Cennet Uslu

Seküler ve muhafazakâr sıkışma

Muhafazakârların önemli bir kısmı AK Parti’nin iktidarı kaybetmesini kendileri için büyük bir tehlike ve felaket olarak görüyor. Bu yüzden pek çoğu kendi kaderini Erdoğan’ın kaderine bağlı hissediyor. Erdoğan’ın ve AK Parti’nin beğenmedikleri, içlerine sinmeyen, olağan koşullarda onaylamayacakları pek çok politikasına ya sessiz kalarak veya tribünler önünde destek olarak sahip çıkıyorlar. Büyük bir kısmı normalde desteklemeyeceği politikaları haklılaştırmanın bir yolunu bulmaya çalışıyor. Bu haklılaştırmada en çok başvurulan yöntemler Erdoğan’ın kurduğu “üst akıl” ve “herkes bize düşman” söylemi veya “o ne yaptığını biliyordur” güveni gibi görünüyor.

Aşırılığın bazı semptomları

Gerek sol ve gerekse sağ aşırılar için liberaller ve demokratlar neredeyse doğal düşman haline gelir. Liberallere ve demokratlara küfretmek, aşağılamak, olumsuzlukların sorumlusu olarak onları göstermek aşırıların günlük “fikri egzersizleri” olur. Ilımlılara asıl düşmanlarından daha fazla öfke ve nefret beslerler. Ilımlıların barış içinde bir arada yaşama imkanını bir alternatif olarak temsil etmeleri, aşırılık siyasetinin ontolojisini tehdit eder.

Aşırılığın siyasi merkezi işgali

Batı’da siyasetin alternatifsizleşmesi veya siyasetsizleşme olarak tarif edilecek bir sürecin yaşanmakta. Sosyalizmin ağır yenilgisinin ardından merkez sol ve sağ arasında dişe dokunur bir siyasi farklık kalmadı. Merkez sol ve sağ arasındaki bu farksızlık, fark yaratabilecek bir siyaset arayışı için aşırı sağdan (ve bazı örneklerde aşırı soldan) medet ummaya götürüyor.

Kumpas, reddi miras veyahut fayda?

HDP zaten epey zamandır bölge halkından duygusal olarak kopmuş, seçmeninin talep ve beklentilerine göre politika geliştirme kabiliyetini kazanamamış, desteği giderek azalan bir parti konumundaydı. Yaptığı tarihi hatalar ve gösterdiği siyasî cesaretsizlik sebebiyle, Meclisin üçüncü partisi olmasına rağmen siyasette etkisiz eleman durumuna düşmüştü. Hem halk desteğini hem siyasî etki gücünü kaybettiği bir dönemde yapılan bu operasyonun HDP’ye can suyu olabileceğini düşünmek daha makul görünüyor.

Mümkün-iyi bir eğitim sistemi arayışı

Kritik öneriler: Eğitimin devletin görevi olduğu fikri terk edilmelidir. Zorunlu eğitim kaldırılmalıdır. Tek tipçilik de gitmelidir. Çocuğun eğitimiyle ilgili her konuda ebeveynler tek ve asıl yetkili olmalıdır.

Yeni bir eğitim perspektifi

Yeni ekonomi, insanları seri üretim tezgâhlarının başında standart işlerde kullanmak yerine, daha butik tarz üretimlerde, kişilere ve özel gruplara göre düzenlenmiş mal ve hizmet üretiminde, yaratıcılık gerektiren alanlarda, sıradışı düşünmenin avantaja dönüştüğü işlerde çalışmaya yönlendiriyor. Ulus-devlet ise gücü ve etkinliğini hâlâ korumakla beraber, yekpare, homojen ve kapsamlı bir ulusal kimlik fikri epey tahribata uğradı. Eğitim söz konusu olduğunda, insanların sadece beceri ve yetenek farklılıkları değil; kültür, dil, din farkları veya değerler ve yaşam biçimi bakımından sahip oldukları farklar da önemli hale geliyor.

Yozgat’ın OHAL’i

Yozgat vakası, depreşen bu kolaycı ve yasakçı bürokratik-siyasi geleneğin artık gündelik bir asayiş meselesine kadar uzandığını göstermesi bakımından, siyasi sorumluluk sahipleri nezdinde uyarıcı olmalıdır.

Yenikapı ruhu ve sosyal mutabakat

Olağanüstü bir süreçten geçtiğimiz kesin olmakla birlikte, darbeyle ilişkisiz alanlar ve kişiler söz konusu olduğunda olağan olanı korumayı gözetmek, bir bütün olarak da en kısa sürede olağanüstülükten olağanlaşmaya doğru geçmeğe gayret etmek gerekmektedir.

Dinî cemaatler tehdit mi, nimet mi?

Kemalistler, AK Parti’nin iktidar yürüyüşünde, Gülen Cemaati’nin devlete sızmasında veya toplumun daha dindar görünür hale gelmesinde, dindarlara yönelik baskıcım ve yasakçı uygulamaların etkisinin de bulunduğunu görmek; hayatın ve tarihin kendilerine tekrar tekrar öğrettiği dersleri artık almaya başlamak zorunda. AK Partililer ise, Kemalist vesayet mekanizmalarının şerrinden kaçarken kendilerini ve devleti neredeyse tamamen FETÖ’ye teslim etmek gibi bir hatâ işlediler. Almaları gereken ikinci ders, devletleşen, devlete bulaşan, devlet tarafından kontrol edilen sivil toplumun pek de matah bir şey olmadığı, hattâ ölümcül olabileceğidir.

What the West saw, and what really happened

In spite of being in power for fourteen years, those conservative-religious masses that constitute the power base of the AKP have yet to be able to go beyond formal, official relations with the West so as to establish an effective and widespread communication and interaction network with it. On the other hand, in the wake of 15th July conservatives and secularists are united for the first time in a very long while in beholding more or less the same picture of Turkey, which means that they also share the same irritation and indignation that what the West sees is an altogether different one.

Haşema yasağı üzerine

Laiklik, Fransız kültürüne uygun düşmeyen Müslüman kültürünün, (hastaneler, okullar, sokaklar, parklar ve belli ki plajlara kadar uzanarak çok geniş biçimde tanımlanan) kamusal alandaki görünürlüğüne karşı verilen bir mücadelenin maymuncuğu haline getirildi. Bu, basit bir ayrımcılığın ötesinde, bir tür kültürel ırkçılığı yansıtıyor.

Batı’nın gördüğü ve gerçekte olan

AK Partili muhafazakâr-mütedeyyin kesimler, on dört yıllık iktidarlarına rağmen Batı ile resmi ilişkilerin ötesindeki alanlarda, etkin ve geniş bir iletişim ve etkileşim ağı kurmayı bugün bile başarabilmiş değil. Öte yandan, 15 Temmuz sonrasında muhafazakârlar ve sekülerler uzunca bir süredir ilk defa benzer bir Türkiye resmi görüyor; Batı’nın başka bir resim görüyor olmasına ise birlikte esef ediyor ve kızıyorlar.

Why do they keep siding with the coup?

In brief, as against democratically elected leaders or governments that at the same time happen to be religious or who have religious sensitivities, these Western actors prefer to throw in their support behind all kinds of military coups and dictatorships on condition that they are modern and secularist. Compared with the faithful trying their hand at democracy, they see the protection and imposition of a Western lifestyle by military dictatorships as the lesser evil. They deem Muslims intrinsically unfit for democracy, and they outsource the mission of training and educating them to modern, secularist military juntas or dictators.

Neden darbeyi destekliyorlar?

Velhasıl bu Batılı aktörler, demokratik yollarla gelmiş, lâkin dindar veya dini hassasiyetlere sahip lider ve yönetimler yerine, çağdaş ve sekülarist olmak kaydıyla her türlü askeri darbe ve diktatörlüğü desteklemeyi tercih ediyor. Dindarların demokrasiyi pratik etmesindense, Batı tipi bir yaşam biçiminin askeri diktatörlükler eliyle korunması ve dayatılmasını ehven-i şer görüyorlar. Çağdaş ve sekülarist askeri cuntalara veya diktatörlere, demokrasiye ehil görmedikleri Müslüman kesimleri terbiye etme misyonunu ihale ediyorlar.

15 Temmuz’un onur ve utanç listesi

Yakın tarihe kadar, uluslararası konjonktüre ve dış dengelere bağımlı bir demokrasi pratiğine sahiptik. Sıradan insanlar her zaman darbelerin karşısında yer aldı, lâkin tepkisini sandık başında oylarıyla göstererek daha ziyade pasif bir karşı duruş sergiledi. 15 Temmuz’da ise cuntanın karşısında demokrasiyi, seçtikleri vekilleri ve işbaşına getirdikleri hükümeti, kendi irade ve haysiyetlerini korumak için canlarını hiçe sayarak sokaklara döküldü.

AB’nin sorunu ne?

AB bir ulus-devlet olamadığı (ve olamıyacağı) için, ulus-devlet formunun avantajlarından yararlanamadı, ama dezavantajlarına mahkûm oldu. Üstelik, zaman içinde ulus-devlet tipi bir siyasi birlik hedefiyle uyuşması hiç mümkün olmayan bir genişleme politikası benimsendi. Çünkü her ulus-devlette olduğu gibi AB’nin de aslında bir tür “ulusal” kimliğe ve belli ölçülerde bir homojenliğe ihtiyacı vardı.

LGBT yürüyüşüne yasak

Tehditlere rağmen vatandaşlarının güvenliğini sağlamak devletin temel görevidir. Aksi halde bazı gruplar beğenmedikleri, karşı çıktıkları veya husumet güttükleri grup ve kimlikleri tehditle sindirip bastırmayı alışkanlık haline getirir.

“Doğrunun siyaseti” yanılsaması

Bizdeki sol kendini adetâ idealar evrenine vakıf olan bilge zannediyor. Kibirli, halktan kopuk görünmesi de; (Doğu Bloku’nun çöküşünden, Venezuela’daki son felakete kadar) arka arkaya gelen onca başarısızlık ve yenilgiye rağmen ortalıkta hiç bitmeyen bir özgüven ve haklılık iddiasıyla dolaşması bu yüzden olmalı!

Siyasi patinaj

Patinaj politikaları üç temel kategoride toplanıyor. Bunlar hamaset, lider kültü inşası ve ölümcül düşmanlar söylemi.

Siyasi mi, sembolik mi?

Resmi olarak bir parlamenter sistem kabul edilen Türkiye, başkanlık sistemine doğru hızlı ve de facto bir “evrilme” içinden geçiyormuş gibi görünüyor. Cumhurbaşkanının mevcut geniş yetkileri ve seçimle gelmesi durumuna Erdoğan gibi güçlü ve karizmatik bir lider unsuru da eklenince sürecin başlaması adeta kaçınılmaz oldu. Ne var ki parlamenter sistemden başkanlığa sürüklenişte zaman zaman anayasal sistemin aşırı zorlandığına ve demokratik adabın ihlal edildiğine tanıklık ediyoruz.