Oral Çalışlar
Herkesin Abdullah Gül’ü kendine
Türkiye'nin temel derdi olan dindar/seküler kutuplaşması Gül meselesinde yeniden patlak verdi. Seküler muhalefet içinde “İslami kesimle uzlaşma”ya yatkın, farklılıkları bir zenginlik olarak algılayanlar, Gül'ü bir seçenek olarak gördüler. Bu kısa ama yoğun süreç içinde anlaşıldı ki, içinde bulunduğumuz tablo, bundan daha karmaşık denklemler içeriyor. Herkes bulunduğu pozisyonu korumayı daha konforlu buluyor.
1 Mayıs’ı unuttuk mu?
Bugün, geçmişin anlı şanlı günlerinin geride kaldığını söyleyebiliriz. Hayat bitmeden umut bitmez. Dünyayı asıl değiştirecek ve özgürlüğe kavuşturacak güç, mutlaka emekçiler, çalışanlar olacaktır.
‘Çözüm’e yeniden dönmek
Ne kadar uzağında görünsek de... 25 Haziran sabahı, kazanan kim olursa olsun, "çözüm meselesi"nin yeniden gündemimize geleceğini söyleyebiliriz.
Abdullah Gül aday mı?
Gül'ün adaylığı konusunda en kritik parti CHP. Ana muhalefet partisindeki ağır basan eğilim, Gül'ün aday olması yönünde. Kılıçdaroğlu- Karamollaoğlu görüşmesinde, taraflar arasında bu konuda bir uzlaşma oluştuğu öne sürülüyor. Karamollaoğlu, Abdullah Gül'le görüşüp, onu ortak aday olmaya davet edecek. Muhtemelen, bu çağrının ardından, Gül, muhalefet partilerini ziyaret edip eğilimlerini öğrenecek. Olumlu karşılık bulursa ortak aday olma önerisini kabul edecek. Benim izlenimim şu: Muhalefetin adayı bu hafta içinde kesinleşebilir.
Sessiz seçmen ne yapar?
Böyle ortamlarda, toplumun eğilimini, tercihlerini, tepkilerini anlamak kolay olmaz. Sessiz çoğunluğun ne düşündüğünü bildiğinizi sanırsınız. Görüntü bazen çok yanıltıcı olabilir.
Bahçeli 2002’de de erken seçim demişti
Türkiye, bugün de zor bir dönemden geçiyor. 2002 seçimlerine gidildiğinde, 2001 krizinin külleri tütüyordu. Koalisyon partileri bunun faturasını ödediler. Bahçeli, bir ihtimal, bu deneyimin ışığında, “bir an evvel seçim” demeyi gerekli görmüş olabilir. “Ekonominin giderek darboğaza doğru sürüklendiği” düşüncesi yoğunlaşıyor.
Kıbrıslılar, ‘Bizi kumarhane ile anmayın’
Türkiye ile KKTC arasındaki ilişkiler de kah gerilimli, kah uzlaşmalarla inişli çıkışlı bir seyir izliyor. “Türkiye”den gelenler”le, yerli Kıbrıslılar arasındaki kültür ve gelenek farklılığını adaya adım atar atmaz hissetmemek mümkün değil.Kıbrıs Türkleri, birlik konusunda eski heyecanlarını yitirseler de, kimliklerini, özgün tarihlerini, kendilerine özgü kültürlerini yaşatmaya, ayakta tutmaya kararlı görünüyorlar.
Kumarbaz Trump
Amerikan devleti, bir kişinin çılgınlıklarına, maceralarına karşı koyabilecek, dengeleyebilecek mekanizmalara sahip. Bunu hemen her gün yeni bir olgu ile görebiliyoruz. ABD’de “denge ve denetim" mekanizmaları güçlü. Ancak, maceradan hiç sakınmayan, tersine üstüne üstüne giden Donald Trump’un hangi kapılara yöneleceğini kestirmek, mümkün değil.
İsabella Rossellini: Yaşlı güzellik
42 yaşımdayken bana çok yaşlı demişlerdi. Gençleşmediğime göre beni neden istiyorlardı? ‘Önce beni bir görün’ dediğimde, ‘Hayır sizi istiyoruz’ diye ısrar ettiler.”
Otoriter modernleşme
Türk modernleşmesi, “halk iradesi” ile “otoriterlik arayışı” arasında gidip geldi. AK Parti dönemi, otoriter modernleşmenin sonu gibi görünüyordu. Ancak bu kez muhafazakarlık, o çok karşı çıktığı otoriter modernleşmenin peşine düşmüş gibi görünüyor.
“Arkadan iş çeviren”ler
Erdoğan, AK Parti'yi, önüne koyduğu hedefler doğrultusunda, dinamik bir güç olarak, sürekli alarmda tutmak istiyor. Ancak: Türkiye gibi çok değişik toplumsal güçlerin bileşkesinden oluşan bir ülkede, "uygun adım" ve "tek ses"le yürümeyi sağlamanın kolay olmadığı bir gerçek.
“Bu kadar da dememiştik…”
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal, muhtemelen atamayla gelmenin baskısı içinde, Başbakan’ın ve de bazı bakanların katıldığı Arnavutköy AK Parti İlçe Kongresi’nde şunları söyleyebiliyor: "...Metroda da birinci önceliğimiz en fazla oy aldığımız yerler olacak inşallah.... Kongreler yenilenme diyorum. İnşallah bu yenilenme ile metro sözünü de verdik. Arnavutköy'den daha yüksek oy bekliyoruz diyorum."
Kararsızlar
Ortak tepki göstermeye başlayan önemli bir seçmen kitlesi, veya teknik bir ifadeyle söylersek yeni bir “seçmen davranışı” oluşmuş durumda. Daha çok bu değişimin muhafazakar seçmenlerde ortaya çıktığını da görüyoruz.
‘İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder’
Erdoğan da bu gerçeği gördüğü için İstanbul'a yükleniyor. İktidarın ve muhalefetin İstanbul belediye başkan adayları, bu nedenle giderek daha fazla önem kazanıyor.
Aydın Bey
Türkiye'nin en etkili yayın kuruluşlarına sahipseniz, siyasetin çelişmelerinden ve kavgasından uzakta bir yaşam sürmeniz, elbette mümkün değildir. Aydın Doğan da, özellikle son yıllarda, büyük altüst oluştan, fazlasıyla nasibini aldı. Son konuşmalarımızın birinde, "Artık torunlarımla oynamak istiyorum. Sakin bir yaşam sürmek istiyorum. Ama buna fırsat bulamıyorum. Her gün bir sorun çıkıyor." diyordu.
Yerel seçimler kritik eşik
Eğer yerel seçimlerde bir rüzgar yakalanırsa, muhalefet, "Başkanlık sistemine karşı parlamenter rejim" diyecek. Anketlere göre hala büyük çoğunluk kararsız. Bu kararsızlık belki de Erdoğan'ı korkutuyor. Çünkü, kararsızların iktidardan çekindiği için böyle konuşmuş olacağı düşünülebilir.
Avrupa düşman mı, dost mu?
Yıllar önceydi. Londra'ya bir konferans nedeniyle gitmiştim. Orada uzun zamandır siyasi mülteci olarak kalan eski bir tanıdığımla buluştuk. "Sen Avrupa Birliği üyeliğini savunuyorsun, değil...
Şahin Alpay, Mehmet Altan ve AİHM kararı
AB, demokrasi standartlarmız açısından, hala bir çıta oluşturuyor. AB, üyelik müzakereleri döneminde Türkiye'ye çok haksızlıklar da yapıldı. Öte yandan, düşünce özgürlüğü meselesinde, Batı'daki hassasiyetin, haklı olduğunu, bu yöndeki eleştirilerin Türkiye'deki demokratikleşmeye olumlu etki yaptığı, bir gerçek.
Beklenen çatışma olmadı, iyi oldu
Şurası bir gerçek ki, Kürtlerle Türklerin kaderleri ortak. Anlaştıkları zaman hayat kolaylaşıyor. Bölgeye huzur ve zenginlik geliyor.Ne yazık ki, Türkiye'ye egemen irade, yıllarca, Kürtlerin hak ve hukukunu dikkate almadı. İtiraz edeni şiddetle susturdu. Çözüm süreci, bu yolun devlet tarafından terk edilmesi için bir adımdı. Kürtler, sürece en büyük desteği verdiler.
Sapıklık diyerek geçebilir miyiz?
Bizim ülkemizdeki erkekler dünyasında cahil, içe kapanmacı, kadını yalnızca hizmetçi ve faydalanılması gereken bir cins olarak gören bir birikim var. Bunlar, din adına konuştukları iddiasıyla daha fazla taratftar toplamayı umuyorlar.
“Ahlak bekçileri”
Bu çağda, ahlak bekçiliğinin, sağcılık, solculuk, dindarlık, laiklikle o kadar doğrudan bir ilgisi yok. İdeolojileri aşan bir meseleyle karşı karşıyayız.
Müslümanlık…
Her çöküş, her yıkım, düşünsel kısırlığı da beraberinde getirdiği gibi, o kültürel zenginlik günleri de geride kaldı. Uzun lafın kısası, sorun, dinde Müslümanlıkta değil, din adına konuşan cahillerde ve yobazlarda.
Karamollaoğlu’nun yükselişi…
16 Nisan referandumu Türkiye'nin yapısal düzenini alt üst etti. Muhafazakar-demokrat kimliğe oy veren seçmen, çaresizlik ve seçeneksizlik nedeniyle itirazlarını alt perdeden ifade etti. Tepkisini sandıklarda küçük uyarılarla gösterdi. Şurası bir gerçek: Saadet Partisi, hoşnutsuz seçmenin derdinden anlıyor. Onların arayışlarına yakın bir yerde duruyor. Genel Başkan Karamollaoğlu, bir anda sahneye çıkmadı. Türkiye'nin daha farklı yönetilebileceği düşüncesi, AK Parti seçmeninde ve değişik kesimlerde yaygınlaştıkça, sakin çıkışlarıyla dikkatleri üzerine çekti.
ABD’yle tehlikeli sularda…
Afrin, yalnızca bir askeri mesele gibi görülebiliyor. Bunun böyle olmadığını, en iyi yönetenler biliyorlar. Operasyon haftalardır sürüyor. Daha da süreceği anlaşılıyor. Uluslararası toplumun bakışıyla bizim bakışımız arasında uçurumlar var. Ancak toplum farklı bir havaya sokuluyor.
Moritanyalı’nın gözleri
Afrika, ayağa kalkmaya, yoksulluğu yenmeye çabalıyor. Yerel zenginliklerine sahip çıkmaya çalışıyor. Bir yandan da demokrasi arayışı içinde. Yoksulluk, terörü besleyen en önemli unsur.
Senegal’de Ticaniler, Moritanya’da Karadenizliler
Cumhurbaşkanı Erdoğan “40’ın üzerinde balıkçı gemimiz Moritanya’da” dediğinde mesele daha iyi anlaşıldı. Moritanya’da nüfusu hızla artan Karadenizlilerden söz ediliyor. Balıkçılık yapıyorlar ve bir ayda Karadeniz'de yakaladıkları balığı bir günde Moritanya’da yakaladıkları söyleniyor.
Cezayir’deki Türkiye
İlişkilerin asıl canlanması ise Erdoğan döneminde oldu. Türkiye şu anda 3.5 milyar dolarlık kapasiteyle Cezayir'e en fazla yatırım yapan yabancı ülke durumunda. Bu gezinin amaçlarından biri de, Türkiye'den yeni yatırımcıların bu sürece katılması.
Kürt kartı
PYD'nin, "süper devletler kartı"nın o kadar da garantili bir kart olmayabileceğini bilmesi gerek. "Çözüm süreci"nde olduğu gibi, "Türkiye kartı"na dönmeleri, en çok Kürt halkının yararına olur.
CHP ile HDP ittifakı
HDP'ye, PKK'ya kızan Kürtler, AK Parti'yi tercih etmişlerdi. Önümüzdeki iki kritik seçimde ne yapacaklar? Kamuoyu yoklamaları ne gösteriyor? Bölgenin havasını az çok takip edebilen bir gazeteci olarak söyleyebilirim ki MHP'yle yapılan ittifak ve sonrası yükselen milliyetçi söylem, Kürt coğrafyasında bir hayal kırıklığı, bir umutsuzluk olarak ortaya çıkıyor.
Esad’la diyalog
Süper devletlerin gölgesinin çöktüğü bir bölgede hareket edebilmek, hele de sınır ötesi operasyona girişmek elbette kolay değildir. Ülke içinde, milliyetçi rüzgarın desteğinde, “Türkiye yapar” havası estirilse de işlerin aslında hiç de kolay olmadığı biliniyor. Rusya’nın önerisi: “Esad’la anlaşın.” Ankara buna nasıl bir cevap verecek? PYD’yi, Afrin ve Membiç’ten çıkarmayı önüne koymuşken, Esad’la hangi temelde anlaşabilecek?