Vahap Coşkun
Çözüm siyasettedir!*
Salt askeri yöntemlerle mutlak bir zafere de çözüme de ulaşılamaz. Çözüm siyasettedir. Siyasi bir sürecin yokluğu tehlikelidir. Çünkü toplumdaki umutları tüketir. Oysa bir çatışmadan yakayı kurtarmak için her daim umuda ihtiyaç vardır. Barışa ulaşmak kolay değildir, çabalar bazen topallayabilir, süreçler durabilir. Ama bir sürecin bütünüyle yıkılmasına izin verilememelidir.
Oturulacak zaman değil*
Türkiye’de uzun bir süredir Kürt meselesi üzerine bir kamusal tartışma yok. Çözüm sürecinde masaya yatırılan ve hakkında uzun boylu analizler yapılan temaların yanından-yöresinden dahi geçilemiyor. Demokratik alan giderek daralıyor. Sistemdeki otoriter doz artıyor. Mevcut atmosfer siyasi bir çözümü konuşmayı cesaretlendirmiyor.
ABD’nin kafasındaki Suriye (*)
Rusya ve ABD’nin teklifleri birlikte değerlendirildiğinde, büyük ölçüde örtüştüğü görülür. Üç temel konuda uzlaşma var: Bir, Suriye laik ve demokratik bir devlet olarak örgütlenecek. İki, Suriye’nin toprak bütünlüğü muhafaza edilecek. Ve üç, Suriye’de adem-i merkeziyetçi bir yapı tanzim edilecek.
“Terör uzantısı parti”
Diyarbakır, Mardin ve Şanlıurfa izlenimlerini yazdı Altaylı. Muhtemelen Gaziantep’te gördüklerini de paylaşacaktır. Onun bölge izlenimlerini herkesin okumasını tavsiye ederim. Ben okurken Mardin Emniyet Müdürü’nün “terör örgütü uzantısı parti” ifadesine takıldım. Konuşmada bir kere geçmesine karşın bir zihniyeti mükemmelen yansıttığı için bu ifadenin üzerinde durulmaya değer.
Soçi’nin anlamı*
Moskova ve Ankara’nın Suriye’de rejim ve muhalifler arasında silâhlardan arındırılmış bir bölgenin kurulması hususunda uzlaşmaya varmalarını, Erdoğan’ın hesabına büyük diplomatik bir başarı olarak kaydetmek gerekir. Ancak bütün göstergelerin, Soçi’de nihai değil ara bir çözüme ulaşıldığına işaret ettiği de unutulmamalı.
Aman kafanız karışmasın!
Dünden bugüne değişen pek bir şey yok. Geçmişte kendilerini hedefe koyanlar gibi şimdi de mevcut iktidar ve onun taraftarları, bütün bir toplumu “biz ve onlar”, “iyi ve kötü”, “dost ve düşman” gibi saflara sıkıştırıyor.
Tahran’dan sonrası (*)
Tahran Konferansı’nda açıkça görüldü ki, Türkiye bir zamanlar ABD’ye alternatif olarak düşündüğü Astana Süreci’nde bile Suriye konusunda yalnız kalmış bulunuyor.
İdlib’de adım adım kıyamete (*)
Sekiz yıldır sürmekte olan savaşın kırılma noktasına dönüşen İdlib, Suriye sahasındaki her aktör için büyük bir önem taşıyor. Rejim, kendisine muhalif bütün yapıların İdlib’de toplanmasının -- bir nevi -- önünü açtı. Şimdi nihai bir operasyonla bütün muhalifleri dağıtmayı ve hâkimiyetini perçinlemeyi düşünüyor.
Kolbastı eksik olmasın?
GS’yi farklı yenmek elbette mutluluk verici bu galibiyet aklın baştan uçmasına neden olmamalı. Karaman’ın tavrı, olması gerekendir. TS, milli maç arasından en iyi şekilde yararlanmalı; yanlışlarını ve noksanlarını asgariye düşürmek için daha faza çalışmalı. Büyük laflar etmeden, emin ve kararlı adımlarla ilerlemeli.
Karanlık geçmişi sahiplenmek (*)
AK Parti sözcüleri daha dün Erdoğan’ın Cumartesi Anneleri ile görüşmesini, eski devlet anlayışının reddi ve hak odaklı yeni bir devlet anlayışının nişanesi olarak sunuyorlardı. Bugün ise aynı Cumartesi Anneleri’nin sırtına terörist yaftasını geçiriyorlar.
On ders*
Velhasıl Brunson işin köpüğüdür. Fakat epey büyük bir köpük bu; öyle ki, alttaki gerçekliğin açığa çıkmasını engelliyor. Brunson vakası, Türkiye’de Erdoğan’ın ekonomideki hatalarının tartışılmasını önleyen bir sete dönüşürken, ABD’de de Trump’ın Kasım ayındaki ara seçimler öncesinde oylarını yükseltecek bir manivela işlevi görüyor. Yani Brunson üzerinden kopartılan fırtına her ikisinin de işine geliyor. Bu itibarla Erdoğan’ın da Trump’ın da hallerinden memnun oldukları söylenebilir.
HDP’de çarşı karıştı (*)
Görünen köy kılavuz istemez; HDP yarın ertesi gün sokakları hareketlendirmeye dayalı bir stratejiyi benimseyebilir ama bundan bir netice etme ihtimali son derece düşük olur. Diğer muhalifler bir yana, HDP kendi tabanını bile mobilize etmede çok güçlük yaşar. “Toplumun bütün muhalif kesimleriyle işbirliği” önerisi de, kulağa hoş geliyor ama fiiliyatta birçok zorluk içeriyor. Her şeyden evvel PKK’nin varlığı, HDP’nin radikal sol haricindeki grup ve kesimlerle ortak yol yürümesini imkânsızlaştırıyor.
İki partili siyasete devam*
Kürtlerin ağırlıkta olduğu 13 ilde sandıktan çıkan oyların yarısından fazlasını (yüzde 52.6) HDP aldı. AK Parti seçmenlerin üçte birinin (yüzde 33.6) desteğini kazandı. 2007’den sonraki bütün seçimlerde olduğu gibi 24 Haziran’da da HDP ve AK Parti bölgeyi domine etti ve oyların yüzde 86’sını hanelerine yazdırdı.
24 Haziran (6) MHP ve İYİ Parti (*)
Evet, İYİ Parti’nin bir geleceği yok; ama geleceği olmayan bu parti 24 Haziran’da üstlendiği rolle Türkiye’nin geleceğine damga vurdu. Akşener -- ısrarla ve inatla -- müttefiklerinin üzerinde uzlaştığı Gül’ün adaylığına karşı koydu. Partisiyle birlikte Gül’ün önünde bir bariyer oluşturdu.
24 Haziran (5) HDP’nin oyu kimin oyu? (*)
HDP gerek 1 Kasım’ın gerek 24 Haziran’ın gösterdiği üzere oy tabanını % 10’lara kadar genişletmiş bulunuyor. Her siyasi parti bu gerçeği kabul ederek siyaset yapmak durumundadır. Partinin genç ve yeni seçmenler arasındaki popülaritesi de göz önünde bulundurulduğunda, HDP Türkiye siyasetinde kalıcı bir aktör olma olanağına sahiptir. Bu olanağın doğru kullanılıp kullanılamayacağını parti yönetimimin siyasi basiret ve mahareti tayin edecek.
Dünya Kupasının ardından
Malûm, ben tedavi kabul etmez bir Arjantin hastasıyım. Ancak Fransa biletimizi kesince Belçika’ya yöneldim. Ne var ki Deschamps’ın sağlamcı futbolu, Belçika’nın heyecanını söndürdü. Bunun üzerine Hırvatlara kaydı gönlüm. Ama yine olmadı. Finali Horozlar aldı. Gelenek değişmedi, yine kaybettim.
24 Haziran (4) HDP ve Demirtaş (*)
Hendek, HDP’nin tılsımını bozdu. HDP seçmeni, partisine en sadık seçmen kitlesi; dolayısıyla bu kitle partisinin politikasını tasvip etmese de, yine büyük çoğunlukla ona oy verdi. Ancak hendekler karşısındaki tavırsızlık -- ve hattâ HDP adına konuşan bazı temsilcilerin hendekleri onaylayan tavırları -- HDP’ye yönelişin önünü kesti. Gelinen nokta, HDP’nin hendeklerle yüzleşmesini gerektiriyor.
24 Haziran (3) CHP, Kılıçdaroğlu ve İnce (*)
Mevcut hal çok tat verici olmayabilir, ama gelecek şimdikinden daha acı olmamalıdır. Bunun için muhalefetin “daha iyi yöneteceğim” duygusunu kitlelere geçirebilmesi gerekir. CHP’nin sorunu da budur; iyi yönetilme kaygısı olan insanların bunun CHP üzerinden aşılabileceğine ihtimal vermemeleridir.
Büyü bozumu
Bilginin demokratikleşmesi, uluslararası göç, planlı eğitim ve aynı havuzlardan beslenme, millî takımları futbol kalitesi bakımından birbirine yaklaştıran dört temel faktörü oluşturuyor.
Bir eski kafalının “VAR” ile imtihanı
Bütün bu kaygılar bir hüsnü kuruntudan ibaretmiş. Korkuların hiçbiri gerçek değilmiş. VAR, oyunu yavaşlatmadı. VAR hakemleri merkezinden sahadaki hakemlere bilgiler süratle aktı ve kararlar çok çabuk verildi. VAR futbolun heyecanına da ihanet etmedi. Tersine, VAR’dan çıkacak karar beklentisi yeni bir heyecan kaynağı oldu. Futbolcular, teknik direktörler ve taraftarlar mücadele ânının sıcaklığı içinde verdikleri hükümlerin doğruluğu ve yanlışlığını VAR sayesinde test etme imkânına kavuştu.
24 Haziran (2) Erdoğan ve AK Parti (*)
Her seçim döneminde bazı muhalif gruplar Erdoğan taraftarlarını küçümseyen ve aşağılayan bir dil tutturuyor. Muhaliflerden daha radikal olanları ise bir “devri sabık” yaratmaktan, intikam almaktan dem vuruyor. Bunlar kamusal dolaşıma girdiğinde taraftarları, bazı rahatsızlıkları ve itirazları varsa da bunu paranteze alıp, Erdoğan’ın etrafında daha sıkı kenetleniyor.
Suruç (2) İktidarın ölümcül günahları
Engelleme keyfiydi. Ancak Bakan Soylu salt engellemekle kalmadı. TRT’de katıldığı bir programda Soylu, başta Diyarbakır Barosu olmak üzere birçok STK’yi “terör örgütüne müzahir yapılar” olarak niteledi.
24 Haziran (1) Genel manzara (*)
24 Haziran’a ilişkin beş yazılık bir dizi yazmayı tasarlıyorum. Partilerin ve cumhurbaşkanı adaylarının seçmenden gördükleri desteğin anlamını, başarı ve başarısızlıklarının sebeplerini gelecek haftalardaki yazılarda tahlil etmeye çalışacağım. Dizinin bu ilk yazısında, giriş babında, beş temel hususa değineceğim.
Suruç (1) Medyanın ölümcül günahları
Suruç’ta medya, karşı karşıya gelen iki siyasi taraftan birinin kimliğine büründü. İktidarın etiketini göğsüne yapıştırdı ve oradan gelen iddiaları herhangi bir süzgeçten geçirmeden gerçeğin kendisiymiş gibi sundu. Olayı gönüllü olarak çarpıttı. İnsanların merak ettiği ve akıllarına takılan hiçbir sorunun peşinden gitmedi, kendini gerçeğin üzerine örtmeye vakfetti.
Kaybedince sevineceğim bir iddia (*)
İnce “CHP bir hayır kurumu değildir; kimseye verecek bir tek oyumuz yok” diyerek seçmenini oylarını dağıtmamaları noktasında uyardı. Siyasi atmosferdeki bu değişiklik, iki taraflı bir değişime neden oldu. Bir taraftan CHP’den İYİ Parti’ye doğru olan yönelişin önünü tamamen kesti. Diğer taraftan da CHP’den HDP’ye gidecek oyları sınırladı.
Saadet Partisinin Kürt raporu*
Karamollaoğlu Diyarbakır’da önce STK temsilcileriyle, ardından partilileri ile bir araya geldi. Her iki toplantıda da kendisine birçok soru yöneltildi. Özellikle not ettiğim iki cevabı oldu. Biri “Kürtlerin çoğunlukta olduğu bir bölge anlamında Kürdistan kelimesinin kullanılmasına şahsen bir çekincesinin olmadığını” belirtmesiydi. Diğeri ise “Şeyh Sait’in itibarının iade edilmesinin mütalaa edilebileceğini” söylemesiydi.
“Çatışmadan en fazla zararı toplum görüyor” (*)
Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Doç Dr. Vahap Coşkun, Norveç’in başkenti Oslo’da, Demokratik Gelişim Enstitüsü’nün (DPI) düzenlediği ve farklı ülkelerin çatışma çözümleri deneyimlerinin paylaşıldığı “Zor Zamanlarda Kapsayıcı Diyalogu Gerçekleştirmek” başlıklı toplantısına katıldı. Coşkun geçmişte, çözüm sürecinde oluşan Akil İnsanlar Heyeti’nde de yer akmıştı. Vahap Coşkun Tigris Haber gazetesine, toplantının içeriği, yeni bir çözüm süreci olasılığı, Saadet Partisi’nin Kürt raporu ve Demirtaş’ın tutukluluğu hakkında önemli açıklamalarda bulundu.
HDP ve seçim barajı meselesi (*)
HDP’nin baraja takılması temsilde adaleti zedeler. Bölge illerinden yüksek oranda oy alanlar Meclis dışında kalırken çok düşük oy alanlar milletvekili olur. Yaklaşık 6 milyon insanın tercihi çöpe atılır. Bölgede HDP’nin tek rakibi olan AK Parti fazladan kazandığı 60-70 milletvekili sayesinde Meclis’te mutlak çoğunluğa ulaşır.
Marmara’da bir ada (3) “Sokakta leşi sürünmeyen siyasetçi kalmayacak”
Peki ya DP? Menderes ve arkadaşlarının hiç mi günahı yoktu olan bitende? Ağaoğlu, iktidarın bazı hatâlara düştüğünü, akılsız ve basiretsiz adımlar atmış olduğunu kabul eder. Bazen CHP’nin gazına gelip uzak durması gereken alanlara el uzattığını da söyler. Ama bütün bu yanlışların tek bir cezası vardır: İktidardan uzaklaştırılmak. Onu da yapacak olan halktır, askerler değil.
Zihnimin rengi
Mandela’nın en mühim hususiyetlerinden biri, çoğu kez karşıda duranın gözlüğünü takarak meselelere yaklaşmasıymış. Bir grup hakkında şikâyete gelenlere “Peki, onların istediğiniz gibi davranması için siz ne yaptınız? Acaba sizin davranışlarınızda onları böyle hareket etmeye iten bir yanlış olabilir mi?” diye sorarmış.