karşılamak lazım”, “Çok adam uzaklaştırıldı TSK’dan. En son Milli Savunma Bakanı 20 bin küsürlük bir rakam verdi. 35-40 bin subayın olduğu bir orduda 20-25 bin subayın siyasi nedenlerle uzaklaştırılması büyük bir boşluk oluşturmuştur. Yerleri kimlerle, nasıl dolduruldu?”
“Muhalefette 2019’dakine benzer bir ittifak mümkün gözükmüyor”
“Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu 2019’daki seçimlerde açık bir şekilde masaya oturtmamakla birlikte bir koltuğuna İYİ Parti’yi diğer koltuğuna HDP’yi alarak bir kampanya yürütmüştü. Bugün İYİ Parti’de bu gittikçe zorlaşıyor. İYİ Parti özellikle seçim başarısızlığı sonrasındaki operasyonlarıyla, ittifakları reddetmesiyle, bunun parti içerisinde yarattığı kargaşalarla, Akşener’in daha sert lider, tek karar verici istikamette yürümesiyle büyük bir kan kaybı yaşıyor. Parti düzeyinde yaşanan bu kan kaybı seçmene nasıl tekabül edecektir bilmiyorum. Son araştırmaları da henüz görmedim. Acaba seçmen düzeyinde de bir kan kaybı var mı? Bu soru ortada duruyor.”
“Erdoğan ve Erdoğan’ın ittifakı hem dünya siyasetinden hem de Türkiye’deki iç dengelerden besleniyor”
Ali Bayramoğlu’yla Bugünler: Türkiye’de karşımızda çift katmanlı bir otoriter dalga var. Hem dünyadan beslenen hem de kendi iç dinamikleri ile beslenen bir yapı. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan, onun kurduğu ittifak, yeni Türkiye iddiaları ile bu dünya siyaseti arasında paralellikler var. Bu paralellik temel olarak milliyetçilik, devletçilik, büyüme yani milli sınırların büyümesi üzerine dayanıyor. Bu oranda milli olan, milliyetçi olan, güce dayanan her zaman demokratik olanın üzerine çıkıyor. Açıkçası Erdoğan’ın 1980’lerde bu siyaseti yürütebileceğini, bu siyasetle dünyada var olabileceğini düşünenlerden değilim. Erdoğan’ın bugünkü siyaseti ile dünyadaki bugünkü siyaset arasında olan paralellik Erdoğan’a yeni bir meşruiyet imkanı kazandırıyor.
“Fiili olarak Ogün Samast’ın tahliye edilmesini tartışmak çok anlamlı değil fakat simgesel olarak kolay sindirilebilecek bir şey değil”
Ali Bayramoğlu'yla Bugünler | “Ogün Samast cinayeti 17 Ocak’ta 2007’de işledi. Hatırladığım kadarıyla hemen bir hafta sonra 24 Ocak’ta yakalandı ve hapis yatmaya başladı. Aldığı toplam ceza yani cinayet ve ruhsatsız silah taşıma suçundan aldığı ceza 22 yıldı. Sonra içeride gardiyanlara saldırdığı için bir ceza daha almış 4 yıllık. Şimdi Hrant Dink davası açısından baktığımızda bir iyi hal tahliyesi değil bu. İyi hal 4 yıllık cezayla ilgili. Dink cezası ilgili ise kısmı kanunun emri gereği, süresi dolduğu için koşullu serbest bırakılma. Dolayısıyla burada Ogün Samast neden serbest bırakıldı diye itişip kakışmanın çok anlamlı olduğunu düşünmüyorum. Simgesel olarak değil, fiilen tabii. Simgesel olarak Can Atalay içerideyken, Osman Kavala içerideyken böyle bir cinayetin failinin özgürlüğüne kavuşmuş olması kolay sindirilebilecek bir şey değil. Asıl soru ve sorun şudur: Samast tahliye edildiği gün Dink davası nerede? Dink davasının arka planı aydınlanabildi mi? Adalet sağlanabildi mi?”
“Burada karanlık bir yer var ve basının görevi onun üzerine gitmektir”
Ali Bayramoğlu: “Tolga Şardan’ın tutuklanması da son dönemde artan gazeteci tutuklamaları gibi. Ama bir farkı var. Devlet içerisinde bir dizi kargaşaya, bir dizi karanlık noktaya çomak sokulmuş duygusu veren ve çomak sokmanın yarattığı tepki sebebiyle yaşanan bir tutuklama görüntüsü var karşımızda. Yani karanlık bir iş var, pis bir iş var, birilerinin çıkarlarına dokunuldu da bu tutuklama geldi duygusu pek çok gazetecide mevcut.”
“Deneyimler, alınan yollar, kazanılan kimi haklar, kimi karşı karşıya gelişler cumhuriyetin eskiye göre daha olgun olduğunu gösteriyor”
Cumhuriyet Bayramı, 100. yıl açısından önemli. 100 yılda ne geldi, ne gitti tabii çok konuşulacak, tartışılacak. Toplumda nereden nereye geldik, kurumsallaşmada nereden nereye geldik vb. Bu tabii 5-10 dakikada ele alınacak bir konu değil ama şunu söylemek lazım ki cumhuriyetin ilk kurulduğu zamanlar dini olanı tasfiye, etnik farklı olanı tasfiye ve gayrimüslimi tasfiye üzerine kurulu bir standartlaşma ve bireyleşme dalgasının bugün epey uzağındayız. Evet, Kürt meselesi hala varlığını sürdürüyor. Din meselesi hala gündemde. Ama deneyimler, alınan yollar, kazanılan kimi haklar, kimi karşı karşıya gelişler cumhuriyetin eskiye göre daha olgun olduğunu gösteriyor.
“Türkiye bir muhalefet krizi yaşıyor, hem de çok ağır bir şekilde”
Ali Bayramoğlu, Serbestiyet kanalında anlattı: “Akşener'in önerisi döner muhalefete bir fatura çıkarır. İttifak sistemine dayalı, ittifak sisteminden azade bir muhalefet oluşur. Zaten siyasetten de oldukça uzak bir muhalefet var. Akşener'in maalesef bu istikamette bir rol oynadığını sanıyorum. Benim kanaatim odur ki Türkiye bir muhalefet krizi yaşıyor hem de çok ağır bir şekilde. Cumhuriyet Halk Partisi'nin içinde görünüyor. Gelecek Partisi'nde görülüyor örneğin. Dolayısıyla böyle bir muhalefet krizi var ve İYİ Parti'nin kartları karış biçimi bu krizi daha ağırlaştıracaktır.
“Türkiye doğru yerde durdu”
Ali Bayramoğlu: “Ben Türkiye’nin bu konudaki tutumunun Erdoğan’ın pragmatizmi ve seçimlerden sonra kabullendiği rasyonalizasyon ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Erdoğan kampların parçaları olmaktan çok Türkiye’nin büyük bir devlet olması ve o itibarla ağırlığını tanımlaması gibi bir politika izliyor. Bu politikayı izlerken eskiden yaptığı gibi doğrudan doğruya meselenin gönlündeki tarafına yönelmeden hareket ediyor. Türkiye doğru yerde durdu diye düşünüyorum.” “Hamas’ın yaptığına direniş denmesinin, İsrail’in yaptığına savunma denmesinin büyük etik ve ahlaki sakıncaları var”
İktidar, Kürt siyasetinde yeni bir stratejiye doğru ilerliyor
Düne kadar asayiş tedbirlerini çok sert uygulayan, hukuk sınırlarını fersah fersah aşan Kürt politikası hükümetin artık sadece bu tür bir kaba kuvvet üssünden yürümeyecektir
Peki ne olacaktır? Hem Türkiye içerisinde hem Suriye'de ve Irak'ta; Türkiye'nin Kürt hareketinin yani PKK'nın ve onunla bağlantılı görünen siyasi partilerin tecrit edileceğini ve Kürtlerle ilişkisinin sınırlandırılmaya çalışılacağını düşünüyorum. Eğer bunu yapabilirse hükümet, Kürtlerle ilişkiyi başka yollardan kurma imkanlarını üretmeye çalışacaktır. Bu yeni bir strateji olabilir. Nasıl devreye girer? Türkiye’de HÜDAPAR, sınırların ötesinde KDP burada anahtar rolde olabilir”
“Ankara ve İstanbul gibi yerlerde muhalefet seçimi seçimi kaybederse bu kaybın faturası İYİ Parti’ye çıkar”
“Önümüzdeki seçimler açısından bakarsak, İYİ Parti bu tavrını devam ettirirse muhalefete güç, oy ve belediye kaybettirir. Bu kaybın da faturası seçimlerden sonra ona, yani İYİ Parti’ye çıkar. Henüz kimse bunun farkında olmayabilir, seçimlere daha var ama Ankara, İstanbul gibi yerlerde seçim kaybetme riski doğarsa ve bu fiilen gerçekleşirse İYİ Parti çok büyük bir sıkıntıya düşer. Düştüğü gibi CHP’deki tartışmalar yeniden kartların karılmasını doğurur…“
“Akşener ve İYİ Parti açısından ufukta yeni bir şey yok…”
Ali Bayramoğlu: “Akşener; bundan böyle yalnız başlarına davranma, kendi bildiklerinden taviz vermeme yolunu izleyeceklerini vurguladı ama gerektiği durumlarda belli siyasi pazarlıklar içerisinde kimi iş birliklerinin de yapılabileceğinin altını çizdi”, “İYİ Parti ve Akşener açısından ufukta yeni bir şey yok. İYİ Parti olduğu yerde duruyor ve benim bakışımla kendisini siyasetsizliğe mahkum etmeye devam ediyor.”
“Seçimden sonra HDP’de ilkesel kadar faydacı davranma eğilimi var”
Ali Bayramoğlu, hafta sonu yapılacak HDP Kongresi’ni değerlendirdi: “Seçimler istenilen sonucu vermeyince HDP’de ilkesel davranmak kadar faydacı davranılması gerektiğini savunan bir bakış ortaya çıktı. Geçenlerde bir dergide takma bir isimle, örgüt diliyle yazıldığı söylenen bir makalede "Kiminle bu sorunu çözecekseniz, Kürt siyaseti onunla iş birliği yapmalı. Bu işbirliği yapılmasına yakın gruplar arasında da AK Parti de var” yazıldı. Faydacılık, yeniden alan genişletme politikaları üstüne kurulu bir eğilimin ön plana çıktığını görüyoruz. Yerel seçimlerde HDP muhalefetle işbirliği yapmayabilir. Muhalefetle işbirliği yapmazsa birçok kritik yerde, AK Parti adaylarının kazanmasını sağlar. Bunu karşılıksız mı yapar? Bu bir pazarlık konusu olabilir mi? AK Parti böyle bir pazarlığa girebilir mi? Mesela kayyum atamamaktan bahsediliyor bazı yerlere. Bu mümkün müdür?”
“Erdoğan rahat çünkü üç kritik bakanlıkta sadık ve şahsiliği öne çıkmayan isimler görevde”
“İçişleri, Dışişleri ve Savunma Bakanları’na muhtemelen Cumhurbaşkanı bundan önceki bakanlardan bir kademe daha fazla güveniyor ve daha fazla rahat ediyor. Bu bakanların üçü de kendilerine verilen politikayı uygulamak kadar bildikleri, ürettikleri, parçası oldukları bir politikanın parçası olarak sistemin içindeler. Aynı zamanda şahsilik izi kendilerinden önceki bakanlara göre daha az.”
“Bu YAŞ’ı normalleşmeden çok siyasetçi hükümranlığı ile tanımlamak mümkün”
Ali Bayramoğlu: “YAŞ'ta siyasi iktidarın tam bir hegemonya kurduğunu söylemek mümkün. Kara Kuvvetleri Komutanı emeklilik yaşı gelmiş, Erdoğan tarafından çok tercih edilmeyen biri olarak da telakki ediliyordu. Eski YAŞ olsaydı Musa Paşa doğal olarak Genelkurmay Başkanı olurdu. Bu sefer bunun olmayacağı belliydi. Veda görüntüsüne şöyle bir yorum yapmak mümkün; Kara Kuvvetleri Komutanı Genelkurmay Başkanlığı'nı hak ettiğini düşünen bir insandır muhtemelen. Ve onu arzu etmiş olan bir insandır. Fakat tercih edilmedi, tercih edilmeyince de yaptığı konuşma, "Bir asker olarak gelebileceği en yüksek yere geldim" sözleri biraz kendisine karşı, çevresine karşı savunması diye ben düşünüyorum”
Dünyada liberal değerler örseleniyor, Türkiye’de popülist otoriter iktidar normalleşiyor, muhalefet pusulasız
Ali Bayramoğlu: “Liberal ekonominin ve ona bağlı olarak bütün o liberal değerlerin bir örselenme yaşadığı muhakkak. Silahlanma, devlete önem verme, güçlü olma, güçlü lider üretme gibi toplumlardaki insanların güven duygusunun sistemden çok kişiye, şahsa yönelmeye başlaması, güce yönelmeye başlaması bunların sonuçlarından bir tanesi. Dünya 1980'lerde ve 1990'ların ilk yarısında çok kültürlülüğü veri alan, çok kültürlülüğün değer olarak skalanın en tepesine konduğu bir istikamette ilerliyordu. Bugün bunun tersini görüyoruz. Türkiye'de de benzer bir hal yok mu? Popülist ve otoriter iktidar tabiileşiyor, yavaş yavaş yerleşiyor. CHP ve İYİ Parti’deki pusulasızlık, şahısların daha çok vurgulanmasının da popülist dalga ve bunun izdüşümleriyle ilişkisi yok denemez.”
CHP’nin hastalığı yeniden nüksetti: “Siyaseti diğer partilere karşı değil, parti içi hiziplere karşı yapma”
“CHP’de tek parti geleneğinden kalan bir gen varsa, o gen o siyaseti diğer partilerle rekabet halinde değil, kendi içindeki gruplar arasındaki yarışma olarak algılanmasıdır. Son derece cemaatçi bir dokudan bahsediyoruz. Bunun Türkçesi şu: Toplulukçu anlayışta karşı cemaati, karşı topluluğu, karşı siyasi partiyi alt etme mücadelesinden daha fazla kendi partiniz içerisindeki konum ve yer mücadelesi ön plana çıkar. Bu, aynı zamanda tek partili bir düzenin siyaset anlayışıdır. CHP bunun tipik örneğidir.”
Bendeki Roni…
Ameliyat olduğu akşamdan itibaren eniştesi Nubar’la hemen her gün haberleştik. Ayrıntılı bilgi veriyordu, sağolsun Nubar. Kendine geldiği her an, her zamanki gibi, aksileşiyormuş Roni, oksijen hortumunu çekip atıyor, söyleniyormuş. Bir gün Nubar, “Ya Ali, şiirlerini bilmesem, bu aksi adamın duygu dolu olduğunu hiç tahmin edemezdim. Hele o aşk şiirleri…” dedi. Ben okumamıştım Roni’nin aşk şiirlerini. “Aa sen Elsa’yı bilmiyor musun, büyük aşkı, şiir kitabı yazdı onun için” dedi Nubar. Hemen o akşam Roni’nin Elsa için yazdığı kimi şiirleri bulup bir solukta okudum. Çarpıldım.
“Fransa’da yaşananlar bir demokrasi krizi: Yönetemezsen, otoriterleşirsin”
“Bu sorun, Fransa'yla değil Batı demokrasilerinin çoğuyla ilgili. Çok kültürlülüğün fiilen iflas etmesi ile kültürel kutuplaşma, göçmen karşıtlığı Batı ülkelerine egemen oldu. Kendi yoksullarını, kendi göçmenlerini eski sömürge unsurlarını ya da yeni gelen göçmenleri sistemlerin içine aktaramayan, kapitalizmin de sertleşmesiyle birlikte yoksullaşmanın tetiklendiği bu alanlarda önemli sorunlu ve dışlanmış bir nüfus grubu üreten bir öykünün Batı demokrasilerini sarstığını görebiliriz. Bu da bir demokrasi krizi olarak karşımızda. Yönetemezseniz, otoriterleşirsiniz.”
“Seçim sonuçları muhalefet üzerinde Erdoğanizm etkisi yaptı”
Ali Bayramoğlu: “Cumhuriyet Halk Partisi'nde ve İYİ Parti'de olan, şahıs merkezli yenilenme ya da şahıs merkezli bir derlenme - toplanma eğilimi. Bu eğilim aslında Erdoğanizme öykünmek. Bu bir tür güçlü lider, taşıyıcı lider öykünmesi. Seçim sonuçları muhalif partiler üzerinde bir Erdoğan modeli etkisi yaptı. Muhalefet darmadağın. Bulabildikleri tek çözüm siyasetsiz şahıs üstüne kurulu politikalar.”
“Saadet, Gelecek ve DEVA yeni ve ortak bir siyasi anlayış üretebilirse bu faydalı olur”
“Bu üç siyasi partinin bir araya gelip gelmeyecekleri bir ideolojik-politik sorun olmaktan çok bir fayda sorunu olarak karşımızdadır. Yani mecliste grup kurmanın getirileri, mecliste grup kurmanın o gruba, o siyasi partiye vermiş olduğu imkanlar ve haklar itibariyle bunu istemeleri normal Belki de yeni bir siyasi parti, yeni bir siyasi anlayış bütün seçim sonuçlarının da değerlendirilmesi bir hareketle ortak bir dil üretilebilir. Üretilirse de faydalı olur. Ayrı ayrı olmasında da ben hiçbir mahsur görmüyorum.”
“’Kılıçdaroğlu yaşlandı, daha enerjik biri gelsin’ dışında bir değişim tezi yok”
“Seçim yenilgisi bir siyasi partinin, bir stratejinin, programın başarısızlığından çok bir şahsın, Kılıçdaroğlu’nun başarısızlığı olarak lanse edildi. Değişim elbette önemlidir. Neyin değişimi? Nasıl değişim? Nasıl bir CHP? Nasıl bir liderlik? Bu soruların hiçbirinin cevabı yok. Yani, “Kılıçdaroğlu yaşlandı, eskidi, başarısız oldu. Daha enerjik bir kişi iktidara gelirse başarılı olabilir” iddiası dışında ortada bir şey yok. Bu siyasi partinin belli ilkeler içerisinde, belli yapılanmalar içinde, belli bir istikamette değişmesi gerekir, değişim yaşanacaksa. Yönetimi dahil. Kılıçdaroğlu da meseleye biraz böyle bakıyor.
“Türkiye’de başkanlık sistemi bu bakanlarla pekişti”
"Daha olgun insanların bakan olması, daha yumuşak bir dil, daha takdir edilen, saygı duyulan bakanlar, ekonomide daha rasyonelliğe dönüş bir dizi politika değişikliğini kendi başına içerir. Bunlar asli politika değişiklikleri olmamakla birlikte dil bakımından, söylem bakımından değişiklik olabilir. Kurumsal olanla kişisel olanın zaman zaman kesiştiği haller var. Hibrit bir model söz konusu. Mesela Yaşar Güler; Hem bir kurumda devamlılığı temsil ediyor hem de bir kişisel sadakati. Hakan Fidan'da da benzer bir şekilde. Türkiye'deki başkanlık sisteminin bu bakanlarla pekiştiğini görüyoruz. Kurucu oyuncular bu kez yönetici oyuncular haline gelmeye başladılar diye düşünüyorum. "
“Türkiye’de kaybedenin zaafı kadar kazananın gücünü görmemiz lazım”
“Mikro siyasi analizler, okumalar seçim öncesinde de seçim sonrasında da yapılır. Sonuçlara taraf gözlüğüyle bakmak bu tür analizleri tahrik eder. Muhalefet kesimde beklenti malumdu: “Türkiye çok kötüye gidiyor. Tayyip Erdoğan ekonomik kriz ve hukuk kriziyle karşı eridi, iktidar değişikliği son derece kaçılmazdır…” Ama olmadı. Muhalefet taraf gözlüğü takınca, bunun nedenini karşı tarafın gücünde değil, kendi eksikliklerinde arar. Şu çok açık: Türkiye'de kaybedenin zaafı kadar kazananın gücünü görmemiz lazım. Yani yüzde elli iki oy almış. Yani yirmi yedi milyon, yirmi sekiz milyona yakın seçmenin yüzde elli ikisinin oyunu almış bir siyasi partinin neden bu oyu aldığını sormak muhalefetin neden kazanamadığını sormak kadar önemli. Hatta daha önemli.”
“Kılıçdaroğlu’nun söylem değişikliği rahatsızlık yaratsa da oy davranışını etkilemeyebilir”
“İkinci turda Kılıçdaroğlu’nun söylem değişikliğinin etkisi ne oluyor ne oluyor diye baktığımız zaman rahatsızlık yaratsa da kimi kesimlerde oy davranışına çok etki eder mi, bilmiyorum. Belki katılım açısından olabilir diye düşünenler var. Bence son günlerde o ihtimal de bertaraf edilebilir. Özellikle Ümit Özdağ’ın destek açıklamasının ardından yeniden yenme, Tayyip Erdoğan’ı gönderebilme ihtimali doğarsa, bu Kılıçdaroğlu’nun dilinden daha önemli ve dikkat çekici olur ve seçmen tekrar sandığa gider. Dolayısıyla bu kampanya çok etkilemeyebilir Kılıçdaroğlu'nu. Peki seçmen çeker mi bu dil? Açıkçası bu dilin seçmen çekmesi çok kolay değil. Çünkü görüyoruz ki iki kutup arasında çok fazla oy geçişi yok. Güneydoğu'da katılımın azalması riski bile var bu milliyetçi dille beraber."
“Millet İttifakı’nın kampanyası beklediğimden daha iyi”
"Kılıçdaroğlu’nun arkasında yavaş yavaş bir kümelenme başlıyor. Adaylığına gelen çeşitli itirazların anlamını kaybetmeye başladığını ya da etkilerinin çok azaldığını görüyoruz. Bunu daha önce de konuşmuştuk, benim çok uzun süredir öngördüğüm bir şeydi. Konjonktür değişince, aday tek kalınca, karşıdaki adayla yarış başlayınca muhalefetin o adayın etrafında toplanması eğilimi her zaman daha güçlü olur diyordum. Oldu."
“Muharrem İnce, sistemik bir memnuniyetsizliğin merkezi durumunda”
“İnce'nin oy dokusuna baktığımız zaman, varsayıldığı gibi tümüyle CHP'den gelen seçmenlerin desteğini aldığını söyleyemeyiz. Kamuoyu araştırmalarına göre adeta eşit bir dağılım var. Üçte bir önceki seçimde AK Parti'ye, üçte bir CHP'ye oy vermiş kişiler ve üçte biri de ilk kez oy verecek seçmenler. Yani İnce'nin seçmeni sadece Kılıçdaroğlu'nun aday olmasına ya da İmamoğlu ve Yavaş'ın aday olmamasına itiraz edenlerden oluşmuyor. Demek ki sistemik bir memnuniyetsizliğin, bir rahatsızlığın merkezi durumunda İnce. Ortada bu sistemik memnuniyetsizliği temsil eden, özellikle genç kuşağın bir kısmını çeken bir siyasi parti varsa burada bir durup düşünmek gerekir.”
“Seccade meselesi seccadeden fazla bir şey: Tayyip Erdoğan’ın aynası”
“Kılıçdaroğlu özür diledi ama özür dilemesini bile ben fazla buldum. Çünkü özür dilenecek bir şey yapmadı. Örneğin camiye ayakkabılarıyla ya da kutsal bir mekâna, o mekâna uygun olmayan bir kıyafetle girmedi. Yanlışlıkla, görmeden, halının üstüne bırakılmış bir seccadeye bastı. Aslında Kılıçdaroğlu'nun söylemesi gereken şey şuydu: “Biz değerler barışı peşindeyiz. Siz kavga peşindesiniz.”
“Demirtaş’a Kürt hareketi içinden karşı çıkışlar, içerideki gerilimlerin dışa yansıması…”
“Kürt hareketi içinde bir dizi gerilim var. Bu gerilimlerin esası HDP'nin kendisiyle PKK arasında. PKK, şiddeti temsil eden taraf. HDP siyaset yolunu açmaya çalışan taraf. Bunlar arasında tabii bir geçişkenlik var. Örgüt ile siyasi parti arasında sosyolojik ve politik akrabalık olduğu muhakkak. Ancak gerilimin olduğu da muhakkak. Demirtaş bu gerilimin de merkezinde yer alan aktörlerden biri.”
“Oylarının firesiz şekilde Kılıçdaroğlu’na gelmesi için HDP Kılıçdaroğlu’na açık destek vermeliydi”
“HDP ya da Emek ve Özgürlük İttifakı henüz 'Kılıçdaroğlu'nu destekliyoruz' diye bir açıklama yapmadı. Sadece 'Cumhurbaşkanı adayı çıkarmadık' dediler. Kürt seçmende firesizliğe doğru gidiş yüksek sesle Kılıçdaroğlu'nun desteklendiğinin ilan edilmesini gerektirir. Bu neden yapılmadı? Daha sonraya mı bırakıldı? Yoksa içeride bazı küçük tartışmalar, pürüzler, ayrışmalar mı var? Bunları çok iyi bilmiyoruz ama olma ihtimali var.”
“HÜDA PAR da HDP gibi şiddet dışında bir siyaset yolu arayışı…”
“HÜDA PAR’ın geçmişi ve geçmişteki şiddetle ilişkisi üzerinden yapılan eleştirileri ben çok ahlaki bulmuyorum. Şiddet öyküsünden geliyor olsa da bir siyasi partinin şiddetten siyaset alanına geçmesinin değerli olduğunun da altını çizmek lazım. Bugün HDP nasıl şiddet dışında bir siyaset yolu arayışı olarak kollanıyor ya da analiz ediliyorsa, HÜDA PAR'a da öyle bakmak lazım.”