Alper Görmüş

Babacan ve DEVA’nın istikbali hakkında ‘iri’ bir iddia

Sezgilerime dayanarak yine “iri” bir iddia öne sürmek istiyorum (neden “yine” dediğimi aşağıda izah edeceğim): Kanaatimce, Ali Babacan 1983’ün Özal’ı ya da 2002’nin Erdoğan’ı tarzında bir dip dalgasıyla yükselmeye başladı. Seçimler zamanında ya da partinin örgütlenmesine izin verecek kadar uzak bir tarihte yapılırsa Babacan ve DEVA’nın oyları şaşırtıcı yükseklikte olacak. Bu sonuç ortaya çıktığında ise seçimleri erkene almaması AK Parti’nin büyük hatalarından biri olarak kayıtlara geçecek.

AK Parti döneminde Kürt Sorunu’na çözüm çabaları (14-son)

DPI için kaleme aldığım “Kürt Sorununa Çözüm Çabaları: Tarafların ve Muhalefetin Pozisyonları (2002-2019)” başlıklı raporun bu son bölümünde, 2019’daki yerel seçimlerin ardından CHP’nin Kürt Sorunu’nun çözümünde inisiyatif alma girişimleri ele alınıyor ve rapor kısa bir “sonuç” bölümüyle bitiyor. (NOT: Bu rapor Demokratik Gelişim Enstitüsü-DPI için hazırlanmıştır ve onun izniyle yayımlanmaktadır.)

Siyasetin tehlikeli oyunu: Umursarken umursamaz gibi yapmak

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ali Babacan’ı umursamaz tavrı inandırıcı değildi ve önceki günkü çıkışıyla bunu açık etti. Hâlis bir kendine güvenden ve dolayısıyla siyasi rakibinden korkmamaktan kaynaklanan “umursamama” tavrı bir siyasetçi için etkili bir silahtır. Fakat “umursamama” tam tersine bunlar olmadığı için başvurulan bir “taktik”ten ibaretse, sahip olduğunuzu düşündüğünüz o silah bir gün bumeranga dönüşebilir ve sizi vurabilir.

AK Parti döneminde Kürt Sorunu’na çözüm çabaları (13)

DPI için kaleme aldığım “Kürt Sorununa Çözüm Çabaları: Tarafların ve Muhalefetin Pozisyonları (2002-2019)” başlıklı raporun bu bölümünde, çözüm çabaları tamamen sönümlendikten sonra kurulan İyi Parti’nin Kürt Sorunu’na dair tutumu ile kurulması beklenen iki yeni partinin muhtemel tavırlarına dair kısa değerlendirmeler yer alıyor; rapor yazıldığında Gelecek Partisi ile Demokrasi ve Atılım Partisi henüz kurulmamıştı. (NOT: Bu rapor Demokratik Gelişim Enstitüsü-DPI için hazırlanmıştır ve onun izniyle yayımlanmaktadır.)

AK Parti döneminde Kürt Sorunu’na çözüm çabaları (12)

Önceki bölümlerde muhalefetin Demokratik Açılım ve onun paralelinde MİT ile KCK arasında gizli olarak yürütülen Oslo süreçleri konularındaki tavrını hatırlamıştık. DPI için kaleme aldığım “Kürt Sorununa Çözüm Çabaları: Tarafların ve Muhalefetin Pozisyonları (2002-2019)” başlıklı raporun bu bölümünde ise muhalefetin Çözüm Süreci’ne dair yaklaşımını hatırlayacağız. (NOT: Bu rapor Demokratik Gelişim Enstitüsü-DPI için hazırlanmıştır ve onun izniyle yayımlanmaktadır.)

AK Parti döneminde Kürt Sorunu’na çözüm çabaları (11)

MİT ile KCK arasındaki gizli görüşmelerin basına sızdırılması, muhalefetin eline çözüm girişimlerine karşı çıkmada büyük bir koz vermişti. DPI için kaleme aldığım “Kürt Sorununa Çözüm Çabaları: Tarafların ve Muhalefetin Pozisyonları (2002-2019)” başlıklı raporun bu bölümünde muhalefetin Oslo görüşmelerinin sızdırılmasından sonraki tepkilerini ele alıyoruz. (NOT: Bu rapor Demokratik Gelişim Enstitüsü-DPI için hazırlanmıştır ve onun izniyle yayımlanmaktadır.)

AK Parti döneminde Kürt Sorunu’na çözüm çabaları (10)

DPI için kaleme aldığım “Kürt Sorununa Çözüm Çabaları: Tarafların ve Muhalefetin Pozisyonları (2002-2019)” başlıklı raporu bölümler halinde yayımlamaya devam ediyoruz. Dokuzuncu bölümle birlikte muhalefetin çözüm çabaları karşısındaki tutumunu ele almaya başlamıştık. Bu bölümde de muhalefetin Habur travmasından sonraki tutumu üzerinde odaklanacağız. (NOT: Bu rapor Demokratik Gelişim Enstitüsü-DPI için hazırlanmıştır ve onun izniyle yayımlanmaktadır.)

AK Parti döneminde Kürt Sorunu’na çözüm çabaları (9)

DPI için kaleme aldığım “Kürt Sorununa Çözüm Çabaları: Tarafların ve Muhalefetin Pozisyonları (2002-2019)” başlıklı raporda şimdiye kadar iktidarın ve Kürt siyasetinin tutumlarını ele aldık. Bugünkü yeni bölümle birlikte muhalefetin çözüm çabaları karşısındaki tutumunu ele almaya başlıyoruz. (NOT: Bu rapor Demokratik Gelişim Enstitüsü-DPI için hazırlanmıştır ve onun izniyle yayımlanmaktadır.)

AK Parti-ulusalcı ittifakı çatırdarken…

Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Tümamiral Cihat Yaycı’nın görev yeri değişikliğini izleyen istifa kararının, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesindeki bir tümamiralin istifasından çok öte bir anlamı var. Cihat Yaycı, TSK içinde politik kimliği askeri kimliğinin çok önüne geçmiş bir askerdi. Bu politik kimliğin adı “ulusalcılık”tı ve Cihat Yaycı bu kimliğin ordu içindeki sembol ismiydi.

AK Parti döneminde Kürt Sorunu’na çözüm çabaları (8)

DPI için kaleme aldığım “Kürt Sorununa Çözüm Çabaları: Tarafların ve Muhalefetin Pozisyonları (2002-2019)” başlıklı raporu yayımlamaya devam ediyoruz. Raporun bu bölümünde, hükümetin Dolmabahçe Mutabakatı’nı reddini, PKK’nın “halk savaşı” ilanını, yani Çözüm Süreci’nin “kışını” ele alıyoruz. (NOT: Bu rapor Demokratik Gelişim Enstitüsü-DPI için hazırlanmıştır ve onun izniyle yayımlanmaktadır.)

AK Parti döneminde Kürt Sorunu’na çözüm çabaları (7)

DPI için kaleme aldığım “Kürt Sorununa Çözüm Çabaları: Tarafların ve Muhalefetin Pozisyonları (2002-2019)” başlıklı raporu yayımlamaya devam ediyoruz. Raporun bu bölümünde, KCK’nın 9 Eylül 2013’te PKK’lıların Türkiye sınırlarının dışına çekilmesi kararını durdurmasıyla başlayan “Çözüm Süreci’nin sonbaharı”nda yaşanan gelişmeler ele alınıyor. (NOT: Bu rapor Demokratik Gelişim Enstitüsü-DPI için hazırlanmıştır ve onun izniyle yayımlanmaktadır.)

AK Parti döneminde Kürt Sorunu’na çözüm çabaları (6)

DPI için kaleme aldığım “Kürt Sorununa Çözüm Çabaları: Tarafların ve Muhalefetin Pozisyonları (2002-2019)” başlıklı raporu yayımlamaya devam ediyoruz. Raporun bu bölümünde Çözüm Süreci’nin hangi aşamalardan geçerek geliştiği ve Dolmabahçe Mutabakatı’nın kadük olmasıyla birlikte nasıl sona erdiği ele alınıyor. (NOT: Bu rapor Demokratik Gelişim Enstitüsü-DPI için hazırlanmıştır ve onun izniyle yayımlanmaktadır.)

AK Parti döneminde Kürt Sorunu’na çözüm çabaları (5)

DPI için kaleme aldığım “Kürt Sorununa Çözüm Çabaları: Tarafların ve Muhalefetin Pozisyonları (2002-2019)” başlıklı raporu yayımlamaya devam ediyoruz. “Demokratik Açılım”ın bitmesinden sonra Türkiye tekrar yoğun ve kanlı çatışmalara sahne olmaya başladı. Fakat hiç beklenmedik bir anda, adına “Çözüm Süreci” denen yeni bir görüşmeler zinciri başladı. Bu bölümde Çözüm Süreci’nin nasıl başladığını ele alıyoruz. (NOT: Bu rapor Demokratik Gelişim Enstitüsü-DPI için hazırlanmıştır ve onun izniyle yayımlanmaktadır.)

Ya Gülenciler bu şeyin İngilizce tıpkıbasımını akıl ederlerse?

Yeni Şafak gazetesinin bünyesinde yayımlanan Gerçek Hayat dergisi 4 Mayıs’ta 177 sayfalık bir özel sayı yayımladı: “İslam’ın son 10 asırdaki en büyük düşmanı FETÖ... Başterörist F. Gülen kimdir?” Özel sayı, bir bütün olarak “ciddi bir iddia nasıl sulandırılır ve etkisizleştirilir” dersi için başkaca ilaveye ihtiyaç duyulmayacak kadar çok malzeme içeriyor. Neyse, olan olmuş, şimdi Gerçek Hayat’çılar için dua vakti; ki bütün dünyaya yayılmış firari Gülenciler akıl edip de bu kıymetli malzemenin çeşitli dillerdeki tıpkıbasımlarını yapmasınlar.

AK Parti döneminde Kürt Sorunu’na çözüm çabaları (4)

DPI için kaleme aldığım “Kürt Sorununa Çözüm Çabaları: Tarafların ve Muhalefetin Pozisyonları (2002-2019)” başlıklı raporun bu bölümünde “Demokratik Açılım”ın sonunun başlangıcı mahiyetindeki Habur travması ele alınıyor. (NOT: Bu rapor Demokratik Gelişim Enstitüsü-DPI için hazırlanmıştır ve onun izniyle yayımlanmaktadır.)

AK Parti döneminde Kürt Sorunu’na çözüm çabaları (3)

DPI için kaleme aldığım “Kürt Sorununa Çözüm Çabaları: Tarafların ve Muhalefetin Pozisyonları (2002-2019)” başlıklı raporu yayımlamaya devam ediyoruz. İkinci bölümde, 2009’daki ”demokratik açılım” sürecinin hangi koşullarda başlatıldığını ele almıştık. Bugün ise sürecin “Habur sıkıntısı”na kadar olan bölümünü hatırlayacağız. (NOT: Bu rapor Demokratik Gelişim Enstitüsü-DPI için hazırlanmıştır ve onun izniyle yayımlanmaktadır.)

‘Cumhurbaşkanımızın liderliği’: Olmasaydı olmaz mıydık?

Dikkatinizden kaçmamıştır: Son birkaç yılda ülkenin herhangi bir başarısından söz ederken, cümlenin önüne “Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde” ibaresini ilave etmek politik bir refleks, bir mecburiyet haline geldi. Bakanların kendi alanlarında başarı olarak niteledikleri bir gelişmeyi, faraza “Bakanlığımızın başarısı” gibi bir cümleyle takdim etmeleri artık imkânsız.

AK Parti döneminde Kürt Sorunu’na çözüm çabaları (2)

“Kürt Sorununa Çözüm Çabaları: Tarafların ve Muhalefetin Pozisyonları (2002-2019)” başlıklı raporun bu bölümüyle birlikte, 2009’da başlatılan ”demokratik açılım” sürecini ele almaya başlıyoruz. Bu bölümde, demokratik açılımın hangi koşullarda başlatıldığı üzerine odaklanılıyor. (NOT: Bu rapor Demokratik Gelişim Enstitüsü-DPI için hazırlanmıştır ve onun izniyle yayımlanmaktadır.)

AK Parti döneminde Kürt Sorunu’na çözüm çabaları (1)

Bu yazı dizisinde, geçtiğimiz yılın sonbaharında kaleme aldığım “Kürt Sorununa Çözüm Çabaları: Tarafların ve Muhalefetin Pozisyonları (2002-2019)” başlıklı raporun tamamını 15 gün boyunca bölümler halinde izleyeceksiniz. Bugünkü birinci bölümde raporun “sunuş”u yer alıyor. (NOT: Bu rapor Demokratik Gelişim Enstitüsü-DPI için hazırlanmıştır ve onun izniyle yayımlanmaktadır.)

… Çünkü anne-babası bu dönemin ‘alt-insan’ grubundandı

Türkiye, insanların sırf insan olmaktan doğan haklarını sık sık paranteze alan bir ülke... Böyle dönemlerde, iktidarların gözünde kendi destekçileri hariç herkes lanetlidir. Fakat bir de her parantez döneminin iki kere lanetlenmişleri, parantez içinde paranteze alınmışları vardır. Bunlar, o dönemin “alt-insan” kategorisini oluşturur... Önceki gün dokuz yaşında bir çocuk ilik kanserinden öldü. Feci bir hayat hikâyesi oldu, çünkü anne-babası bu dönemin “alt-insan” grubundandı.

Gazetecileri rahatsız eden gazetecilik

Bu, Gazeteduvar’daki yazı dizisiyle, pandeminin en çok vurduğu fakat harcıâlem gazeteciliğin ilgi alanına zinhar kabul edilmeyenlerin sesi olan Pınar Öğünç’ün has gazeteciliğine bir ihtiram yazısı... Has gazetecilik, güç odaklarının yanı sıra, mesleki yeteneklerini onların çıkarları ve talepleri doğrultusunda kullanan harcıâlem gazetecileri de rahatsız eder.

Diyanet’in derdi sahiden de dinin hükümlerini hatırlatmak mı (2)

Diyanet İşleri Başkanı, dinin eşcinsellik hakkındaki hükmünü fetva konusu ederken, başka bazı hükümleri ağzına bile almıyor. Bu, “ne var bunda, dinin emirlerini tebliğ ediyor” argümanını geçersizleştiriyor... Karşımızda, dini hükümlere topluca sahip çıkma kaygısı içindeki bir başkandan çok, onların arasından ustaca çektiği birini araçsallaştırılıp siyasi kullanıma sokan bir başkan var.

Diyanet’in derdi sahiden de dinin hükümlerini hatırlatmak mı (1)

Diyanet İşleri Başkanı’nın eşcinselliğe dair açıklaması, Dücane Cündioğlu’nun bir süredir YouTube arşivinden izlediğim Marmara İlahiyat seminerlerine denk geldi. Cündioğlu’nun, “dinin taşınamayacak kadar ağır hükümleri”nin din memurları ve bazı ilahiyatçılar tarafından nasıl tevil edildiğine ya da görmezlikten gelindiğine dair verdiği örnekler, Diyanet’in çıkışının tek nedeninin “hükümleri hatırlatmak” olmadığını gösteriyor.

Erdoğan’ın ‘iki tarz-ı öfke’si ve ikinci tarzın yol açtığı feci hatalar

Bir siyasetçi olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın dili her zaman öfkeliydi. Bu dil, salt hitabetle sınırlı kaldığı dönemde Erdoğan’a eksi puan getirmedi; çünkü kaybetmenin yakın bir ihtimal olmadığı o dönemlerde öfke rasyonalite kaybına neden olmuyor ve hata kaynağı olarak rol oynamıyordu. Kaybetme ihtimalinin getirdiği korkuyla birlikte Erdoğan’ın öfkesinin niteliği değişti ve ölümcül hataların kaynağı olarak işlev görmeye başladı.

Bağlılığın gösterişli dışavurumları sıklıkla şüpheye dairdir

GeceninErdoğanFotoğrafı başlıklı tweet yağmuru üzerinden geçen hafta seslendirilen “Reis’e her zamankinden daha bağlıyız, her zamankinden daha inançlıyız” şarkısına inanmak isteyen inansın. Fakat unutulmasın ki, bağlılığın ve inancın gösterişli dışavurumları sıklıkla şüpheye ve inanç erozyonuna dairdir.

Gezi davasında istinaf başvurusu: Varsayımı ‘delil’ saymak!

Katı siyasi ideolojilerin kendi varsayımlarını mutlak doğru sayıp onun üzerine meşruiyet bina etmelerine benzer biçimde, hukuksuz rejimlerin yargı sistemleri de kendi varsayımlarını delil kabul edip onun üzerine iddia tesis ederler. Gezi davasında, iddia makamının mahkemenin verdiği beraat kararlarına itiraz için kaleme aldığı 90 sayfalık istinaf başvurusu, kendi varsayımını delil sayan yargısal bakışın mükemmel bir örneği.

‘İstifa’ bahsinin en önemli veçhesi: ‘Ak’halkın Pelikan isyanı

Doğrusu AK Parti tabanındaki Pelikan öfkesinin bu kadar yaygın olduğunu öğrenmek benim için çok çarpıcı oldu. Ahmet Davutoğlu’nun partiden ayrılmasından sonra, Pelikan nefretinin de onunla birlikte mekân değiştirdiğini, parti içinde Pelikan’ın operasyonlarından rahatsız olanlar olsa da bunların sayılarının ihmal edilebilir düzeyde olduğunu düşünmekteydim şimdiye kadar.

Çin’i övmelere doyamazken Almanya’yı ‘görmemek’

Almanya, Koronavirüs salgınıyla mücadelede en başarılı ülkeler arasında yer alıyor ama bu gerçek ilginç bir biçimde Türkiye’de pek fazla dillendirilmiyor. Buna karşılık Çin’in başarısı heyecan yaratıyor, kayda geçirmek için herkes birbiriyle yarışıyor. Çin’i övmelere doyamazken Almanya’yı ‘görmemek’: İçimizdeki gizli-açık otoriterliğe işaret eden mükemmel bir ölçüt.

‘Bilim Kurulu ne derse o’ masalının sonu

İktidar, "Sokağa çıkma yasağı hususunda (da) Bilim Kurulu'nun tavsiyesi doğrultusunda hareket ediyoruz" demeye getiriyor. Ne var ki, Cumartesi (28 Mart) gecesi Habertürk'teki bir tanıklık, bunun doğru olmadığını gösterdi. Programa katılan bir Bilim Kurulu üyesi, kararlarının sokağa çıkma yasağı yönünde olduğunu söyledi. Böylece tescil edilmiş oldu ki, tam izolasyonun gerçekleşmemesinden doğacak sorumluluk tümüyle iktidara aittir.

Kanal İstanbul ihalesi ve infaz yasası: İktidar yumuşama istemiyor

Toplumsal gerilimi azaltmak isteyen bir iktidar için altın kıymetindeki iki meselede alınan tavra baktığımızda göreceğimiz şey şudur: Erdoğan, iktidar oyununu toplumsal gerilim üzerine kurma iradesinden vazgeçmiş değildir ve Koronavirüs paniğinin döşediği psikolojik zeminde dahi böyle davranıyorsa, bundan sonra yumuşama yönünde bir eğilim içine girebileceğine dair hemen hemen hiç umut yok demektir.