Atilla Yayla

Maliyecinin aşkı

Maliyeci deyince akla çoğu zaman asık suratlı, “kazı bağırtmadan yolmaya çalışan” insanlar gelmesine rağmen, maliyecilerin de bir noktada diğer bireylerden fazla farkı yoktur. Onların da diğer insanlar gibi bir hayatı vardır. Onlar da insanî bir duygu olan aşkı tadarlar, yaşarlar. Bir maliyeci aşkını nasıl ifade eder?

14 Mayıs mucizesi

Geçtiğimiz Pazar, Türkiye tarihinin en önemli günlerinden biri olan 14 Mayıs’tı. Demokrasiye geçişin 67. yılı. Adeta bir mucizenin yıldönümü. Bayram olarak kutlanmayı hak eden bir gün.

İdam cezası tartışmaları

Kitlelerde idam doğrultusunda yoğun bir talep olması ve siyasetçilerin bu talepleri bir şekilde teşvik etmesi, idam cezasının yeniden konulmasını haklı ve yararlı göstermeye yetmeyebilir. Bir defa idam cezası, her ceza gibi, ancak bir kanunla getirilebilir. Kanunların geriye yürümesi hukukun hâkimiyetine aykırı olacağı için, bu istikamette çıkartılacak bir kanun 15 Temmuz faillerine uygulanamaz.

Evrim: Gelişmenin temeli

Evrim fikrine itiraz etmek zor ve anlamsız olmakla beraber, evrimin temel özelliklerinin iyi öğrenilmesi gerekiyor. Tüm beşerî kurumlar, ilim ve teknoloji bir evrim süreci içinde oluşuyor. Ancak bunlar ne doğal, ne de insanların kasıtlı tasarımının ürünü. 18. asır İskoç Filozofu -- sosyolojinin kurucusu -- Adam Ferguson'un ifadeleriyle, suni olarak yaratılmadılar, doğal da değiller. İkisi arasında bir yerde duruyorlar.

FETÖ’nün suçları nasıl cezalandırılacak?

FETÖ ile mücadele hakkında hükümete devamlı akıl vermeye, onu azarlamaya, kulağını çekmeye kalkışanlara şunu sormalıyız: Haksız mağduriyetler yaşanmaması için önerileriniz nelerdir? FETÖ ile mücadelede hangi somut yol ve yöntemler kullanılırsa hem suçlular cezalandırılabilir, örgüt ortadan kaldırılabilir hem de mağduriyetler ortaya çıkmaz? FETÖ ile nasıl mücadele edilmesi gerektiği hakkında somut öneriler dile getirmeyip sadece bir kısmının kesinlikle hayalî olduğundan şüphe etmemiz gerekmeyecek mağduriyetler üzerinden FETÖ ile mücadeleyi sorgulamak yanlıştır.

“Esra Erol’da” evlenemeyecek miyiz?

Devlet paternalizminin topluma vereceği zarar, bu tür programların verebileceği zarardan kesinlikle daha fazladır. Bırakın, insanlar istiyorlarsa “Esra Erol’da” evlensinler; dileyenler de ekranları başında evliliğe giden sürece şahit ve gözlemci olsunlar.

Kötü ve iyi şeylerin sebepleri – 2

İnsanî değerleri ve ahlâkı sadece Aristo’nun erdem ahlâkı, Kant’ın kategorik emperatifi, Mill’in faydacılığı ve Rawls’un hakkaniyet etiği gibi felsefî prensiplere değil, bilimsel muhakemeye de dayandırabiliriz. Bilimsel Devrim’den Aydınlanma’ya doğru, akıl ve bilim yavaş yavaş fakat sistematik bir şekilde, sosyal ve ahlâkî problemleri çözmenin en güvenilir aracı olarak hurafenin, dogmatizmin ve dinî otoritenin yerini aldı.

Kötü ve iyi şeylerin sebepleri – 1

Newton’ın başarısı bilim insanlarının kendi sahalarının Newton’ı olma çabası içine girmesine yol açtı. Örneğin Fransız düşünürü Montesquieu, 1748’de yayımlanan “Kanunların Ruhu” adlı kitabında, iyi işleyen bir monarşiyi tüm varlıkları merkeze çeken “evren sistemi”yle kıyaslarken, aşikâr ki bilinçli şekilde Newton’a başvurmaktaydı.

16 Nisan’ın tevazuya daveti

“Evet” cephesi hesaplarını iki ana partinin oy toplamının yüzde 64 civarında olması üzerine yapmıştı. Beklentilerine göre bu partiler tabanlarına sahip olabilirse oylamadan en az yüzde 60 ile “evet” çıkması mümkündü. Beklenen olmadı. “Evet” kanadı yüzde 50’yi zar zor aşabildi.

Referandum, usul kuralları ve demokrasi

Türkiye’nin en büyük problemi, demokrasinin usul kuralları üzerinde tam bir mutabakat sağlanamaması ve bu kurallara tam itaatin olmamasıdır. Yakın zamanlarda demokrasinin usul kurallarının reddini, Gezi isyanları, 17-25 Aralık 2013 polis-yargı-medya operasyonları, nihayet 15 Temmuz darbe girişimi gibi çok açık örneklerle gördük. Türkiye, bereket versin, bütün bu badirelerden kurtulmayı başardı.

Referandum ve demokratik meşruiyet

Demokraside uzun vadede usul esastan daha önemlidir. Usul kurallarına uyarak meşruiyet içinde kalabiliriz. Yapılandan memnun değilsek de usul kurallarını korumak gerekir. Çünkü bu kurallar, ilerde siyasî aktörler ve/veya onların pozisyonları değiştiği zaman, yanlış gördüğümüzü düzeltme, iyi gördüğümüzü getirme veya sistemi o doğrultuda ıslah etme imkânını bize verecektir.

Neden evet, niçin yetmez?

Benim “evet”im diğer bazı vatandaşlarınki gibi kayıtsız şartsız değil. “Evet”i önceleyen veya takip eden bir “yetmez ama” var. Yani “yetmez ama evet” veya “evet ama yetmez” diyorum. Bu durumda, hâliyle, neden “yetmez” dediğimi de açıklamam gerekiyor. “Yetmez”leri iki kısma ayırabilirim. İlk gruptakiler münhasıran paketle, ikinci gruptakiler genel olarak anayasamız ve demokratik sistemimizle ilgili.

Ciddiyet ile ciddiyetsizlik arasında

Benim argümanım gayet basit. Hiçbir sistemin aşığı değilim ve hiçbir sistemi mucizevi bir yol olarak görmüyorum. Ama halihazırda ülkede bir hükümet sistemi yok. Türkiye bu kıskaçtan çıkmak zorunda. Teklif bu konuda umut veriyor.

Hangi yargı; kimin yargısı?

Yakın zamana kadar Yargıtay ve Danıştay HSYK’yı, HSYK Yargıtay ve Danıştay üyelerini belirliyordu. Böylece bürokratik yargı iktidarı kendi kendini yeniden üreterek yoluna devam ediyordu. Son aşamada, HSYK’daki Gülen hâkimiyeti hükümete yakın muhafazakâr çevrelerin yanı sıra Atatürkçüleri, sosyal demokratları, Alevileri ve ülkücüleri bir araya getiren Yargıda Birlik ittifakıyla ve ancak kıl payıyla kırılabildi.

Yaşadıkça öğrenmek

Bundan böyle Batılı liberalleri T. C.’ye yönelttikleri eleştirilerin benzerlerini gerektiğinde kendi devletlerine de yöneltmedikleri sürece ciddiye almaya hiç niyetim yok. Liberal değerleri asla “Batı” değerleri olarak görmüyorum ve kendimi Batıya ne borçlu hissediyor, ne de Batıyı düşüncede patron olarak görüyorum.

CHP’nin problemi

Genel olarak CHP propagandası, anakronik şekilde, gelecekten çok geçmişe -- eski mutlu günlere, Tek Parti dönemine tekabül eden asr-ı saadete -- atıf yapıyor. Meselâ Beşiktaş’ta devamlı “İzmir Marşı” çalınıyor ve Atatürk döneminin üstünlüğü, mükemmelliği inancı yansıtılıyor. İlâveten, “tek adam rejimi... cumhuriyetin çökmesi... ülkenin bölünmesi... “rejimin değişmesi” gibi iddialarla, umut vermekten çok korku yaratıyor.

Yeni sistemde yargı

Yargıda kalite, atanma biçimleri kadar, hattâ ondan daha fazla, o makamlardakilerin niteliklerine, tıynetlerine, halk deyişiyle “kumaşlarına” bağlı. Sistem içinde kendisini atayana köle olacak yargıçlar varsa, bu yargıçlar nerede ve ne şekilde bulunurlarsa bulunsunlar, kim tarafından yerlerine atanırlarsa atansınlar, zaten problem kaynağı olacak.

Yeni sistemde yürütme

16 Nisan’da referanduma götürülen pakette cumhurbaşkanın yetkileriyle başbakanın yetkileri birleştiriliyor. Muhalefet bunu tek adamlık olarak yorumluyor, ama aslında teklif, yürütmenin yetkilerinde hatırı sayılır bir yetki artışına sebep olmaktan ziyade, yürütmenin tek elde, halk tarafından doğrudan seçilen kişide birleşmesi anlamına geliyor.

Teklif edilen sistemde parlamento

Cari sistemde gensoru sanıldığı kadar etkili bir denetim aracı olamadı. Beş yüze yakın gensoru yalnız iki hükümetin ve iki bakanın düşmesini sağladı. Sözlü soru da hükümetin Mecliste hazır bulunmadığı bir sistemde anlamsız. Buna karşılık yeni sistemde Meclis araştırması, genel görüşme, yazılı soru ve en önemlisi cezai sonuçları olabilecek Meclis soruşturması gibi araçlar var. Şimdiki durumda ise, birçok yetkiye sahip cumhurbaşkanının buna karşılık hiçbir siyasî sorumluluğu bulunmuyor.

Kuvvetler ayrılığı güçleniyor mu zayıflıyor mu?

16 Nisan’da referanduma sunulan anayasa değişikliği teklifi siyasî sistemimizdeki kuvvetler ayrılığını rafa mı kaldırıyor? Bunu söylemek saçma olur, zira bir şeyin kaldırılabilmesi için önce var olması gerekir. O zaman yapılacak tek anlamlı şey kuvvetler ayrılığının cari duruma göre iyiye mi yoksa kötüye mi gittiğine bakmak. Bu yapılınca da karşımıza çıkan manzara kuvvetler ayrılığında kısmî bir güçlenmenin gerçekleşmesi oluyor.

Anayasa değişikliği tartışmalarında metot sorunları

Tarafların “en iyi durum” veya “en kötü durum” senaryoları üzerinden konuşmaları dikkat çekiyor. Bazı “evet”çilere göre, evet çıkması Türkiye’de her şeyin mükemmel olacağı bir dönemi başlatacak. Bazı “hayır”cılara göreyse evet çıkması ülkenin felâkete ulaşacak bir yola girmesine neden olacak. En iyi ve en kötü durum senaryoları çoğu zaman boşa çıkar. Vuku bulmaları için birkaç şartın aynı anda gerçekleşmesi gerekir ki, bu çok zayıf bir ihtimaldir.

Evet, “cennet annelerin ayaklarının altındadır”

Şu fani, yalan dünyada, iyilikler kadar kötülüklerin, nimetler kadar sıkıntıların da bol olduğu beşerî âlemde, evlatlarını (çok hoş bir deyişle) “haram yedirmeden” büyüten, onları “namerde muhtaç etmeyen,” her ihtiyaçlarını elinden geldiğince karşılayarak hayata hazırlayan, onlara iyi insan olmanın gereklerini öğreten ve yaşatan her anne, her baba bir kahramandır.

Bürokratik vesayet bitti mi?

Gerek Kemalist gerekse Gülenist vesayet kanatlarının unsurları sağda solda mevcut ve vesayetçi zihniyet hâlâ canlı. Hürriyet gazetesinin “Karargâh rahatsız” manşeti bunun yansıması, ama tek işareti değil. Daha önce Yargıtay’dan gelen “HSYK üyelerini biz seçelim” şeklindeki açıklama ve GKB’nın yılbaşı mesajında 15 Temmuz’daki kalkışmayı “TSK’ya ihanet” olarak adlandırması da Kemalist bürokratik vesayet zihniyetinin işaretleri arasında.

Erdoğan yeni sistemi kendisi için mi istiyor?

Cumhurbaşkanlığı sistemini savunmak kadar ona karşı çıkmak da meşru bir pozisyon. Ama muhalefet meseleyi Erdoğan üzerinden tartışmakla kendi kalesine gol atıyor. Yeni düzenlemeyi sadece Erdoğan üzerinden savunmak ne kadar yanlış ve mahzurluysa, sadece Erdoğan üzerinden karşı çıkmak da o kadar yanlış ve mahzurlu. CHP meseleyi şahıs meselesi olarak değil sistem meselesi olarak ele alsa ve tartışsa daha başarılı olabileceği bir kulvara girer.

Referandum bir beka meselesi mi?

Ne kadar önemli olursa olsun, referandumun sonucuyla ülkenin bekası arasında organik bağ kurmak, şu veya bu istikamette oluşacak netice ile ülkenin bekasını özdeşleştirmek, vahim bir hata. Ülkenin kendi ayağına kurşun sıkması gibi bir şey. Türkiye, sonuç ne olura olsun, referandumdan sonra bir beka sorunuyla karşılaşmayacak. Devlet ve demokratik cumhuriyet rejimi ayakta kalacak ve yoluna devam edecek.

İnsanlık ve ahlâkî ilerleme

Ahlâkî gelişme sayesinde hayat, hürriyet, mülkiyet, evlenme, üreme, oy verme, ifade, ibadet, toplanma, protesto, otonomi hak ve özgürlükleri tarihte hiç olmadığı kadar yaygın ve köklü şekilde yerleşti. Refah insanlık tarihinin en yüksek seviyesine ulaştı, pek çok yere yayıldı, fakirlik azaldı. Savaşlar seyrekleşti, kölelik iyice azaldı, cinsel kölelik ve köle iş gücü kullanımı tamamen sona ermeye yaklaştı. Cinayet sayısı düştü. İnsanların şiddetle ölmesi ihtimali tarihteki en düşük seviyesine indi.

CHP’nin siyasete dönüşü

Türkiye’nin 1961’de kurulan ve 1982’de takviye edilen bürokratik vesayet sisteminde AYM siyasî bakımdan genellikle CHP’ye yakın durdu. CHP ideolojisini benimsedi, savundu, ilerletti. Bu CHP’ye bazı faydalar sağladı ama zarar da verdi. CHP’de demokratik siyasete karşı bir soğukluk ve siyasî tembellik yarattı.

Referandumda neyi oylayacağız?

Türkiye 1961’den beri klasik anlamda bir parlamenter sisteme sahip değildi. Ağustos 2014’ten beri ise hiçbir hükümet sistemimiz yok. Bu yüzden referandumda iki alternatif hükümet sistemi arasında tercih yapmayacağız. Tercihimiz hükümet sistemsizliği ile cumhurbaşkanlığı sistemi arasında olacak.

FETÖ ile mücadelede meşruiyet ve ahlâkî üstünlük

Bildiri barışa hizmet edecek bir metin değildi. PKK terörünü görmezden geliyordu. Devletin kasabalardaki şiddetinin, oraları işgal edip hendeklerle toplumsal hayatı durduran ve silâh zoruyla bir siyasî proje uygulamak isteyen PKK şiddetine bir cevap olarak doğduğunu görmezden geliyordu. PKK’ya yönelik en küçük bir kınama veya eleştiri yapmıyordu. Bunların hepsi tamam. Ancak, bildiriyi ve imza verenleri eleştirmek, kınamak başka; onları işten atmak ve cezai takibata uğratmak başka.

Balyoz dâvâsı neydi?

Balyoz dâvâsı sürerken, maalesef birçok yazar çizer, bilgi akışının kontrol altında olması ve demokrasinin kuvvetleneceği umudu yüzünden yeterince dikkatli olamadık. Kamuya akan bilgileri tahkik edecek, teyit edecek kaynaklara da sahip değildik. Ben de olan bitenin tam mahiyetini kavramada yetersiz kaldım. Çünkü bilgi kaynaklarını kontrol eden ve elinde birçok medya organı bulunan Gülenciler kudretlerinin doruğundaydı; meseleleri topluma istedikleri gibi sunma, her türlü manipülasyonu yapma gücüne sahipti.