Vahap Coşkun

Tuğluk, düşman ceza hukuku ve vicdana çağrı

Tuğluk’a reva görülenleri anlamak için müracaat edilebilecek bir kavram var: Düşman ceza hukuku. “Vatandaş” ile “düşman” ayrımına dayanır bu anlayış. Ayrımı yapan, siyasal gücü elinde tutanlardır. Onlar “düşman” olarak kodladıklarını hukuki bir özne, hak sahibi bir kişi olmaktan çıkarırlar ve düşmana yapılan her türlü müdahaleye kendiliğinden bir meşruiyet atfederler.

Nassın keşfi!

Erdoğan’ın kaybı çok katmanlı; buna iktidarın mühendislik kapasitesinin sınırlı olduğunu ve kimlik siyasetinin de istiap haddine vardığını eklediğinizde, nassı aniden keşfetmesinin Erdoğan’a beklediği faydayı sağlaması zor. Asıl mesele Erdoğan’ın siyasi kurgusunun çökmesi; palyatif tedbirlerle, muhalefeti bölmeye uğraşmakla, suni gündemlerle ve temcit pilavı gibi söylemlerle bu kurgunun marazları ortadan kaldırılamaz.

Siyaset kazandırır

Türkiye’de 2013-2015 çözüm sürecinin yıkılmasının ardından oluşan kaotik ortam, sorunun kısa vadede siyasi masaya taşınmasını imkânsızlaştırdı. Kürt meselesinin adının anılması bile zorlaştı. “Kürt meselesi vardır. Hayır, yoktur” gibi ilkel bir tartışma siyaseti esir aldı. Mevcut şartların bu derece menfi olması, çözümün siyasi mekanizmalarda olduğunu savunan sivil aktörlerin mesuliyetlerini artırıyor. İrlanda deneyi bunu doğrulayan bir örnek teşkil ediyor.

ANALİZ | Mecali kalmış!

Demirtaş’ın Cumhurbaşkanına hodri meydan çağrısı bir karşılık bulmadı, tabii ki. Lakin HDP Cumhurbaşkanına asıl cevabını hafta sonu İstanbul’da yaptığı il kongresi ile verdi. Yoğun bir katılımla miting tadında bir kongre yaptı HDP ve gerektiğinde tabanının bir araya gelebilecek gücünün olduğunu gösterdi.

Asgari siyaset mecburiyeti

Muhalefet partilerinin politik ve ideolojik farklılıklarını açığa çıkaramamaları, siyasi bir açmaza işaret ediyor. Çünkü muhalefetin halka umut vermek gibi bir mecburiyeti var, bunun için de konuşması gerekiyor. Verili koşullar ise konuşmayı güçleştiriyor.

HDP’nin oyu

İster vaktinde ister erken yapılacak olan bir seçimde her partinin her oyu çok değerli, buna şüphe yok. Bununla birlikte gözler en çok HDP’ye çevrili. Cevabı aranan iki soru var: 1. Parlamento seçimlerinde HDP ne kadar oy alır? HDP bir baraj sorunu yaşayabilir mi? 2. HDP’liler bir tercih yapmaları gerektiğinde Millet ve Cumhur ittifaklarından hangisini seçeceklerdir?

Helalleşme hem CHP hem de Türkiye için hayırlı

Türkiye’nin normalleşmesi için CHP’nin normalleşmesi şart; bu nedenle Kılıçdaroğlu’nun açtığı bu kapı zorlanmalıdır. Bir vakitler AK Parti’ye yapıldığı gibi özcü bir tavırla CHP’nin asla ve kat’a değişmeyeceğini ileri sürmek, Kılıçdaroğlu’nu bir samimiyet testine tâbi tutmak veya bu kıymetli adımı itibarsızlaştırmak, yanlış olacaktır.

Hava değişiyor

Erdoğan’ın ve AK Parti’nin yenilmez olduklarına dair düşünce giderek daha fazla geride bırakılıyor. Muhalif cenahta özgüven yükselirken, iktidar kanadında endişeler artıyor. Eğer önümüzdeki günlerde Erdoğan’ın seçimleri kaybedeceği algısı pekişir ve yerleşik bir kanaate dönüşürse, AK Parti’den başka bir partiye/partilere daha hızlı ve daha yoğun bir seçmen kayışı yaşanabilir.

ANALİZ | “Lastikleri kabak, motoru zayıf bu kötü araba”ya AK Partililer de binmez

Ruhsatı kendilerinde olduğunda, Çemil Çiçek’in tarifiyle, bu “lastikleri kabak ve motoru zayıf kötü arabayı” yani Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni AK Partililer sahiplenebilir veya sahiplenir gözükebilirler. Ama ruhsat sahibi değiştiğinde, böylesine kötü bir arabaya AK Partililerin de binmek istemeyeceğinden emin olabilirsiniz.

ANALİZ | Kürdistan ifadesini savunmak, düşüncenin ve akademinin özgürlüğünü savunmaktır

Kürdistan alerjisinin yeni olmadığını biliyoruz. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin hem uluslararası camiada hem de Irak’ın kendi ulusal sisteminde kabul edilen resmi adını telaffuz etmemek için bin dereden getirilen sulara ve dil cambazlıklarına yabancı değiliz. Lakin şimdilerde iş iyice çığırından çıkmış durumda; Kürt karşıtı siyasi dil derinleştikçe Kürdün dilinin, kültürünün ve coğrafyasının ismini anmak bile bizatihi bir suç olarak etiketleniyor.

ANALİZ | Ekonomide Erdoğan ayrı, kurmayları ayrı telden çalıyor

Erdoğan, ekonomide toz pembe bir tablo çiziyor. Lakin sahada halkın şikâyetleri ile karşılaşan AK Parti kurmayları, sorunları gördüklerini ve insanların rahatsızlıklarını bildiklerini içeren mesajlar veriyorlar. Peki, bunun altında incelikli bir strateji mi yatıyor? Sanmıyorum. Detaylı olarak bir rol dağılımı yapılmış ve herkes kendi rolünü icraya başlamış gibi bir durum olduğu kanısında değilim.

ANALİZ | CHP ezber bozdu

CHP, ilk defa bu oyuna bir çomak soktu; iktidarın belirlediği saha içinde kalıp onun çizdiği hudutlar dâhilinde muhalefet yapma tavrını bir kenara bıraktı. Tezkereye ‘hayır’ diyerek tezkerenin süresini, kullanım sahasını ve kullanma yöntemini tartışmaya açtı, askerlerin hayatlarına dair sorumlu bir tavır gösterilmesi zorunluluğuna dikkat çekti.

“Hafıza Odası”nın sancısı

Sanatçı kendi zamanının tanığıdır, ne bir ahlak polisidir ne de ziyaretçilerin örf-adet denetçisi. Bazı ziyaretçilerin bazı davranışları, kimi kesimlerce münasebetsiz görülebilir, bunlardan rahatsızlık duyulabilir. Lakin bu, bir sanat eserinin itibarsızlaştırılmanın gerekçesi yapılmaz. Hele bunun üzerinden bir serginin saldırıya uğraması asla kabul edilemez.

ANALİZ | Ömer’in ‘İYİ’ yolu!

İYİ Parti’nin oy yükünü milliyetçi ve seküler hassasiyetleri yüksek seçmen kitleleri çekiyor, buna mukabil merkez sağ ve muhafazakâr-dindar seçmenler ise İYİ Parti’ye, en azından parti yöneticilerinin umdukları oranda bir katkı sunmuyorlar. Zannımca partinin dördüncü kuruluş yıldönümünde benimsenen “Ömer’in Yolu” sloganının (ve bunun için hazırlanan klibin) arka planında bu okuma yatıyor.

On büyükelçi krizi

Anayasanın 90. maddesine göre, usulüne göre yürürlüğe konulmuş olan insan hak ve özgürlüklerine dair sözleşeme hükümleri, iç hukuk hükümlerinin üzerinde yer alır. Eğer uluslararası sözleşme ile iç hukuk arasında bir çatışma meydana gelirse, uluslararası sözleşme hükümleri esas alınır. Dolayısıyla büyükelçilerin, bizim hukukumuzda da bağlayıcılığı olan bir mahkeme kararına dayanarak bir hak ihlalini gündeme getirmeleri hem doğaldır hem de uluslararası hukuka uygundur.

Gomidas’ın peşinde 50 yıl

Mehmet Bayrak, kendisine “Anadolu’nun Wagner’i” denilen Gomidas’ın ismine ilk kez 1966’da Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türkoloji Bölümü’nde talebe iken rastlar. Sonrasında elli yıl boyunca bu “ezgi avcısı”nın ve eserlerinin peşine düşer. Kürt Tarihi Dergisi’nin 28. sayısında Bayrak, Gomidas ile olan bu yarım asırlık merak ve heyecan dolu macerasını anlatır.

Hafıza Odası

Herkes aynı duygularla, aynı yoğunlukla, aynı düşünceyle, aynı acıyla dolaşmayabilir. Kimi fotoğraf çektirir, kimi durup hatırlamaya çalışır. Kimi pür dikkat kesilir, kimi bir göz atmakla yetinir. Kimi üç-beş saatini adar, kimi bir tur atıp çıkar. Fakat tepkiler ve duygular farklı farklı olsa da, eser varlığıyla tarihe dönüp bakmak için bir kapı aralıyor. Bir fırsattır bu; yüzleşmeye gerçekten niyet varsa aralanan bu kapıdan girmek gerekiyor.

Muhafazakârların endişesi

MetroPoll’ün Eylül araştırması ana konu olarak “endişeli muhafazakârları” ele alıyor. Araştırma, AK Parti’nin seçimi kaybetmesi halinde muhafazakârların ve dindarların bu iktidar döneminde elde ettiklerini kaybedecekleri söyleminin, toplumda ciddi bir karşılık gördüğünü kayda geçiriyor. Genel olarak, iktidar bloku seçmenlerinin üçte birinde ve kararsızların ise dörtte birinde bir endişe ve korku halinin olduğunu gösteriyor.

ANALİZ | Irak’ta seçim ve yeni bir sayfa

Kesin olmayan seçim sonuçlarına göre, seçimlerin birinci partisi Şii din adamı Mukteda El-Sadr’a bağlı Sadr Hareketi oldu. Sadr Hareketi’nin, Kürt bölgesinin birinci partisi Kürdistan Demokrat Partisi’yle (KDP) koalisyon kurması büyük ihtimal. Seçim koşullarının daha elverişli olmasına rağmen katılım oranının düşmesi, siyaset ehlinin üzerinde uzun boylu düşünmesi gereken bir sorun.

Ahmet Arif’in hasreti

Gelen gideni de yoktur. Bir gün askerlerden biri ona yeşil soğan getirir. Ziyaretçilerden birinden kalmıştır, asker de ziyan olmasın diye onu Arif’e vermişti. Yeşil soğanı görünce baharın geldiğini anlar. Efsanevi “Görüşmecim yeşil soğan göndermiş ve dağlarına bahar gelmiş memleketimin” dizeleri, o günün hatırasıdır.

Ankara

“Ankara da Yaban gibi Yakup Kadri’nin Kadro dergisini çıkarttığı dönemin ürünüdür; Yaban 1932’de, Ankara 1934’te yayınlanır. Her iki roman da Kadro’nun fikriyatını yansıtır; Yaban, aydınlar ile halk arasındaki uçurumu işler. Ankara ise, bir değerlendirme raporudur. Yakup Kadri ideal ve gerçek arasında kapanması zor bir makas görür ve sürüklendiği yeisten çıkışı hayallerindeki Türkiye’de bulur…”

ANALİZ | Mutabakata çağrı

Muhalefetin farklı hassasiyetleri temsil eden renkli ve parçalı yapısı düşünüldüğünde, HDP’nin dayanışma ve işbirliği için esnek bir çerçeve çizmesi, hiç kuşkusuz, muhalefetin hareket alanını genişletiyor. HDP mutlaka aday göstereceğine dair bir imada bulunmuyor ve isimlerin değil ilkelerin mühim olduğunu söylüyor.

Endişeli kararsızlar

AK Parti’ye kapıyı kapatmış olan seçmenlerin eski partilerine tekrar kapıyı açmaları “zor” görünüyor ama başka bir kapıya da gönül rahatlığıyla gitmeleri söz konusu değil. Velhâsıl-ı kelâm, iki önemli gerçek var önümüzde: Bir, oyu erimesine rağmen AK Parti memleketin toplumsal tabanı en geniş partisi olma vasfını koruyor. Ve iki, Türkiye’de büyük bir kararsızlar havuzu var ve bu havuza en çok seçmeni AK Parti akıtıyor.

Meşru zemini güçlendirmek

Eğer HDP’nin her ismi geçtiğinde iman tazeler gibi hemen Öcalan işaret edilir ve “asıl muhatap Öcalan’dır” denilirse, hem HDP’nin siyasi alanı daralır hem de diğer aktörlerin HDP’yi muhatap alma gerekçesi ortadan kalkar. Bunun da ne Öcalan’a ne de HDP’ye bir yararı dokunur.

Muhaliflerin makbul muhalefeti

Babacan ve Davutoğlu, sınırlar dâhilinde kaldıkları müddetçe “makbul muhalif” addediliyor. Lakin sınır ihlali yaptıklarında, mesela bütün kötülüklerin AK Parti ile başladığı söylemine itiraz ettiklerinde ve eski defterleri karıştırdıklarında anında topa tutuluyorlar. Bu muhalefet tavrı ahlaken de siyaseten de yanlış. Ahlaken yanlış, çünkü AK Parti’nin hataları geçmişteki hataları aklamaz. AK Parti’nin otoriterliği, geçmişteki otoriterliği meşrulaştırmaz. Siyaseten de yanlış, çünkü...

Kuvvetler ayrılığı olmayınca

Tek parti alışkanlıkları kendini bilhassa iki konuda hissettirir: Birincisi, kuvvetler birliğidir. DP’nin programı 1920 ve 1930’da kurulan muhalefet partilerinin gerisinde olsa da, parti temsilcileri başlangıçta kuvvetler birliğine karşı bir tutum takınırlar. Aralık 1948’de Menderes, mevcut anayasanın inkılapların süratli bir şekilde yapılması için kuvvetler birliği prensibini kabul ettiğini ama artık bu anayasanın eskidiğini belirtir.

İZLENİM | Davutoğlu’nun Diyarbakır ziyareti: “Yeni bir inisiyatif lazım”

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Bingöl ve Diyarbakır’da üç yoğun gün geçirdi. Her iki şehirde de ilçelere gitti, çarşı pazarda halkla görüştü, esnafın dertlerini dinledi, gençlerle sohbet etti. Üç gülük ziyaretinin son etkinliğinde de, Diyarbakır’da sivil toplum temsilcileri ve kanaat önderleri ile buluştu. Ben de bu buluşmayı izleme imkânı buldum. Davutoğlu, Diyarbakır’da gözden kaçmaması gereken önemli bir çıkış yaptı: 2005’ten itibaren Kürt meselesini çözmeye odaklanan girişimlerden gerekli dersler çıkarılarak yeni bir inisiyatif alınmasının zamanı olduğunu söyledi.

Vakit tamam!

Kötü bir tabloydu bu; ipler Hoca’nın elinde kaçmıştı, Güneş, kontrolünü yitirmiş ve motivasyonunu kaybetmişti. Bir bütün olarak takımın hali de haraptı; özgüven yerlerde, moraller sıfıra inmiş düzeyde, cesaret ise kayıplardaydı. Güneş’in mevcut ruh hali düşünüldüğünde, bu durumu düzeltmek ve suyu tersine akıtmak imkânsızdı.

Hitler Üzerine Notlar – 2

Üstünkörü bir yaklaşım, Hitler’i mutlak bir fırsatçı ve içgüdülerine dayanarak yol alan bir politikacı olarak betimler. Oysa Haffner’e göre “Hitler, asla bu değildir.” Hitler, salt pragmatist bir politikacı olarak anılmak istemez, tersine bir siyasi düşünür ve bir hedef belirleyici olarak tarihe geçmeyi arzular. Bir başka ifadeyle o, “Hitlerizm’in sadece Lenin’i değil Marx’ı olmayı” hedefler.

Hitler Üzerine Notlar – 1

1970’li yılların ortalarında Almanya’da bir “Hitler patlaması” yaşanır. Yaşlı ve orta kuşak Almanların büyük bir kısmında Hitler’e dair meşum hafızayı geride bırakmaya çalışan bir ruh hali egemendir. Bu ruh hali, başta Yahudi soykırımı olmak üzere, Hitler döneminde yaşanan felaketlerin küçümsenmesini ve dahası Hitler’in asla taşımadığı “sevecen” bir kimlikle sunulmasını beraberinde getirir.