Yıldıray Oğur

O görüntü neden insanların ağrına gitti?

Caddede sessizce yürüyen en fazla 20’lerinin başındaki gençlere yaşlı bir komiserin “Terbiyesizler” diye bağırması, durup dururken birinin üzerine yürüyüp “Aşağıdan yürü” diyerek itip kakması, sonra adamlarını çağırıp palas pandıras gözaltına aldırması izleyen herkesin çok ağrına gitmiş olmalı.

‘Halkı kin ve nefrete tahrik’ karşısında duyulan heyecan…

Sosyal medyada başlayan, klasik medyaya taşınan linç, büyük tepki alan rektör ataması meselesinde zor durumda kalan iktidar cenahının haklılık saldırısına dönüştü. İçişleri Bakanı, “4 LGBT sapkınının gözaltına alındığını” açıklayarak yine polis gözaltısıyla yürek soğutma faaliyetine girişildi.

‘Olsun, ben yeni duydum’

Esenyurt HDP’nin de bu partilerin de 30 yıldır ne oldukları malum. Ama bunu her gün yeniden duymuş gibi davranıp şaşırmak, istediğin zaman görmezden gelip, istediğin zaman siyaseten kullanmak, suça çevirmek siyaseten faydalı olsa da pek güzel ahlak olmuyor.

Bazılarını hiçbir şey bağlamaz…

Bu tarihi birikim ve deneyimi yaşamış birinin, buradan normal olarak hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı için mücadele etme dersini çıkarması beklenirdi. Ama geriye, "Organik lider", "Milli Demokratik Halk Devrimi", "Halk düşmanları" gibi eski komünist günlerden sloganlarla meşrulaştırmaya çalıştığı, ülkedeki eksik demokrasinin, hukuk devletinin de sonunu getiren dünyada benzersiz bir hükümet sisteminin mucidi olmak kaldı.

‘Şimdi Sibirya soğuktur’ demeden…

Cumartesi günü sokağa çıkanların “Navalny’ye özgürlük” ile birlikte “Hırsız Putin” diye bağırmalarının sebebi, Navalny'nin belgeselinde iki saat boyunca esprili, cesur üslubuyla, belgeler, bağlantılar ve fotoğraflarla ortaya koyduğu Putin hikayesi.

İbo Show’a katılan sanatçılara yönelik linç üzerine…

Geçen hafta İbo Show’a katıldıkları için linçe uğrayan sanatçılara geçmiş olsun diliyorum. Cumhurbaşkanının bile sessiz kalamadığı bu olayda faillerin yakalanması yetmez; mutlaka azmettirenlerin ve talimat verenlerin de bir an önce bulunması gerekir.

Ne kadar pragmatik o kadar anakronik

İktidarın anakronizmi gayet pragmatik çalışıyor. Eğer son olarak iktidarı destekliyorsanız, eski günahlarınız affedilir. Destek vermiyorsanız, son nefesteki bu ekberü'l-kebâir, bütün eski hayır ve hasenatınızı siler. Geçmiş önünüze suç olarak çıkarılır.

Şiddetle aranıza mesafe koyacak mısınız?

24 saat içinde bir partiye yönelik siyasi eleştiriler yüzünden bir avukat İstanbul’da, bir partinin genel başkan yardımcısı ve 70 yaşında deneyimli bir gazeteci de öğlen vakti Ankara’da saldırıya uğradı. Bütün bunların tesadüf olduğunu, bunun organize bir saldırı olmadığını herhalde kimse iddia etmeyecek.

Çıkmaz demeyin, şansınızı deneyin

82 milyona yetecek aşıyı, yaza kalmadan bulmak hiç kolay görünmüyor. Elde var Çin’den gelen 3 milyon CoronaVac aşısı. Neyse ki şanslıyız! Brezilyalıların üzerinde yüzde 50.4, Endonezyalıların üzerinde yüzde 65 etkili olan aşı Türklerin üzerinde yüzde 92 etkili çıktı. En azından bu aşıdan olacak 1.5 milyon şanslı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı için iyi haber bu.

Özel yazışmalarınızı kimin okumasını tercih edersiniz?

Cumhurbaşkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı artık yerli ve milli mesajlaşma programı Bip’i kullanacaklarını açıkladı. Zaten Bip de kullanıcılarına yerlilik ve millilik dışında herhangi bir güvenlik ve mahremiyet vaadinde bulunmuyor. Devletimizden ve devlet büyüklerimizden saklayacak bir fikri ve sözü olmayanlar için Bip çok uygun olabilir.

Türkiye ‘Küçük Amerika’ olur mu?

Küçük Amerika’ya benzemediğimiz kısım ise iktidardaki Cumhuriyetçi siyasetçilerin ve ana akım Cumhuriyetçi medyanın başta Başkan Yardımcısı olmak üzere bu popülist dalgaya geç de kalsalar bir noktada karşı çıkmaları, Başkan’a değil, hukuka, demokrasiye, anayasaya sadakat göstermeyi tercih etmeleri oldu.

Elinde kelepçe olan…

Döndüğü Türkiye, yine yüzlerce öğretim üyesinin fikirleri yüzünden üniversiteden atıldığı, siyasi intikam için bir üniversitenin kapatıldığı, en iyi üniversitesine kimsenin istemediği bir rektörün atandığı bir Türkiye’ydi. Entelektüellerinin üzerine kolluk gönderen, karşılaştığı her sorunu kelepçeyle çözmeye çalışan bir devlet olduğu sürece bu kısırdöngü böyle sürüp gidecek.

Bırakın ‘elitist’ kalsın…

İstinye ve Haliç gibi yeni kurulmuş otoban kenarı üniversitelerde rektörlük yapmış olmak, herhalde Türkiye’nin dünya çapındaki bir kaç üniversitesinden biri olan Boğaziçi’ne rektör olarak atanmak için yeterli bir kariyer kabul edilemez.

Uygur sessizliğinin tuhaf tarihi

Ne oldu da beş yıl öncesine kadar “asimilasyon” veya “adeta soykırım” sayılan Uygurlara yönelik baskılardan bahsetmek bir anda “istismar”a döndü? Sorunlar mı çözüldü? Çin bir anda çok kültürlülüğü mü benimsedi?

Dün Ankara’da iki binada yaşananlar…

DEVA’nın muhafazakâr kitlelerle duygudaşlık kurması, genel muhalefetin de lehine. Ama iktidar gibi laik muhalefet de tek tipçi. Muhafazakâr bir siyasetçiden mazisini unutmasını beklemek pek demokratik bir beklenti olmasa gerek.

Yılbaşı bizim neyimiz olur?

Süslü çam ağaçları, ışıklar, geyikli arabasıyla hediye getiren ihtiyar pofuduk bir dedenin cazibesi ve takvimlerde bir yılın geride kalmasının yarattığı kutlama isteğiyle kavga etmek çok zor. O yüzden 100 yıl sonra artık bunu bir gerilim vesilesi yapmayı bırakmak gerek.

Orada, bir mahkeme var uzakta…

Bugün, 60 yıl önce verilmiş sözlere, anayasanın açık hükmüne rağmen AİHM’in kararını tanımamak milli haysiyetimizi sarsıyor ve itibarımızı düşürüyor. Bırakın, AİHM’in Türkiye hikâyesinde de görülebileceği gibi dengelerin hızla değiştiği bir ülkede, o kapı açık kalsın.

‘Beşinci kol faaliyeti’ diye diye…

Bir ülkede “beşinci kol” tabiri kol geziyorsa, o ülkede muhalifler, sivil toplumcular, gazeteciler için hayat zor, ortam zehirlenmiş demektir. Vatandaşlar ve sivil toplum, her geçen gün devlet karşısında zayıflıyor. Bir zamanlar el üstünde tutulan sivil toplum örgütleri de her şeye hakim ve her konunun içinde bir devlet karşısında anlamsızlaşıyor.

Fırtına nesil gelmedi ama…

Kürt gençleri Türkiye’ye daha fazla entegre; radikalliğe ve şiddete verdikleri onay azalıyor -- ama Kürt kimliği yükseliyor, ayrımcılık hissi sürüyor. Bu bir fırtına nesil manzarası değil; aksine, diyaloğa açık bir nesil görüntüsü. Ama ne yazık ki Türkiye’yi bunu fırsat sayıp değerlendirebilecek bir anlayış yönetmiyor.

Neden onlarla yeterince gurur duymadık?

Balkan şampiyonlarında madalya alan sporcuları bile arayan, tebrik mesajları atan, Türkün Türke propagandasına bayılan, pop şarkıcılarına saatlerini ayırabilen yöneticilerimiz bu kez sahiden de göğüsleri kabartan, insanlığı kurtaracak bir başarıya imza atmış, buralı, yerli iki bilim insanına karşı neden bu kadar mesafeli ve soğuk davranmayı tercih etti?

Bu hava savunma sisteminin bizi koruduğuna emin misiniz?

Türkiye, 36 askerini bir ders vermek için jetleriyle vurmaktan çekinmemiş Rusya’dan, ancak böyle bir saldırıya karşı kullanılacak bir hava savunma sistemi aldı. S-400 ve benzeri hava savunma sistemlerine verilen paraların değeceği, belki ilk ve son defa amacına uygun olarak kullanılacağı saldırı 10 ay önce yaşandı, fakat S-400 ısrarı bitmedi.

Kuru derelerde boğulmadan…

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bakü’de bu dörtlüğü herhalde İran’ı rahatsız etmek için okumadı. Böyle bir günde Aras’tan bahsetmenin ne anlama gelebileceği düşünülmeden, yazılı konuşmaya hoşluk, belâgat olsun diye eklenmiş bir şiir gibi duruyor. Ama bu kriz, hamasetin her türlüsünün zararları ve diplomatik dilin neden vazgeçilmez olduğu üzerine de bir ders teşkil ediyor.

2806 no’lu odada olanlar orada mı kalmalıydı?

Her yeni hak mücadelesi, mücadeleyi yürütenleri de sertleştirebiliyor. En son, hakkındaki taciz iddiaları üzerine intihar eden kişinin ardından yazılanların bir bölümü bu ideolojik sekterliği gösteriyordu. Ama trajik bir sona rağmen, kendisinin bile itiraf edip özür dilediği cinsel taciz iddialarının "mahallenin abisi" olduğu için bu kadar rahat görmezden gelinmesi ve FETÖ’ye bağlanma hızı da aynı derecede korkutucuydu.

Bill Gates bizden ne istiyor?

Koronavirüsün laboratuvarlarda nasıl yaratıldığı ya da aslında hiç var olmadığıyla ilgili komplo teorileri artık o kadar revaçta değil. Çünkü bu bir yılda virüs herkesin yakınlarına kadar ulaştı; var olduğu, tehlikeli olduğu, din, dil, ırk, zenginlik, fakirlik, Trump, Boris Johnson, Rahmi Koç demeden herkesi etkilediği ortaya çıktı. Şimdi artık aşı komplolarının zamanı.

Türkiye çöl olmasın!

İslami kesimde tebliğ motivasyonu yerini, uzun süredir “din budur, ister inan ister inanma” vülgerliğine bırakmış durumda. Belki de 80’lerdeki, 90’lardaki insanlara İslamı anlatma motivasyonunun arkasında kalabalıklaşma, güçlenme duygusu vardı. İktidar bütün kurumlarıyla kontrol edilince, başka insanlara dini tebliğ etmek, bunun için örnek olmak gibi hasletler unutuluverdi.

Boğaz’da Körfez usulü reform

Muhaliflere bakınca iflah olmaz insanlar, kalbi kurumuş, dili çatallaşmış bir kitle gören, onlardan, “Türkiye’de ekmeğini yiyip vatanına düşmanlık besleyen, sefasını sürüp insanını sevmeyen bir kesim” diye bahseden bir iktidarın muhaliflerin hakkını, hukukunu korumak için sahici bir reform yapması mümkün mü?

“Demokrasi havariliği” suçlaması aslında neyi teşhir ediyor?

Batı’daki insan hakları ihlalleri karşısında “insan hakları ve demokrasi havarisi” kesilirken, kendi ülkesindeki haksızlıkları eleştiren, sorgulayan, “insan hakları ve demokrasi havarileri”ni ihbar eden Yehuda’ya dönüşenler için fazla karmaşık bir dünya bu.

Bırakırsan reform olur

Bu siyasi altın dokunuşlar olmasaydı, bugün yargı kendi meselelerinin bir kısmını kendi kendine çözmüş olurdu, yargı reformuna da ihtiyaç duyulmazdı. Ekonomi için, Batı’ya iyi fotoğraf vermek için başlayan ve şu ana kadar retoriğin ötesine geçmeyen hukuk reformu girişiminde dün HSK’nın attığı adım, o yüzden en kritik ve en sahici reform adımı oldu.

Hangisi daha AK Partili: Arınç mı, Bahçeli mi?

Arınç, AK Parti içinde, eski AK Parti’yi temsil eden son isimlerden biriydi. Dün hatıratı ve verdiği röportajlarda AK Parti’nin devletleşmesini, milliyetçileşmesini ve Kürt siyasetini eleştirdiği için disipline sevk edilen eski Diyarbakır milletvekili İhsan Arslan da o kurucu değerleri temsil eden isimlerden biriydi. İkisinin de ısrarla parti içinde kalma, itirazlarını içeriden dillendirme çabasının ne kadar beyhude olduğu son olaylarla birlikte ortaya çıktı.

Hayır, o reform misafirler için…

Amberin Zaman’ın uzun süredir hastalıklarla mücadele eden annesi Vasfiye Kalmuk, önceki gün hayatını kaybetti. Ama Zaman ona veda edemedi. Çünkü yaptığı bazı haberler, röportajlar ve attığı tweetler yüzünden hakkında açılmış soruşturmalar vardı. Günün sonunda fikirleri ne olursa olsun, sadece yaptığı gazetecilik yüzünden 30 yıldır Türkiye’yi dünyaya anlatan, Batı’da en çok tanınan Türk gazetecilerden biri 2020 yılında annesinin cenazesi için bile Türkiye’ye gelemedi. Bu manzaraya yurtdışından, Avrupa’dan bakan biri Türkiye’deki hukuk sistemi hakkında ne düşünür, bu ülkede reform veya değişim iradesi görür mü?