Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIBarış ve demokrasiye giden bir yol olarak yeni anayasa

Barış ve demokrasiye giden bir yol olarak yeni anayasa

Etno-kültürel ve siyasal alandaki kutuplaşmalar nedeniyle Türkiye’de kısa vadede geniş tabanlı bir uzlaşmayla yeni bir anayasa yapılması pek olanak dâhilinde görülmüyor. Fazıl Hüsnü Erdem, bu noktada, Türkiye’de kutuplaşmanın ve çatışmaların çözümü için “perakendeci anayasa yapım yönteminin” düşünülebileceğini söylüyor.

Demokratik Gelişim Enstitüsü (Democratic Progress Institute, DPI), 2021’de “Çatışma Çözümü ve Türkiye’de Anayasa Yapımı” başlıklı bir araştırma yayınladı. Söz konusu çalışma; kutuplaşmış toplumlarda anayasa yapımında dikkat edilmesi gereken noktalara, anayasal yapının toplumsal barışa olan etkilerine, yeni bir anayasa için atılması lazım gelen güven artırıcı adımlara ve Kürt meselesi ile anayasal düzen arasındaki bağlantılara odaklanıyordu. (https://www.democraticprogress.org/publications/conflict-resolution-and-constitution-making-in-turkey/)

DPI, bu çalışmayı bir toplantılar serisi ile tartışmaya açtı. İlk toplantıda, Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem, kutuplaşmış toplumlarda anayasa yapım yöntemini Türkiye örneği üzerinden anlatan bir sunum yaptı.

Erdem’in sunumunda dikkat çektiği ilk husus, Osmanlı-Türk modernleşme sürecinde halkın özgür iradesiyle bir anayasa yapamadığıydı. 1876 tarihli Kanun-i Esasi, padişahın iradesini yansıtıyordu. 1921 Anayasası, kısmen sosyolojik ve siyasi temsile dayansa da olağanüstü koşullarda yapılmış ve ancak kısa bir süre yürürlükte kalabilmişti. 1924 Anayasası, demokratik niteliği düşük bir parlamentonun eseriydi. 1961 ve 1982 Anayasaları ise askeri darbelerin ürünüydü.   

Ezcümle halk, kendi yaşamının ana hatlarını belirleyen anayasaların yapım süreçlerinde, hiçbir dönemde asli bir rol oynayamadı. Serbest bir ortamda anayasaya kendi rengini veremediği için de, Türkiye’de yeni bir anayasa arayışı her daim canlılığını korudu. Günümüzde de bu arayış devam ediyor.  

Erdem, yeni anaysa bahsinde yakın tarihte kaçırılan iki fırsata değindi: Biri, 2007’de AK Parti’nin yeni anayasa girişimiydi. Diğeri ise, 2011-2013 yılları arasında TBMM’de dört partinin eşit temsille oluşturduğu Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun, toplumu da işin içine katan çalışmalarıydı. Her iki teşebbüs de sonuca ulaştırılamadı ve Türkiye o çok dillendirilen “yeni, demokratik ve sivil” anayasasına kavuşamadı.

Radikal uluslaşma projesi

Peki, Türkiye neden demokratik ve siyasi mekanizmaları kullanarak yeni bir anayasa yapamıyor?

Elbette birçok gerekçe ileri sürülebilir ama herhalde bu meselenin temelinde Türkiye’nin kutuplaşmış bir toplum olması yatıyor. Kutuplaşmış toplum; toplumsal yapının etnik, dilsel, dinsel veya kültürel aidiyetler üzerinden ayrıştığı ve bu ayrışmaların siyasal bir boyut kazanarak çatışmalara yol açtığı durumları ifade eder. Bu toplumlarda siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları ve medya gibi toplumun hücrelerine sirayet eden yapılar da, bu aidiyetler ve ayrışmalar ekseninde hareket etme eğilimi taşırlar.

Türkiye’de üç ciddi fay hattından söz edilebilir. Laik/seküler-muhafazakâr/dindar, Türk-Kürt ve Alevi-Sünni olarak tanımlanabilecek bu fay hatları, önemli oranda siyasallaşmıştır. Öyle ki etno-kültürel farklılıkların siyasi tercihleri tayin etmede ciddi bir payının olduğu, grup aidiyeti ile parti taraftarlığının önemli bir nispette örtüştüğü ve toplumsal kutuplaşma ile siyasi kutuplaşmanın kesiştiği söylenebilir.

Kuşkusuz her bir ayrışmanın farklı tarihsel arka planları vardır ama bu ayrışmaları yaratan esas sebep, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile başlayan ve Cumhuriyet’te radikalleştirilerek uygulanan “uluslaşma” projesidir. Osmanlı’daki “cemaatçi” yapı, zaten bir toplum olmanın önünde ciddi bir engel oluşturuyordu; buna Cumhuriyet’in dışlayıcı ve ötekileştirici vatandaşlık anlayışı da eklendi. Siyasetin genellikle ateşe benzinle giden bir tarzda işlemesi de, kutuplaştırmayı sabitleyen ve derinleştiren bir işlev gördü.

“Devrimci an”

Türkiye’de 1950’den bu yana oya dayalı demokraside bir yol alındığı su götürmez. Lakin demokrasinin çoğulculuk ve katılımcılık boyutlarında -hem toplumsal düzeyde hem de siyasi aktörler düzeyinde- sorunlar varlığını sürdürüyor.

Etno-kültürel ve siyasal alanda kutuplaşma yaratan bu hal nedeniyle Türkiye’de kısa vadede geniş tabanlı bir uzlaşmayla yeni bir anayasa yapılması pek olanak dâhilinde görülmüyor. Erdem, bu noktada, Türkiye’de kutuplaşmanın ve çatışmaların çözümü için “perakendeci anayasa yapım yönteminin” düşünülebileceğini söylüyor.

Neden “toptan/bütünsel” değil de “perakendeci” bir değişim? Erdem’in de işaret ettiği üzere, anayasa yapımı toplumlar için “devrimci bir an” olarak algılanır. Anayasa yapımı, bu nedenle, toplumdaki bölünmeleri derinleştirebilir veya farklı kesimler arasında bir diyaloga zemin oluşturabilir. Anayasa yapım yöntemi, burada devreye girer; yapım yöntemi en az anayasasının içeriği kadar önem taşır. Bilhassa kırılganlığı yüksek toplumlarda, anayasal tercihler kadar, anayasa yapım yöntemleri de çatışma çözüm süreçlerine tesir ederler. 

Perakendeci veya aşamalı anayasa yapımı, bu meyanda, çatışmaların çözümü için elverişli bir çerçeve sunar. Bu yöntem, genel bir uzlaşı temelinde yeni bir anayasa yapmanın güç olduğu durumlarda “çatışmaları önleme ve erteleme stratejisi” olarak iş görür.

Bu yöntemde, ilk aşamada bölünmeye ve çatışmaya neden olan konulara doğrudan girilmekten imtina edilir. Fakat eğer bu konulara girmek bir zorunluluk teşkil ederse, o vakit de anayasada kesin ve açık hükümlere yer verilmekten kaçınılır, bunun yerine anayasa metninde muğlak ve hatta çelişik ifadelere yer verilir.

Yol haritası

Anayasa yapıcının bu yöntemden muradı, zamanla uzlaşmaların çeşitlenmesiyle birlikte toplumda asıl yarılmalara neden olan konularda düzenleme yapabilecek bir ortamın oluşturulmasıdır. Yine, aşamalı bir strateji izleyip kısa, orta ve uzun vadede yapılacakların doğru planlanması, her bir aşamayı bir sonraki aşamanın hazırlayıcısı ve kolaylaştırıcısı olarak kurgulanmasıdır.

Türkiye için -bu bağlamda- kısa vadede güven artırıcı adımları, orta vadede kurumsal yapıya dair düzenlemeleri ve uzun vadede de etno-kültürel farklılıkları gözeten bir anayasa yapmayı içeren bir yol haritası çizilebilir.

Evvela başta ifade, basın ve örgütlenme özgürlüğü olmak üzere, temel hak ve özgürlüklerin evrensel standartlarda kullanımını engelleyen mevzuat hükümleri ayıklanır. Ardından yürütmede ve yasamada güçlü temsili, kamu istihdamında ve kamu kaynaklarının dağıtımında eşitliği, eğitim ve kültür sahalarında özerkliği gözeten bir kurumsal ve anayasal düzene varmak için çalışılır. Asıl hedefe varmak için, ilkin yol üzerinde esaslı bir temizlik yapmak gerekir.

Velhasılı kelam, anayasalar ve anayasa yapım yöntemleri, kutuplaşmış toplumlarda çatışmaları azaltmada ve demokrasiyi güçlendirmede önemli işlevler üstlenebilirler. Muhtevası ve yöntemi doğru tasarlanmış bir süreç, barış ve demokrasi taraftarlarının elini güçlendirebilir. Anayasaları abartmamak ve idari pratik ile toplumsal kültürün de en az anayasalar kadar mühim olduğunu akılda tutmak şartıyla, anayasaya dair gerek içerik gerek metot tartışmalarına bu gözle bakmakta fayda vardır.

- Advertisment -