Ana SayfaYazarlarİlk okumalar - 2 (*)

İlk okumalar – 2 (*)

 

31 Mart’a ilişkin ilk yazımda, iktidar ittifakının ulaştığı genel oy oranından ötürü bir meşruiyet krizinin doğmadığını; büyük şehirlerdeki resmin oluşmasında beka siyasetinin etkisini; CHP’nin seçimlerde izlediği yolu ve siyasetin büyük sahnesine hızlı bir giriş yapan İmamoğlu’nun performansını konuşmuştuk. 

 

Bıraktığımız yerden okumaları sürdürüyoruz.

 

(6) Kıyılara hapsolmaktan çıkıp Anadolu’nun içlerine uzanması, CHP’nin gerçek bir merkez partisi olma şansını yükseltti. Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığında, ilkin aktörler düzeyinde bir değişim yaşanmış ve CHP’nin tabanı buna reaksiyon göstermişti. Ancak Türkiye sosyolojisinin somut gerçeklikleri, zaman içinde tabanın önemli bir bölümünü bu değişimin gerekliliğine ikna etti. Böylece, önce taktik icabı başlayan muhafazakâr-dindar çevrelere açılma siyaseti, sonrasında giderek içeriğe ilişkin bir boyuta büründü, bürünüyor.

 

Elbette bu dönüşüm kolay olmayacak. Zihinsel dönüşüm kısa sürede gerçekleşmez. Misal; Bolu’da CHP’li başkanın ilk işi, belediye tarafından Suriyelilere verilen hizmeti askıya almak oldu. Sancılı bir süreç bekliyor CHP’yi. Mamafih İstanbul ve Ankara’nın çeyrek asırdan sonra AK Parti’den alınması, bu rotayı takip etmekte CHP yönetiminin elini güçlendirir. Büyük şehirlerdeki başarı, daha büyük başarıları isteyen CHP tabanını daha fazla yumuşatabilir. Siyasi zafer, sosyolojik esnemeye yol açabilir. Fiili durum, buna uygun değer üretimini zorunlu kılabilir. Dolayısıyla aktörler üzerinden siyasetini renklendirme çabası, CHP’nin özünün de daha liberal çerçeveye oturmasını sağlayabilir.  

 

“Pazara kadar değil mezara kadar”

 

(7) 2015’te temelleri atılan Cumhur İttifakının oylarında, kısa bir zaman zarfında belirgin bir azalma yaşandı. 1 Kasım 2015’te yüzde 61.4 oy alan bu ittifak, 31 Mart’ta yüzde 51.6’ya geriledi. Yani dört yıl içinde kayıp, on puanı buldu. Ancak ittifak genel olarak güç kaybederken, ittifak içinde MHP giderek güç kazandı. Güç kazanma iki şekilde gerçekleşti.    

 

Bir taraftan, ittifakın genel siyasetine MHP damgasını vurdu. Kritik tercihlere ve kampanya süresince müracaat edilen dile rengini veren MHP, kadrolarını da devlete taşıma imkânına kavuştu. Diğer taraftan ise, ittifak taban düzeyinde de MHP lehine işledi. İki partinin işbirliği tabanlar arasında geçişkenliği kolaylaştırdı. Ancak seçmen geçişleri, MHP’den AK Parti’ye doğru değil, AK Parti’den MHP’ye doğru oldu.

 

Nitekim 31 Mart’ta da, iki partinin seçimlere ittifakla girmediği otuz şehrin çoğunda AK Parti’nin oyları azalırken MHP’nin oyları arttı.  Yedi il (Amasya, Bayburt, Çankırı, Erzincan, Kastamonu, Karaman, Kütahya) AK Parti’den MHP’ye geçti. Karadeniz, İç Ege ve İç Anadolu’da ittifakın katı milliyetçi söylemi, dükkânın asıl sahibi MHP’yi kanatlandırdı.

 

Erdoğan’a kazandıran, AK Parti’ye kaybettiren ittifak

 

Hülâsa, Erdoğan’a cumhurbaşkanlığını kazandıran ittifak, AK Parti’ye kaybettirdi. AK Parti seçmeninin bir kısmı için MHP’ye oy vermek doğallaştı. Erdoğan ve partisi için bu vaziyetin tehlike arzettiği aşikâr; dolayısıyla ilerleyen günlerde Cumhur İttifakının sorgulanması da kaçınılmaz.  İttifak aritmetiğinin iki taraflı sorgulanacağını düşünüyorum. Bir taraftan, devletin ve medyanın görülmemiş desteğine rağmen ittifakın büyük şehirleri kazanmaya yetmemesi üzerinde durulacaktır. Diğer taraftan da AK Parti zayıflarken MHP’nin bürokraside ve yerel yönetimlerde kuvvetini tazelemesinin anlamı masaya yatırılacaktır.

 

Bugün itibariyle AK Parti’nin MHP’ye duyduğu mecburiyetin tavan yaptığına ve AK Parti açısından ittifakı parçalamayacak bir siyasi manzaranın oluştuğuna dair yorumlar yapılıyor. Haklılık payı içeren yorumlar bunlar. Bununla birlikte, bu ittifakın fikrî bir derinliğinin olmadığını ve limitine vardığını da gözardı etmemek gerek. Siyasette hiçbir yol arkadaşlığı “pazara kadar değil mezara kadar” sürmez.   

 

Genel oyda başarı, belediyelerde hayal kırıklığı

 

(8) İYİ Parti’nin aldığı sonuçların iki boyutu var. Birincisi, İYİ Parti hiçbir il belediyesini kazanamadı. Samsun ve Balıkesir’i bıçak sırtı kaybettiler. Hâlihazırda İYİ Parti’nin yönetimi altında bir il belediyesi yok. Az sayıda ilçe belediyesinin ise partinin motivasyonunu ayakta tutmaya yetip yetmeyeceği belirsiz. Cumhur İttifakı içindeki küçük ortak MHP kazançlı çıkarken, Millet İttifakındaki İYİ Parti’nin bir kazancının olmaması, hem partinin hem de ittifakın geleceğine dair soru işaretleri yaratmaya aday.

 

İkincisi, MHP 12 belediyede ipi göğüsledi. İYİ Parti ise hiçbir belediye zaferi yaşamadı. Lâkin Türkiye genelinde İYİ Parti, MHP’nin önünde; MHP yüzde 7.31’de kalırken İYİ Parti’nin oyu yüzde 7.45 oldu. Şüphesiz ittifaklar nedeniyle her bir partinin oyunu kesin bir biçimde tesbit etmek mümkün değil. Ancak genel oy tablosu, İYİ Parti’nin 24 Haziran’da üzerine oturduğu seçmen tabanını muhafaza ettiğine işaret ediyor. Akşener de bu tabanı belli bir yöne kanalize etme becerisini gösterdi. Böylece Millet İttifakı büyükşehirlerde terazinin dengesini değiştirip ilk kez anlamlı bir kazanç elde etti. Millet İttifakı içindeki bu birlikte çalışma hevesi küçümsenmemeli.

 

HDP’nin kazancı ve kaybı  

 

(9) HDP, 31 Mart’ta seçim oyununu iki ayak üzerine kurdu. İlk ayakta gaye, Türkiye’nin batısında Cumhur İttifakına kaybettirmekti. Seçim akşamında HDP bu gayesine ulaştı. HDP, seçmenini — Erdoğan ve Soylu’nun da azımsanmayacak katkısıyla — CHP’ye yönlendirdi; seçmen de neredeyse bütünüyle gidip CHP adayına oy verdi ve onun kazanmasını sağladı. Dolayısıyla Kürt nüfusunun yoğun olduğu metropollerde Cumhur İttifakının gerilemesi, buna mukabil Millet İttifakının ilerlemesinde HDP ve Kürtler çok kritik bir rol oynamış oldular. Geleceğe dair iddiası olan her siyasi aktörün bu kritik rolü not etmesi gerekir.

 

İkinci ayakta ise HDP’nin hedefi, kayyum atanan bütün belediyeleri AK Parti’den almak ve AK Parti ile kayyumlar üzerinden hesaplaşmaktı. Her ne kadar Diyarbakır, Van ve Mardin gibi üç büyükşehir ile Iğdır ve Kars gibi kazanılması güç görünen şehirlerde belediyeleri kazandıysa da, HDP oyunun ikinci ayağında umduğu başarıyı yakalayamadı. HDP’nin gerek bölgede aldığı genel oyda ve gerek kazandığı belediye sayısında ciddi bir düşüş yaşandı.

 

Hiç kuşkusuz Türkiye çapında iktidar güdümündeki medyanın sunmaya çalıştığı gibi bir hezimet söz konusu değil. Ama HDP’nin gönlünü rahatlatacak bir netice de yok. Bölgedeki siyasi resmi salt devletin baskısına bağlamak, gerçeklere gözünü kapatmak olur. 7 Haziran 2015’te zirveye çıkan HDP oyları, o günden sonra bölgede istikrarlı bir şekilde aşağıya doğru kayıyor. HDP’nin asıl bu konu üzerinde uzun uzadıya kafa yorması; başta siyasi hat ve adaylar olmak üzere partinin tercihlerini eleştirel bir şekilde gözden geçirmesi gerekiyor. Kendine bir çekidüzen vermediği takdirde HDP’nin düşüş trendini tersine çevirmesi mümkün olmayacak.

 

Pazarlık gücü

 

(10) Saadet Partisi (SP), ne 24 Haziran’daki genel seçimlerde ne de 31 Mart’taki yerel seçimlerde bir varlık gösterebildi. Urfa ve Adıyaman gibi muhalefetin onun lehine çekildiği yerlerde bile SP artı bir sayısal değere ulaşamadı. Her iki yerde de neredeyse sadece HDP’nin oylarını almakla yetindi. Bu veriler, SP için artık trenin kaçtığına ve bu partinin siyasette bir ağırlık merkezine dönüşme ihtimalinin olmadığına karine teşkil ediyor.

 

Yine de bir hususu akılda tutulmalı: 31 Mart, her partinin — göreli olarak — kendini mutlu hissedebileceği sonuçlar üretti. Birçok il ve ilçede iki ittifak arasındaki oyların birbirine çok yakın seyretmesi, SP gibi sınırlı bir oya sahip partilere de sonuçları değiştirebilme olanağını/kudretini veriyor. SP, Türkiye genelinde yüzde 2.7 oy aldı. 3-5 oyla kazanılan veya kaybedilen çok sayıda yer var. Dolayısıyla SP’nin yüzde 2.7’lik oyunun da olduğundan büyük bir değere sahip olduğu ve partisine bir pazarlık gücü verdiği belirtilmelidir.

 

Birkaç notum daha var…

 

(*) Kürdistan 24, 10.04.2018

http://www.kurdistan24.net/tr/opinion/05d8eb8e-86fa-43ac-9291-0a1396cf36a6

 

 

 

 

- Advertisment -