Oral Çalışlar
İslamcılık nereye?
Din ve inanç istismarının yol açtığı sonuçları, İslami kesimdeki duyarlı insanlar, bizzat içeriden yaşıyor ve dayanılmaz buluyorlar: “Ama asıl sorunu Türkiye’deki İslamcıların değer üretmemesi, ürettiği kadarını da iktidarı pekiştirmek için kullanmakta hiç sakınca görmemesi olarak özetlemek gerekir.” İslami kesimdeki toplum mühendisliğinin ve din istismarının yol açtığı yozlaşmayı ve anlam kaybını tartışmaya daha yeni başlıyoruz.
Beyoğlu’nu Araplar mı bastı?
Gerçekten de Türkiye’ye gelen turistler içinde Ortadoğu ülkelerinden gelenler çoğunluğu oluşturuyor. Hepsine toptan “Araplar” dense de içlerinde İranlılar, Kürtler, Türkmenler, Filistinliler gibi değişik milliyetler bulunuyor. Bir de savaşla birlikte turist sıfatıyla gelenler var. Ruslar Putin’den, Ukraynalılar işgalden kaçıp geliyor. Rus ve Ukraynalılara lüks kafelerde, restoranlarda daha çok rastlıyoruz.
CHP, tarihindeki en büyük savrulmayı mı yaşıyor?
Kılıçdaroğlu, betonlaşmış, demokrasiden uzaklaşmış yapıyla uzun bir hesaplaşma arayışına girdi. Partinin kilit noktalarındaki tutucu devletçi isimler birer ikişer değişti. Eski zihniyetin hakimiyeti giderek azaldı. Kürt meselesi, diğer partilerle ittifaka yönelik yeni bir dil arayışı, muhafazakâr seçmene güven vermeye gayret eden birlikçi denemeler öne çıktı. Tabii Kılıçdaroğlu bir günde bu noktaya gelmedi. Tereddütleri, kararsızlıkları, cesaretsizlikleri…
Hançepekli, Heredanlı, Anadolulu Mıgırdıç Margosyan
Her yanından sular fışkıran köyün adı şimdi olmuş Kırkpınar. Mıgırdıç, Anadolulu. Bu toprakların acıları içinde yetişmiş, önemli bir yazar. Güçlü kalemi olan bir aydın. Onun öyküleri, denemeleri, yazıları, bir toplumun, yaşadığımız toprakların görmediğimiz, göremediğimiz gerçekleriyle bizi yüzleştiriyor. O Anadolu’nun sıradan insanlarını anlatırken, Diyarbakır Suriçi’ndeki yandaki Yahudi mahallesini öğrenirken, bir yakın tarih okuması yapıyoruz.
Taşların altında Yahudi aramak, bulamazsan NATO
Kaplan’ın tanımlaması sayesinde, dünyadaki her türlü kötülük, basit formüllerle açıklanabiliyor: Yahudiler, İngilizler ve onların birlikte kurdukları NATO. Türkiye’ye yönelik komploların arkasında da NATO var: “Bütün darbeler NATO tarafından yapılmıştır ve NATO darbeleri laiklik ve irticayı önlemek adına yapılmıştır.”
Aydın Engin ve İlhan Selçuk..
Aydın, bir tiyatro oyuncusu ciddiyetiyle anlatmaya başladı: “İlhan abi, bu yeni program, köşe yazısı yazma programı. Belli başlı verileri veriyorsun, senin yerine yazıyı o yazıyor.” İlhan Abi heyecanlandı, “Nasıl yani?” Aydın, ayağa kalktı: “Abi, örneğin İlhan Selçuk yazısı yazmak istersen, “cumhuriyet”, “aydınlanma”, “Atatürk”, “milli mücadele”, “laiklik” gibi temel sözcükleri veriyorsun, bu program sana kısa süre sonra bir İlhan Selçuk yazısı çıkarıyor.” İlhan Abi inanmış gibi yaptı. Sonra gülmeye başladı.
Aydın Engin
O telefonun başına geçti. Biz de paralelden Aydın’ın Oya ile konuşmasını dinlemeye durduk. Aydın “Bak Oya bu gece Beyoğlu’na gidip hard bir gece yaşayacağım beni bekleme…” dediğinde Oya’dan gelen cevap kısa ve netti: “Sen yine kime poz yapmak için böyle konuşuyorsun, paralel telefonda kim var?”
Aydın Engin
Aydın ve ben, 28 Şubat döneminde, Cumhuriyet'in sivri isimleriydik. 28 Şubatçılar, gazeteden atılmamızı istemişlerdi. İlhan Selçuk bunu geri çevirmişti. Aydın, dünya tatlısı esprili bir adamdır. Onunla çalışmak eğlencelidir. Musa Kart'a, başka gazetenin karikatürünü gösterir, "Senden daha iyi yapmış" der, mizahı başlatırdı. Musa da, bir köşe yazarını okur, "ne güzel yazmış, bizim gazetede böyle biri yok" diyerek karşılık verirdi.
Hayati Yazıcı’dan yargı formülü
Gönül istiyor ki hukuk devletini yeniden benimseyecek adımlar atılsın. Yargıya güven yeniden canlansın. Bu adımlardan ilki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarını uygulamak olabilir. Osman Kavala yargılamasında kararın bir ay sonraya bırakılması, bu açıdan bir fırsat olarak değerlendirilebilir.
Rus gençleriyle ada vapurunda sohbet…
Putin karşıtı Ruslar, Türkiye’nin gösterdiği bu açık kapı siyasetine çok teşekkür ediyor. Bu kapı sayesinde dünyanın her yerine gitme imkanları bulunuyor. “Peki bir karar verdiniz mi?” diye sordum. “Önce burada iki ay kalma iznimiz var. Onu kullanacağız. Sonra Rusya’ya girip çıkacağız ve bir ay daha kalma şansımız doğacak.” Moskova’dan gelmişler. Ülkelerinden ayrılmak istemiyorlar.
Avrasyacılığın işgal karşısındaki hali…
Rusya’yı değişik gerekçelerle haklı bulan, müdahalesini bin dereden su getirerek “makul” diye yorumlayan bazı askeri yorumcular işte bu otoriter ve müdahaleci kültürün tipik temsilcileridir. Tabii işin ilginç belki de komik olan yanı her belanın arkasında Batı parmağı arayan solcumuz sağcımız, siyasi bakımdan başı derde girdiğinde ya da ülkeyi terk etmek zorunda kaldığında Çin’i, Rusya’yı ya da İran veya Suudi Arabistan’ı tercih etmiyor. Kapağı bir an önce Avrupa’ya atmak için çareler arıyor.
Avrupa’da ne kadar faşist varsa Putin’in yanında
Putin’in Avrupa’daki faşist dostları, sıkıntılı. Ukrayna’nın işgaline yönelik yükselen öfke onları da tepki göstermeye zorluyor. Fransa’nın, İtalya’nın, Almanya’nın, Hollanda’nın, Avusturya’nın, Macaristan’ın aşırı sağcı ve ırkçı partilerinin tamamı, Putin ile dost. Temel meselelerde Rusya ile birlikte hareket ediyorlar.
Sol adına ağır bir hüzün…
ABD emperyalist de Rusya sosyalist mi? Onun yaptığı zulüm, karşısında NATO ya da ABD var diye haksızlık, zorbalık meşru mu sayılacak? Yıllarca sosyalistler, Rusya’da, Çin’de ortaya çıkan baskıcı rejimleri, o ülkedeki katliamları, tek parti rejiminin farklı sesleri bastıran uygulamalarını görmezden geldiler. Hatta çoğu zaman desteklediler. Sosyalizmin ortaya çıkış gerekçesinden, iddiasından büyük ölçüde vazgeçen yeni ideolojiler ürettiler.
Sviatlana direniyor… Belaruslular, Ukrayna saflarında…
Sviatlana’yı dinlerken, Putin’in neden acımasızca Ukrayna’nın tepesine çöktüğü ortaya çıkıyor. Eskiden dünya, Sovyetler Birliği’nin egemenliğindeki sosyalist blokla, ABD yönetimindeki NATO kampı arasında bölünmüştü. Sovyetler, silahlanma yarışında ekonomik olarak iflas etti ve dağıldı.
Yani’ye Meryem Ana Kilisesi’nde veda
Dostumuz, arkadaşımız. Kilisenin kapısında gelenleri karşılayanlardan biri, Koço Kalfa’nın oğlu Niko. Kuaför Niko. Mavi Marmara ekibinden AK Parti Adalar İlçe Başkanı Sina Şen… Yücel ve Fatma, şehirden gelmişler. “Bir yıldır tedavi görüyordu. Çok acı çekti babam” diye anlattı kızı Christina. Eşi Alexandra, “Yani’miz yok artık, nasıl dayanacağım?” diyor. Birbirimize sarılıyoruz.
Devlet hâlâ erkek…
Erkekler, kendilerine karşı gelen, itiraz eden kadınlara, şiddetle karşılık veriyor. Çıkarılan kanunlar ve uygulamadaki zaaflar kadınları kırılgan hale getiriyor. Devlet, bütün kurumlarıyla erkek egemen kültürün uygulayıcısı ve devam ettiricisi durumunda. Yani devlet hâlâ erkek. Kendi tecrübemizden biliyoruz, demokrasi gerilerken kadın hakları da geriliyor. İstanbul Sözleşmesi’nden erkek eliyle çekildik.
Solculardan işgale destek…
Sosyalizmle, solculukla, Putin’in işgalci rejimini desteklemek arasındaki bağı anlamak istiyorum. Putin, komünist ya da sosyalist değil. Lenin’i Ukrayna’nın ayrı bir ülke haline gelmesine sebep olduğu iddiasıyla suçluyor ve Lenin’e hakaret yağdırıyor. Putin, tam anlamıyla bir despot. Çarlık Rusyası'ndaki ya da Sovyetler Birliği dönemindeki sınırları yeniden ele geçirmek istiyor. Dışarıda yayılmacı, içeride zorba.
Yeni saflaşma: Rusya, Çin, Kuzey Kore… Biraz İran
Bir ülke, bir halk, kendi iradesini ezmek için üzerine yürüyen bir kabadayıya karşı direniyor. Dünya hop oturup hop kalkıyor. Bir anlamda kader savaşı veriliyor. Bizler buna sessiz kalabilir miyiz? Ya da eşkıyayı haklı gösterenleri destekleyebilir miyiz? Bir düşünün isterseniz...
Ukrayna direnişçileri hesapları bozdu…
Bir ülke tanklarla ezilirken, bir halk direnirken, “Ama onlar da NATO’ya yönelmeselerdi” diyerek işgalciyi mazur göremeyiz. Direnişçilerin siyasi görüşleri, istilacıların bahanesi olamaz. Putin, işgal konuşmasında Ukrayna’yı Çarlık Rusyası’nın bir bakiyesi gibi sayıyor. “Öyle bir millet, öyle bir devlet yok” diyor. Kendi “hakimiyet alanı” içinde gördüğü devlete, “Ya silahı bırakırsın, ya da seni tepelerim” diye saldırıyor.
En büyük erkek Putin mi?
Ortada mazlum bir halk ve mazlum bir ülke var, işgal edilen onların ülkesi. Bazılarımız, siyasi ihtiraslarımızın ötesine geçemeyip, işgalcilerin safına düşebiliyoruz. Avrupa’ya kızanlar “İç işlerimize karışıyorlar, bağımsızlığımızı çiğniyorlar” diyorlardı. Şimdi içlerinden bazıları bir ülkeye tankla tüfekle girilmesine alkış tutabiliyorlar. “Çin ve Rusya’daki otoriter rejimlerin dinamiklerini anlamayan Batılı ülkeler Ukrayna’nın işgaline karşı koyamadılar.
Alevilik ve İslamcılığın sınavı
Cemevleri, bir kültür, bir geleneği sürdürme, hepsinden önemlisi ibadet etme yeri olarak yeni şehir hayatında giderek yaygınlaştı. Sivas katliamının ardından Alevilerin talepleri yeni baştan Türkiye’nin gündemine oturdu. Türkiye, bir demokrasi sınavıyla karşı karşıyaydı.
Sünni fetvasıyla Aleviliği tanımlamaya kalkarsanız…
Açılım yıllarında, üstü kapatılmış meseleler açılıyor, tartışılıyor, konuşuluyordu. İktidar, bu meselelerin geçmişte devlete egemen olan zihniyet tarafından bastırıldığını söylüyor, değiştireceğini iddia ediyordu. Ancak “değişimcilik” farklı bir mezhebin meşru kabul edilmesine gelince yolda kaldı.
İki dikkat çekici söyleşi
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın söyleşisi de altı partinin tutumuna ilişkin itirazları olmakla birlikte olumlu yaklaşım sergiliyordu. Millet İttifakı’na katılmak gibi bir beklentileri yoktu. Onların önemle üzerinde durdukları iki konu vardı. Geçiş sürecinin planlanmasına ve cumhurbaşkanı adayının belirlenmesine katılmak.
HDP
HDP, siyasetin kritik konusu haline gelmiş durumda. İktidar kanadı, “Haydi yapsınlar da görelim” diyor. Sol kanat aydın ve siyasetçileri içinde, 6’lı ittifakı soğuk karşılayan, HDP’nin dışlanmasını sert bir dille eleştirenler, sağcılara taviz verildiğini düşünüyor.
‘Analiz Beyler’
Altı liderin bir araya gelmesi, beklenti içindeki toplumda bir umut ışığı etkisi yaparken; 'Analiz Beyler', “Daha dur bakalım karşı taraf hangi oyunları oynayacak” havasında. “Güçlendirilmiş Parlamenter Rejim'e geçiş” konusunda toplantılara başlandığında, “Olmaz be kardeşim!” yorumu öne çıkıyor. Şimdi de “Başkanı belirleyemezler, orada ip kopar” analizleri dikkat çekiyor.
Masanın hangi tarafındayız?
Batı’nın insan hakları, hukuk devleti, demokrasi, sanat, heykel, şehircilik, müzik gibi alanlardaki yüzü, insanlığın yüzlerce yılda elde ettiği birikimin ürünüdür. Öteki yüzde ise sömürgecilik, bencillik, duyarsızlık vardır. Türkiye’de iktidarlar genellikle insan hakları konusunda eleştiriye uğrayınca Batı’nın sömürgeci yüzünü hatırlarlar. “Sen de Kongo'da katliam yaptın” diyerek söze başlamayı tercih ederler.
Nafaka neden erkekleri ürkütüyor?
Türkiye’de kanunlar bazı alanlarda toplumsal kültürümüzden daha ileri hükümler içeriyor. Bunda Avrupa Birliği’ne uyum yasalarının da bir rolü olduğunu biliyoruz. Şimdi geri vitese takılmış şekilde, kazanımların tasfiye edildiği bir süreçten geçiyoruz. Bu süreçten en çok kadınlar zarar görüyor. Kadınların hakkı hukuku korunaklı olmaktan çıkarılmak isteniyor.
Ebruli muhalefet ebruli demokrasi…
Ne olursa olsun ve kim ne derse desin, kutuplaştırmadan yakındığımız bir dönemde, farklı kutuplardaki siyasi partiler, “Birlikte bir şeyler yapabiliriz” diyerek hazırlanıyorlar. Mevcut sistemi değiştirmek konusunda bir mutabakatları var. Bunu muhtemelen ortak Cumhurbaşkanı adayı izleyecek. Sonra da yeni bir anayasa… Siyaset, kısa vadeli ve çözüme yönelik hedeflere kolay yaklaşır. Parlamenter rejime dönüşü sağlayacak bir yol haritası çizmek ana hedef gibi görünüyor.
Bir af gecesi ve ‘yedek lastik’ öyküsü
Cezaevine görüşe gelen ailelerimiz Ecevit militanı gibi CHP saflarında koşturuyorlar, çocuklarının içeriden kurtulmasının bu partinin iktidarından geçtiğini biliyorlardı. Benim de içinde yer aldığım bir kesim solcu, acayip bir tutum içindeydik. CHP’yi ve Bülent Ecevit’i düşman görecek kadar sert bir muhalefet yürütüyorduk. Onları, devrimci bir yükselişi, reform öğütleriyle bastırmaya çalışan burjuvazinin ‘yedek lastik’i olarak görüyorduk.
Çello çalan Halife Abdülmecid…
Osmanlı Hanedanı'nın başına gelenleri yıllarca duymadık bile. Kimdiler, nasıl insanlardı, öğrenmedik. Kitapları adeta dönemin trolleri yazmıştı. Osmanlı neyin nesiydi sorusuna cevap arayanlar, gerçekten onlar hain miydi diye merak edenler, sergiye koşturmuşlardı.