Selman Dilek

Emperyal zihniyeti temellendirmek (II) Kültür

Kremlin’in özgün Rus kültürü yaratma gayretini, politik menfaat ekseninde değerlendirmek kolaya kaçmaktan ve meseleyi basite indirgemekten başka bir şey değil. Genel olarak Batı dışı toplumlar alternatif bir uygarlık üretmeye gayret ediyorlar. Daha doğrusu, belirli bir seviyede uygarlık geçmişine sahip olup Batı etkisiyle dönüşen tüm toplumlar alternatif arayışında. Tarihi değeri koruma merkezli bir öz-kültür girişimi. Çünkü Batının dönüştürücü etkisinin aslında yokedici olduğu düşünülüyor.

Emperyal zihniyeti temellendirmek (I) Tarih

Kremlin’e göre, Ukrayna’da birileri yalnız düşmana hizmet etmiyor, aynı zamanda ortak aidiyet bağına ve tarihsel değere ihanet ediyor. Bu bakımdan oldukça bilinçli bir düşman tanımı icat edilmiş: Neonazi. Neonazi yalnız siyasi karşıtlığın değil, tarihi bir hesaplaşmanın tanımı. Güce başvurmak, siyasi kararın ötesinde tarihi bir sorumluluk. Rusya’nın emperyal ruhu, milletinde içkin bir öz olarak tarihte tezahür ettiği gibi şimdi de ortaya çıkmak zorunda. Bu Kremlin’e göre Rus milletinin karakteri ve varoluş meselesi.

Mağarada ışığı ararken

Toplumsal çeşitliliğin meşruiyet bulduğu zihniyet(ler) nasıl gelişecek? Bu sorunun cevabına imkân sağlayacak bir ışığı göremediğimden, (geçen yazımda) mağaranın dışına koşanların acele etmemeleri gerektiğini söyledim. Tarihte aheste yürümeyi tercih ediyorum. Zihniyet değişimi olmadan gerçekten köklü meselelere çözüm bulabileceğinize inanıyorsanız, bir sonraki mağarada görüşmek üzere.

Mağaraya dönüşün konformizmi

Kendi mağarama çekiliyorum ve başımı nereye çevirsem kurtarıcının yüzüyle karşılaşıyorum. Kimi kutsalını tarihten devşiriyor, kimi mevcut liderinde bedenleştiriyor. Kurucusu, lideri, önderi… her biri Mesih’in binbir görüntüsü. Daima kurtarma yahut kurtarılma özlemi. Belki ideolojisiz ve daha çok pragmatik, fakat bu nedenle daha ürkütücü… fikirsiz ve programsız olduğundan anlaşılması zor, pragmatizmi süreçlere göre değişebileceğinden öngörülemez.

Kültürsüzlüğün muhafazası

Güzeli yaşamayı kaybettiğinizde zevksiz bir caminin mimarisiyle hoşnut olacak, tel örgülerle çevrilmiş sitelerde dininizi koruyacaksınızdır. Sazsız ve sözsüz dindarlık kültürünü kaybetmiştir; dini bilgi kültürsüz ne kadar yaşanılabilir ve ne kadar aktarılabilirse o kadar anlaşılabilir ve o derece hissedilebilir.

Hasan Hanefi’nin ardından

Geçtiğimiz günlerde vefat eden Mısırlı düşünür Hasan Hanefi’nin rasyonalite ve dini düşünce üzerine konuştuğu bir konferansına iştirak etmiştim. Türkiye’deki gidişatı tahlil etmemi istedi; Avrupa Birliği süreçleri, ekonomik gidişat vesair oldukça pozitif bir tablo çizdim. O zamanlar Arap dünyasında da bahar esintileri baş göstermişti. Demokrasi, özgürlük talepleri ve Türkiye’nin model ülke olması vesair konuşuluyordu. Epeyce dinledikten sonra kararsız bir tebessümle, hala hatırladığımda irkildiğim şu sözü söyledi: “Kendi elleriyle inşa ettiklerini gün gelecek kendi elleriyle yıkacaklar!”

Eksen çağının eşiğinde

Düşünce tarihinin Yunanî köklerinin “Batılı” olarak takdimi (ki kurgunun ötesinde bir fantezi) aslında düşüncenin tamamıyla Batılı bir serüven olarak tasvirinden başka bir şey değil. Ve hazır lokma yemeye alışmış Doğulu aydın da tabii bu zokayı büyük bir iştahla yutuyor!

Tarih saplantısı, tarihin araçsallaşması ve milliyetçilik

Belirli bir tarih okuması gelecek hayaliyle geliştiğinde -ideolojilerin ortak handikapıdır- şimdinin gerçekliği kavranılamıyor. Hatta tarih bizi şimdiyi anlamaktan uzaklaştırıyor. Gayet incelerek geçilmesi gereken siyasetin hassas kavşaklarında toplumları kalınlaştırıyor.

Taliban dini bir mesele midir?

Serbestiyet’te 18 Ağustos 2021’de yayımlanan “Türk sünniliği Taliban’dan farklı mı?“ başlıklı yazıda Taliban’ın temsil ettiği dini yorumun ehli sünnette de benzer olduğu iddia ediliyor. Bu yazıdaki iddialar elbette yazarını bağlar ama kamuoyunda paylaşılan ve yaygınlaşan kanaatleri ihtiva ettiği de açıktır. Çağdaş radikal hareketler ve dini gelenekler arasında elbette inkâr edilemez bir irtibat var; bununla birlikte Taliban’ın modern çağın şartlarına özgü bir yapılanma olduğu da bir o kadar aşikâr!