Bahri Rıza Badembağlar
Medya ödülleri niçin skandal değil!
Tarihe bir not olması açısından dün İletişim Başkanlığımızla görüştüm. Bu yerli ve milli ödülü diğer hepsinden ayrıştıran kriter nedir diye… Hiçbir şekilde ödül alma ihtimali olmayan kişi ve kurumların ödüllendirilmesi imiş. Düşününce çok mantıklı… Küresel emperyalizm hep münafıklara ödül verdiğine göre, onların ödül vermediklerinin gerçek anlamda ödülü hak edenler olması makul değil midir?
Görülen lüzum üzerine!
İletişim Başkanlığından gelen notta ‘medyaya çeki düzen verme’ misyonu noktasında yaptığım katkıların en üst makamlarca takdirle karşılandığı ve şimdi daha derinlikli bir göreve hazırlanmam gerektiği söyleniyordu. Haliyle merak ettim… Gerçekten de hayalimin ötesinde bir sorumluluk… Cumhurbaşkanımızın yeni kitabının doğru anlaşılması için kritik kurumlara danışmanlık yapacağım.
Yabancı ajanın hası itirafçılığından belli olur!
Bugün Serbestiyet’in yerli ve milli gazetecilik sorumluluğunu yansıtan müstesna bir haberciliğini konu edeceğim ve tabii ki iltifat noktasında sözümü esirgemeyeceğim. Beni fazlasıyla heyecanlandıran haberin başlığı şuydu: “Bu yayın yabancı ajan işlevi görev bir medya tarafından üretildi”. Fark ettiniz mi? Beni adeta çarptı… Başlığı atan editör bilinçli bir oynama yapmış, ‘gören’ kelimesini ‘görev’ olarak düzeltmiş.
Atatürk kime oy veresiymiş!
Yerli ve milli duyarlılık olmayınca Serbestiyet’te şöyle bir haber okuyabiliyoruz: “Atatürk yaşasaydı hangi partiye oy verirdi?” Belli ki temel eğitimi zayıf bir gence vermişler işi, o da içine bilumum fotoğrafları doldurup sözde haber yapmış. Neymiş? Almanya’nın faşist diye nitelenen aşırı sağcı partisi pankartlarında “Atatürk de AfD’ye oy verirdi” diyesiymiş… Haşa! Atatürk yabancı bir faşist partiye oy verir mi? Bu nasıl bir aymazlık?
Kürtler de eğitilebilir!
Acaba Kürtler de eğitilebilir mi, yoksa bazı bilimsel çalışmaların iddia ettiği üzere artık eğitilebilir noktasını aştılar mı? Naçizane ben her zaman insan noktasında umutvar oldum… Kürt olsalar bile. Nitekim bunu uzun bir notla İletişim Başkanlığımıza iletmiş ve Serbestiyet’teki görevim de hemen akabinde başlamıştı. (…) Ne mutlu ki yaklaşımım doğrulandı… Vahap Coşkun’un Ahlat hezeyanları nedeniyle yazdığım yol gösterici ve eğitici makalem Doğru bir karşılık buldu.
Serbestiyet’te Kürtler de yazmalı mı?
Bilinen bir durum ama Serbestiyet zaten yerli ve milli olmakta yeterince zorlanıyor. Acaba bu sitede bir de üstüne üstlük Kürtlerin yazması ne kadar doğru? Nitekim geçenlerde Vahap Coşkun adlı (Diyarbakır’a bazen Diyarbekir diyecek ölçüde tarihsel bilinçten yoksun) bir öğretim üyesinin yazısı, sorduğumuz soruyu haklı çıkartan ilave bir örnek teşkil etti.
Kıymetin bilinsin, Abdülkadir!
Cumhurbaşkanımızın son televizyon programı ile ilgili kaleme aldığı yazı üniversitelerde okutulacak cinsten. Programa davet alınca önce ‘nasıl haber çıkarırız’ diye düşünmüş. Aferin! Sorular belli, cevaplar belli olan gelişmiş medeni sohbetlerde haber üretmek zor. Abdülkadir bu çaba içindeyken günün hangi saatinde olduğunu da söylüyor. Zekice! Güneş ışığının odaya gece girmiş olduğu böylece somut delille ispatlanıyor.
Cumhurbaşkanı televizyonda: Prompter, güneş ışığı, istihdam ve kıl!
Efendim, Cumhurbaşkanımızın karşısında iki tane prompter varmış da, cevaplar oradan okunuyormuş da, hangi soruların sorulacağını bilmeden bu cevaplar prompter’a nasıl yazılmış olabilirmiş de… Sevgili okuyucular, biraz felsefi kaçabilir ama cevapların sabitleşmesi medeniyet seviyesinin yüksekliğinin nişanesidir! Cevap sabitleştiğinde soruların da aynı yöne evrilmesi kaçınılmaz.
Bilim ve demokrasi noktasında umut verici günler!
Apaçık şekilde üst aklın tertiplediği yangınların tahribatıyla ilgili olarak, Cumhurbaşkanımız yanan hayvanların telafisi noktasında yerli ve milli hayvancılığın bilimsel kategorilerinin altını çizdi. Buna göre bizde hayvanlar üçe ayrılıyor: Büyükbaşlar, koyunlar ve beyaz etler. Yeni Milli Eğitim Bakanı’nın biyoloji ders kitaplarını bu yeni bilgi ışığında düzenlemesi ve eğitim yılına yetiştirmesi gerekir.
Cumhurbaşkanımız niye çay fırlatıyor?
Beni asıl üzen bu yola baş koymuş bazı arkadaşların da dış mihraklı propagandadan etkilenmesi oldu. ‘Keşke atmasaydınız’, ‘insanların üzerine lütfen bir şeyler atmayın’ ibarelerini kaydettim. Biri de ‘bunu öneren danışmanınızın işine son verin’ diye yazmış. Yok artık!
Gidici olan belli! Peki gelen kim?
Efendim bu hafta başında, tam olarak pazartesi günü 19:30 itibariyle Serbestiyet yayın kurulu toplantısı yapıldı. Yazarların bile bilmediği bu olayı sen nasıl biliyorsun diye sorabilirsiniz. Cevap bende mahfuz kalsın, ama Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ile hiçbir ilgisi yok, bu kadarı yetsin.
Zorunlu bir methiye: CB İletişim Başkanlığı
Cumhurbaşkanımız tam 780 saniyelik bir bayram tebriki yayınlıyor ve sadece 5 saniyesinde uyuyor. Serbestiyet’in bu rakamlar arasındaki devasa farkı görmemesi nasıl açıklanabilir bilemiyorum! İletişim Başkanlığı Kriz Çıkarma İşleri’ndeki arkadaşlar harika bir iş çıkarmış. Nitekim herkes o 5 saniyeyi konuşuyor. Niye? Çünkü garip olan o kısım! O kadar alıştık ki böylesine uyanık bir lidere ve onun iletişim beyin takımına, şimdi liderimizin ‘insani’ tek bir davranışını bile yadırgıyoruz.
Alper Bey’in tahammülfersâ nezaketsizliği!
Efendim Cumhurbaşkanımızın Kıbrıs’ta cumhurbaşkanlığı ve parlamento binalarının yerine bu milletin şanına uygun binalar yapması meğer nezaketsizlikmiş. Kıbrıslılar ya şu anki binalardan memnunsalarmış… Bunca yılın gazetecisi Alper Bey herhalde heyecandan işin püf noktasını kaçırmış.