Vahap Coşkun

“Yarının Türkiyesi”nde Kürtler

Muhalefetin “Yarının Türkiyesi” sloganıyla kamuoyuna sunulan ortak metninde Kürtlerin adı yok. Her alanda yaraların derinleşmesi, iktidarın ipin ucunu kaçırdığı ve artık sorun çözme becerisini yitirdiği düşüncesinin kökleşmesi muhalefete belki seçim kazandırabilir. Lakin muhalefet, Kürtlere güven telkin etmeden “Yarının Türkiyesi”ni inşa edemez.

Cesaret, biraz daha cesaret!

Kılıçdaroğlu’nun, partisinin geleneksel duruşundan vazgeçtiğine ve CHP’yi yeni bir çizgiye çekmek niyetine sahip olduğuna işaret eden “helalleşme” ziyareti, kıymetli ve önemli. Bu ziyaretle uç veren siyaset desteklenmeli, ancak bunun yeterli olmadığı da sürekli hatırlatılmalı. Zira CHP, eğer bölgede bir ağırlık merkezi olmak istiyorsa, bunun yolu, daha programlı, daha somut ve daha cesur bir siyasetten geçiyor.

Önüm arkam sağım solum komplo!

Komplo teorileri, içinden çıkılamayan problemlere cevap teşkil edecek bir maymuncuk işlevi görüyor. Ekonomi krize girer, çünkü Amerika ‘operasyon çekiyor’dur. Müslüman toplumlar geri kalır, çünkü dünyayı beş Yahudi aile yönetiyordur. Muhalefet bir türlü iktidar yüzü göremez, çünkü AK Parti’nin arkasında ABD vardır. Fakirlikten yakamızı sıyıramayız, çünkü dış güçler petrol kuyularımızı kapatmıştır, vs.

Kürt milliyetçiliği (2): “Bavê Kurdan”

II. Abdülhamid’in Osmanlıcı ve panislamist müfredatına sahip eğitim kurumlarından mezun olan Kürt münevverlerin ağırlıklı bir kısmı Osmanlıcılık dairesi içinde kalırlar. Kararlılıkla Kürtlerin, “Osmanlı milleti” veya “Osmanlı ümmeti” içinde yer alan bir “qevm (kavim)” olduğunu ve Osmanlılıklarından gurur duyduklarını belirtirler. Fikri dünyalarının temellerinin bu okullarda atılması, onların dini ve devleti kararlı bir şekilde savunmalarını da beraberinde getirir.

Kürt milliyetçiliği (1): “Kürdistan Doğu’dadır”

“Kürt Milliyetçiliği: İlk Kürt Gazetelerinde Siyasal Kavramlar ve İslam (1898-1918)”* başlıklı kitap (2021), Murat Issı’nın doktora tezi. Orijinal dili Yunanca olan bu tez, Osmanlı İmparatorluğu içinde gelişen ve Osmanlı tarihiyle doğrudan irtibatlı olan Kürt milliyetçiliğinin gelişimine odaklanıyor. Issı’ya göre resmi Kürt tarih tezinin yazımının başlangıç dönemi ve radikal Kürt milliyetçi hareketinin doğum tarihi 1918’dir.

CHP, üzerindeki ölü toprağını atarken…

Kısa bir süre öncesine kadar esamisi okunmayan CHP’nin bölgedeki moral desteği yükseliyor. Genel başkan ve partinin diğer yöneticileri, farklı toplumsal kesimlerle görüşüyorlar ve herhangi bir tepki görmüyorlar. Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü bir karşılık buluyor ve CHP’ye teveccüh artıyor. İktidar olma ihtimali güçlendikçe partiye katılım da artıyor ve CHP’nin bölgedeki halkası genişliyor. Ezcümle, CHP silkeleniyor ve üzerindeki ölü toprağını atıyor.

Ayı ve dans

Rusya, Ukrayna’ya saldırarak Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un “beyin ölümü gerçekleşti” dediği NATO’ya bir hayat öpücüğü verdi, NATO üyeliğini kıymete bindirdi. Rusçada, ayı ile dansa kalkıldığında, dansın ne zaman ve nasıl biteceğini ayının belirleyeceğini anlatan bir atasözü var. Ancak bu kez dans farklı; ayı, yine yakıp yıkacak ama son kararı onun vereceği şüpheli.

Güçlü Meclis, istikrarlı hükümet ve özgürlükçü demokrasi

Parlamenter sistem önerisini bir “eskiye dönüş” olarak değil, “yeni bir sistem inşa etme kararlılığı” olarak ifade ediyor. Amacın, geçmişteki eksiklerden ve hatalardan gerekli dersleri çıkartarak, ülkenin köklü devlet tecrübesini “demokrasi ile taçlandırmak” olduğunu belirtiyor. Nitekim önerinin sunuş toplantısında bütün konuşmacıların “Yarının Türkiyesi” ifadesinin altını çizmesi, muhalefetin düne değil yarına referansla konuşmak istediğini gösteriyor.

“Babam Şeyh Said”

Şeyh Said’in oğlu Ali Rıza Efendi, 1967 yılında tedavi için Ankara’ya gelir. Yeğeni ve damadı Abdülmelik Fırat’ın evinde, oğlu Fuat Fırat ve gazeteci Doğan Kılıç ile aile ortamında, Kürtçe ve Türkçe, uzun bir sohbet yapar. Sohbet kayda alınır. Üzerinden 55 yıl geçtikten konuşmalar belli başlıklar altında toplanır ve geçtiğimiz günlerde yorumsuz bir şekilde basılır.

Barış ve demokrasiye giden bir yol olarak yeni anayasa

Etno-kültürel ve siyasal alandaki kutuplaşmalar nedeniyle Türkiye’de kısa vadede geniş tabanlı bir uzlaşmayla yeni bir anayasa yapılması pek olanak dâhilinde görülmüyor. Fazıl Hüsnü Erdem, bu noktada, Türkiye’de kutuplaşmanın ve çatışmaların çözümü için “perakendeci anayasa yapım yönteminin” düşünülebileceğini söylüyor.

İnce bir ip üzerindeki muhalefet

Altı liderin buluşması bir başlangıç, iyi de bir başlangıç. Muhakkak ki, yakıcı konuları konuşmaya sıra geldiğinde iş çetrefilleşecek ve süreç daha zorlu bir hal alacak. İnce bir ip üzerinde yürüyor muhalefet; düşmeden yürüyebilmesi için hâlihazırdaki şartları gözeten metotlara ve kapsayıcı bir söyleme ihtiyacı var. Ancak bunları üreterek dengesinin bozulmasını engelleyebilir ve daha dengeli bir şekilde ilerleyebilir. Bu da son derece dikkatli ve yapıcı davranmayı zorunlu kılıyor.

Erzurum’a yolculuk

1825’te Rusya’da bir grup subay, anayasal düzeni hâkim kılmak, toplumsal adaleti sağlamak ve serfliği kaldırmak için Çarlığa karşı ayaklanır. Bastırılan ayaklanma sonrası yüzlerce kişi tutuklanır, suçlu bulunanlar Sibirya ve Kafkasya’ya sürgün edilir. İsyancıların en büyük destekçisi, Rus edebiyatının zirve isimlerinden Aleksandr Sergeyeviç Puşkin’dir. Puşkin’in yolunu Erzurum’a düşüren de, Kafkasya’ya sürülen dostlarının peşinden gitmektir.

Kurucu siyaset ihtiyacı

Muhalefetin, artık gecikmeden bir gelecek vizyonu ortaya koyması gerekiyor; Davutoğlu’nun son günlerdeki uyarıları, bu bağlamda son derece mühim. Ekonomik rasyonelleşmeyi, özgürlükleri, temel hakları, sosyal adaleti ve hukuki güvenliği merkeze alan bir geleceği tasarlamasına ve bunu halka anlatmasına ihtiyacı var muhalefetin.

ANALİZ | Kutuplaşmaya mahkûm

Cumhurbaşkanı Erdoğan’la muhalefet liderleri arasındaki insani ‘Covid-19 diyalogu’ Devlet Bahçeli’yi tedirgin etti. Bu, daha önce de oldu. Bahçeli, AK Parti ile muhalefet arasındaki en küçük bir yumuşamadan bile büyük bir rahatsızlık duyuyor. İktidarda bu yönde bir temayül gördüğünde hemen müdahale etme gereği duyuyor, herkesin kendi alanında durması ve kimsenin hudut ihlali yapmaması için dişlerini gösteriyor.

‘Hayatımın maçı’

Afrika Uluslar Kupası’nı izlerken aklımda hep bir soru vardı: Afrikalı oyuncular artık Avrupa liglerinde daha çok görünüyorlar. Özellikle Kamerun, Senegal, Nijerya gibi ülkelerin futbolcuları, Avrupa’nın kalburüstü liglerinde oynuyorlar; teknik, taktik ve fizik olarak Avrupalı ve Latin Amerikalı meslektaşlarından geri kalır yanları yok. O halde, acaba yakın zamanda bir Afrika ülkesi dünya şampiyonu olabilir mi?

Kürt Barışı: Demokratikleşmenin ve rasyonelleşmenin anahtarı

Sorun, herhalde, çözümsüzlüğün viran etme, çözümün ise inşa etme kapasitesinin büyüklüğünü kavrayacak derinlikte bir siyasi anlayışın şimdiye dek geliştirilememiş olmasıdır. Eğer mevcut rota izlenip de bu mesele çözümsüz bırakılırsa, Türkiye tahammülfersâ bir hal alan insani ve maddi bedelleri ödemeye devam eder. Meseleye akılcı, esnek ve olgun bir perspektifle eğilip bu soruna nihai bir çözüm bulunması durumunda ise Türkiye, gerek toplum gerekse devlet olarak ciddi bir avantaj sağlar.

“HDP kapatılmalıdır diyen bir muhalefet, bu ülkeye iktidardan daha fazla bir özgürlük sunabilir mi?

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Yeni Yaşam’dan Hüseyin Kalkan ile bir söyleşi yaptı. Sancar, HDP’ye karşı açılan kapatma davasından ittifaklara, Erdoğan’ın Öcalan hamlesinden cezaevindeki Aysel Tuğluk’un durumuna kadar birçok konuda önemli açıklamalarda bulundu. Yazının başlığı da o söyleşiden…

Komünistin Eşkâli (2): “Su uyur komünist uyumaz”

Abdulazim Şimşek’in 1945-1971 yılları arasında Türkiye’deki anti-komünist faaliyetleri incelediği kitabı “Komünistin Eşkâli”nin asıl önemi, anti-komünizmin sığlığını gözler önüne sermesidir. Anti-komünist faaliyetler bariz bir sığlıkla maluldür. Sığlık, Soğuk Savaş döneminde anti-komünizme odaklanan Türk sağının değişen dünya koşullarına nüfuz edememesiyle irtibatlıdır.

‘Komünistin Eşkâli’ (1): Ordu gençlik elele, komünistler hergele

Abdulazim Şimşek’in “Komünistin Eşkâli” kitabı, bir taraftan 1945-1971 yılları arasında Türkiye’deki anti-komünist faaliyetleri incelerken diğer taraftan iç ve dış gelişmeler bağlamında Türkiye siyasetinin bir panoramasını çiziyor. Şimşek, 25 yıllık süreci; 1945-1950, 1950-1960 ve 1960-1971 arası olmak üzere üç dönemde ele alıyor.

Beştepe’deki hesap sandığa uyar mı?

AK Parti, bir vakitler HDP seçmeninin ikinci partisiydi; şimdi ise AK Parti bu seçmenlerin kahir ekseriyetinin keskin karşıtlık beslediği bir kimlik edindi. Öcalan ve Demirtaş arasında bir ikiliğin olması, AK Parti’nin bu ikiliği büyütmesi ve Öcalan safında bu mücadeleye dâhil olması, AK Parti’nin seçmen nezdindeki kimliğinde bir değişim yaratmaz.

Konu gerçekten Sezen Aksu değil!

Böylesine kudretli bir cumhurbaşkanının bir vatandaşı uluorta hedef tahtasına oturtması, salt o vatandaşın tehdit edilmesi anlamına gelmez. Bu, demokrasinin ve çizgiyi aşması muhtemel diğer vatandaşların da tehdit edilmesi anlamına gelir. Ezcümle Sezen Aksu “Malumunuz olduğu üzere konu ben değilim” derken, çok haklı; gerçekten “konu, memleket.”

Kürt meselesi: Otoriterliğin anahtarı mı yoksa özgürlüğün yolu mu?

Yakın tarih, Türkiye’de Kürt meselesinin iki farklı siyaset için kullanılabileceğini gösteriyor: Biri, otoriter siyasettir; Kürt meselesinin siyasi zemini tahrip etmek ve demokrasi çıtasını aşağı çekmek için vesile yapılmasıdır. Diğeri ise özgürlükçü siyasettir; Kürt meselesinin hak kataloglarını genişletmek ve toplumsal barışı temin etmek için kullanılmasıdır. Yani Kürt meselesinde takınılan tavır, otoriterliği tahkim edebileceği gibi özgürlüğe açılan bir yol da olabilir.

Türklüğe ihtida-2 / Mazlum Türkün hukukunu gözetmek

Batı ile olan aşk ve nefret ilişkisi yalnızca Türk milliyetçilerinde değil, Doğulu elitlerin hemen hepsinde hissedilir. Tahkir edildiklerini, haksızlığa uğradıklarını ve yanlış anlaşıldıklarını düşünen bu elitler, Batı karşıtı bir siyasi pozisyon alırlar. Batı’ya güvenmezler ve Batı’ya meydan okurlar. Fakat medeni milletler arasına girmenin, saygı görmenin ve arzuladıkları uygarlık düzeyine çıkmanın kestirme yolunun da Batı’dan geçtiğini görürler. Bu da Batı’ya imrenmelerine, hayranlık duymalarına neden olur.

Türklüğe İhtida- 1 / Hasta bir devletin hekimleri

Osmanlı elitleri, 1860’lı yıllardan itibaren İsviçre’yi mesken tutmaya başlarlar. Bir şekilde yolu İsviçre’den geçen bu elitler, Osmanlı İmparatorluğu’nun çözüldüğü ve yeni bir Türkiye’nin kurulduğu günlerde belirleyici bir rol oynarlar. Hans-Lukas Kieser “Türklüğe İhtida”* adlı eserinde, yakın dönem Osmanlı-Türkiye tarihine bir şekilde damgasını vuran bu elitlerin İsviçre’deki ayak izlerini sürer.

Sopaya talip muhalefet

Bugün AK Parti ile Kürtler arasında açılan mesafeyi kapatmaya ne Erdoğan’ın pragmatizmi yeter ne de Öcalan’ın olası bir mektubu; bu mesafeyi kapatsa kapatsa ancak muhalefet kapatır! Muhalefet de özellikle son bir aydır bu yolda elinden geleni ardına koymuyor. Erdoğan’ın kutuplaştırma stratejisinin karşısına muhalefetin herhangi bir kesimi dışlayan ya da ötekileştiren tutumları reddeden kapsayıcı bir hikâye koyması gerekirken, HDP’ye karşı tutumuyla muhalefet, Erdoğan’ın oyununun sürdürücüsü haline geliyor.

ANALİZ | Edirne-İmralı hattına döşenen mayınlar iş görür mü?

Erdoğan’ın ifadelerinde “Öcalan meşru otoriteymiş de Demirtaş ona hesap verecekmiş” gibi bir ton var. Geniş manada Kürt siyasetinde iki güç var (Öcalan ve Demirtaş) ve devlet bu güç mücadelesinde taraflardan biri (Öcalan) lehine ağırlığını ortaya koyuyor. İçerde olmasına rağmen -ve belki de tam da bu yüzden- Demirtaş’ın giderek büyüyen popülaritesinden büyük bir rahatsızlık duyulduğu, iktidar cenahının her halinden belli oluyor. Devlet, bu nedenle, yani makasın Demirtaş lehine daha fazla açılmaması için müdahale etme gereği duyuyor.

ANALİZ | İktidar sözcülerinin Kılıçdaroğlu’na cevapları: Kaf dağında kırılma

İktidar bugüne kadar muhalefeti bütünüyle görmezden geliyor ve hiçbir şekilde muhatap kabul etmiyordu. Kaf Dağı’na kurulmuş bir iktidarın, altlarda bir yerlerde duran muhalefeti tahkir eden bir bakışı söz konusuydu. İktidara belli ve güvenilir (!) isimlerle, önceden kararlaştırılmış sorular ve hazırlanmış cevaplarla bir tartışma mizanseni yaratmak yetiyordu. Fakat Teke Tek programı, bu tepeden bakışta bir kırılma olduğunu gösterdi.

Değişim arzusu

Toplumda bir değişim arzusu ve talebi var. Geride bıraktığımız yıla damgasını vuran da budur. Siyasi aktörlerin bu arzu ve talebe karşı alacakları tavır, ülkenin akıbetini tayin edecektir. İktidar blokunun kendine ivme kazandıracak tercihlerde bulunup bu toplumsal dalgaya denk düşen cevaplar üretmesi zor görünüyor. Asıl sual, muhalefetin bu arzunun ve talebin taşıyıcılığını üstlenip üstlenemeyeceğidir.

Dindarların gözünden CHP

Toplumsal Etki Araştırmaları Merkezi’nin “Dindar Seçmenler” başlıklı araştırmasında, bu seçmenlerin muhalefeti ve özellikle de CHP’yi nasıl algıladıkları hakkında çok değerli tespitler var. Dindarlar CHP’nin “icracı” bir parti olmadığını, CHP iktidarında dini kazanımlarını kaybedeceğini düşünüyor. Dindar seçmenlerin gözünde “geçmişin kamburu” hâlâ canlı.

Makul seçenek

MetroPoll’ün son araştırmasının gösterdikleri: Bazı muhalif kesimlerde var olan “İktidar o kadar kötü ki aday kim olursa olsun seçimi kazanır” hissiyatı gerçeklerle bağdaşmıyor… İkincisi: Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a karşı çıkması, Beştepe için bir rüya senaryosudur. CHP genel başkanının, son dönemlerde bir cumhurbaşkanı adayının kampanyasını andıran faaliyetlerinin, en çok Külliye civarlarında memnuniyetle karşılandığını tahmin etmek zor olmasa gerektir