Yıldıray Oğur
İkinci 14 Mayıs’ın ‘CHP’si kim?
Seçim tarihi 14 Mayıs olarak açıklandığında hem AK Parti hem de CHP bu tarihsel referansla heyecanlanmıştı. Ama sonra her ikisine de bu referansın kendileri için pek de uygun olmadığına karar verdiler ve kampanya boyunca bir daha 14 Mayıs 1950'yi ve "Yeter Söz Milletindir" sloganını duymadık. 73 yıl sonra yarın Türkiye bir 14 Mayıs günü yine sandık başında. Peki, 73 yıl önceki CHP bugün kim acaba?
Türkiye’nin beş dakikalığına bile olsa bir iktidar değişikliğine ihtiyacı var
14 Mayıs 1950’de tek parti rejimine hayır diyerek demokrasinin kapısını açan bu toplum, 14 Mayıs 2023’de sonu tek parti rejimine çıkacak bir yola Türkiye’yi sokup sokmayacağına da karar verecek. Bunun olmaması için ihtiyacımız olan şey ise sadece beş dakika… Türkiye’nin beş dakikalığına bile olsa bir iktidar değişikliğine ihtiyacı var.
Sana söz, o baharlar hiç gelmeyecek!
Yine birkaç eleştiri denemesi. Yine kapanan köşeler, kapatılan sosyal medya hesapları. Ve sessizlik. Beş yıl daha yine kırılmalar, küstürülmeler, uzaklaştırılmalar, can sıkıntıları. Sonra seçimlere bir kala yine sabır tavsiye eden ümitvar bir dava yazısı. Ama beş yıl sonraki Türkiye’de Aydın Ünal’ın davasından geriye ne kalacağı da sabır tavsiyesiyle “son kez Reis” yazmasına bile sabredilip sabredilmeyeceği ise meçhul. Hiç bitmeyen kredi açılan bir iktidar en sonunda her şeye rağmen kendisine destek verecek insanların kaygılarını, eleştirilerini neden dikkate alsın ki?
Market alışverişi için Berlin’e mi gitsek, Londra’ya mı?
Enflasyonun vahametini istatistikler tam olarak anlatmıyor. Bir noktadan sonra sanki bu rakamlarda anlatılan biz değilmişiz gibi bir yabancılaşma hissi oluşuyor. Rakamlar ile günlük hayat arasındaki makası kapatmak için Avrupa’daki dört ülkede yaşayan dört arkadaşımdan yardım istedim.
Almanya, Hollanda, Fransa ve İngiltere’de yaşayan dört arkadaşım yaptıkları son market alışverişlerinden birinin fişini gönderdi. Sonuç bundan şüphelenen benim için bile inanılmaz oldu.
Biz bu filmi izlemiştik ama bazıları hatırlamıyor
28 Şubat günlerinde ordu ve ordu yanlısı medyanın propagandası terör ile irtica işbirliği iddiası üzerine kuruluydu. İrtica terörden daha tehlikeli ilan edilmişti. Ama bununla da kalınmamıştı. Doğrudan Refah Partisi ile PKK ilişkili gösteriliyordu. Genelkurmay’da medyaya ve yargıya verilen ünlü irtica brifinginde uzun uzun bu işbirliği üzerinden durulmuştu...
Cumhurbaşkanı neden 7 Haziran’a döndü?
Cumhurbaşkanı en iyi bildiği ve severek yaptığı seçim kampanyası moduna geçti: Sertleşti. “Diyanet’i kapatacaklar, Apo’yu serbest bırakacaklar, zaten bunlar hep LGBT” demeye başlıyor. Twitter’da ayıplansa da mahalle aralarında konuşulacak argümanları dolaşıma sokuyor. Akıllara Cumhurbaşkanı’nın son kürsüden Kuran salladığı 7 Haziran kampanyası, Yeni Zelanda'daki ırkçı bir teröristin cami saldırısının görüntülerini dev ekranlardan izlettiği, “Sisi’ye mi Binali’ye mi oy vereceksiniz” bile dediği 31 Mart yerel seçimleri kampanyası geliyor. En sert söylemlerle girilen o seçimlerin sonucu malum.
Sultanahmet’te bayram sabahı…
Erdoğan, bayram namazını Ayasofya’da kıldı. Sonra da Sultanahmet’e geçip caminin bahçesinde kurulmuş kürsüden toplanan kalabalığa konuştu. Bu, Türkiye siyasi tarihinin ilk bayram sabahı mitingi olarak tarihe geçti. Sultanahmet Meydanı çok tarihi mitinge ev sahipliği yaptı ama kimse Sultanahmet Camii içinde miting yapmaya kalkmamıştı. Yine de bayram ve restore edilen Sultanahmet Camii hakkında bir konuşma yapsaydı bu kadar göze batmayabilirdi. Ama anlaşılan Cumhurbaşkanı için seçime giderken caminin liman liman gezdirilen savaş gemisinden, il il dolaştırılan yerli arabadan bir farkı yok.
Peki onlara haklar helal mi?
28 Şubat ve başörtüsü konusunda hiçbir şey söylemeden sessizce saf değiştirmiş Hulki Cevizoğlu, Önder Aksakal, Şebnem Bursalı, Mehmet Ali Çelebi gibi yeni AK Partililere haklar tek bir sual sorulmadan otomatik olarak helal. Ama başörtüsü konusunda açılım yapmış, hata yaptık demiş, muhafazakarlardan kapılarına kadar gidip helallik istemiş Kılıçdaroğlu'na ise asla helal değil.
İdeolojilere matematik molası
Bu seçimlerde ne AK Parti seccadelerin koruyucusu İslam’ın son kalesi, ne de CHP camileri ahır yapmak için tetikte bekleyen, ellerin gitmediği o eski CHP. Aksini iddia eden, oyuna ideolojik anlamlar yüklemek isteyerek sadece kendisini kandırmış olur. Çünkü en azından bu seçimlik ideolojilere matematik molası verildi.
Çocuklar artık neden öcülerden korkmuyor?
Gözleri önünde etrafta fink atan cari öcüleri görmeyenler, başörtüsü konusunda yanlış yaptık diye özür dilemiş, kendi medyasını bile karşısına alıp başörtüsü kanun değişikliği teklifi vermiş, seçim afişlerine ve muhtemelen aday listelerine başörtülü kadınları koyan Kılıçdaroğlu’nun aslında yalnız olduğu ya da takiyye yaptığı, Cumhurbaşkanı yardımcılıkları ilan edilmiş ittifaktaki muhafazakar parti liderlerinin onca belgeye, söze rağmen seçimden sonra tasfiye edilecekleri, yeni bir CHP vesayeti kurulacağı gibi cin, peri hikayeleri anlatıyor.
Necip Fazıl, neden seccadesine sığınmıştı?
Kılıçdaroğlu’nun bir iftar sonrası fotoğraf çektirirken seccadenin üzerine basmasına karşı şiirin bu son iki mısrası bu aralar her yerde. Bir gaflet anında seccadeye basan Kılıçdaroğlu’nun özürleri bile seccadenin seçim kampanyasında bir bayrağa dönmesini engelleyemedi. Halbuki Necip Fazıl bu şiiri seccadeye olan sevgisini anlatmak için yazmamıştı. Türkiye’de hürriyet karşıtlığının, hukuksuzluğun bir mağduru yalnızlığını evladına böyle anlatmıştı. Tıpkı bugün yine ifade hürriyetlerini kullandıkları için hapishanelerde olan, haklarında bir tweet yüzünden davalar açılmış binlerce insanın her gün yaptığı gibi…
O “dava” acaba hangi “dava”ydı?
Milli Görüş, devlete karşı bir tedbir olarak parti üzerine mal varlığı tutmadı. Balgat’taki parti genel merkezini 1984’de ETAŞ Emlak AŞ adlı bir şirket satın aldı. Refah Partisi, bu şirketin kiracısı olarak görünüyordu. Aslında kimse kimseye kira ödemiyordu. Genel Merkez binası Refah’tan sonra Fazilet’in, Fazilet’ten sonra Saadet’in genel merkez binası oldu. 2008’de Fatih Erbakan ve Erbakan’ın damadı Mehmet Altınöz şirkete ortak yapıldı. Saadet Partisi’nin muhalefetle hareket etmesi sonrası Fatih Erbakan atılması cesaret isteyen bir adım attı. 11 Nisan 2019 günü Fatih Erbakan’ın açtığı haciz davası sonucu Saadet Partisi genel merkezine gelen icra memurları, polis nezaretinde binayı tahliye etti. Balgat’taki genel merkeze kim taşındı peki?
Tarikat, cemaat ve pide…
Mustafa Karataş, yıllardır televizyonlarda dini programlar yapan saygın bir din adamı. Kanal 7’deki programlarıyla geniş bir izleyici kitlesine hitap ediyor. Geçen akşam, aynı grubun haber kanalı ÜLKE TV’deki programının konusu “Ramazan kolisinde neler yer almalı?”ydı. Dümdüz bir Ramazan kolisinde olabilecek temel gıda ürünleri masanın üzerine kondu. Bir hesap makinesi alındı. Tek tek ürünler ve fiyatları yazıldı. Ne lükse girebilecek bir ürün vardı, ne de pahalı markalar. Onların tabiriyle “vasat bir Ramazan kolisiydi” bu...
Antakya için bu kez kim aslanlara atılmalı?
2400 yıldır aynı adı kullanan, İncil'de, Kuran'da geçen, Roma'nın ikinci büyük şehri Antakya depremde yok oldu. M.S. 115'deki depremde suç şehrin piskoposuna kesilip, aslanlara atılmıştı. Peki, Antakya enkazının sorumlusu kim?
En iyi ittifak formülü: “Oy oranları hesaplanamasın”
İbrahim Uslu’ya göre en iyi ittifak modeli eşittir en çok milletvekili getirecek ittifak modeli. Bunu da “hiçbir partinin seçim sonrası oy oranının hesap edilemeyeceği ittifak modeli” olarak tarif ediyor. Saadet Lideri Karamollaoğlu'nun Davutoğlu ve Babacan’a teklif ettiği ittifak içi üçlü ittifak teklifinde de amaç Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanlığı'ndan sonra bir de CHP'ye oy vermek istemeyecek muhafazakar seçmen için cazip bir alternatif oluşturmak.
Kayısı bahçeleri nasıl mezarlığa döndü?
Bostanbaşı, Yeşilyurt, Karakavak...isimleri gibi yeşil sulak arazilere Milano Residence, Toscana Evleri, Seyr-i İstanbul adlı lüks siteler yapıldı. Geriye hayalet şehre dönen bir Malatya kaldı. Bir de siyasetçi-müteahhit profilinin 30 yıllık suçları...
“Aday Kılıçdaroğlu, Essalamu Aleyküm…”
Karamollaoğlu, herkesin Berat Kandili’ni kutladı, adaylığın hayırlı olması için ettiği duaya az önce “Türkiye laiktir laik kalacak” diye bağıran kalabalık hep beraber “Amin” dedi. Kandil ve soğuk yüzünden konuşmasını kısa bitirdiğini söyledi ve sözlerini onu dinleyen kalabalığın veda ederken duymaya pek de alışık olmadığı bir şekilde bitirdi: “Esselamün Aleyküm.” Mütevazi hatta amatör denebilecek bu aday açıklama töreni doğal şartları içinde Cumhuriyetin 100. Yılı için özel olarak hazırlanmış bir Türkiye mozaiği gösterisine döndü.
Akşener yalnız mıydı, yalnız mı kaldı?
2 Mart'taki toplantının ardından herkes medeni bir şekilde Saadet Partisi’nden Karamollaoğlu tarafından kapıdan gülerek uğurlanmıştı. Nihayet bütün liderler pazartesi günü müzakereye devam etme kararı almışlardı. Yani ortada havada uçan tabaklar, ayağa kalkıp birbirine bağıran liderler, çarpıp çıkılan kapılar, masadan “ittirilen” kimse pek yok gibi görünüyor. Peki neden İYİ Partililer meseleyi “Altılı Masa’da o akşam” trajedisine çevirdi ve bazı gazeteciler konuyu neredeyse “Akşener’e mansplaining yapıldı”ya kadar getirdi ama gerisini bir türlü getiremedi. Çünkü “Akşener’in trajedisi” hikayesi masada bitiyor. Gerisini herhalde hatırlamak istemiyorlar. Ya da onu tevil etmek o kadar kolay değil.
Peki, masadan neden adabı muaşerete aykırı olarak kalktı?
Akşener ve siyasi danışman ekibi, Erdoğan’ın gitmesi dışında bir önceliği olmayan muhalif kitlelerin İmamoğlu ve Yavaşçılığına fazla anlam yükledi ama bu İmamoğlu ve Yavaşçılık için Erdoğan’a karşı kurulan ittifakın dinamitlenmesinden kimse hoşlanmadı. Üstelik Akşener’in Samsun’a çıkmaya davet ettiği iki belediye başkanı da Bandırma Vapuru’na binmeyeceklerini açıkladılar. Böylece Akşener kendi kendini bir siyasi parti liderinin asla düşmemesi gereken bir boşluğa düşürdü. İsyan çağrısı da o boşlukta havada asılı kaldı.
Seher Hoca’nın oğlu nasıl katil müteahhit oldu?
1989'dan 2023'e 34 yıldır aynı siyasi/idari kadroların yönettiği Maraş'ı depremle birlikte kim siyasetçi, kim müteahhit karışmış düzen yıktı. Geriye enkazlar ve caddelere, okullara verilmiş o isimler kaldı.
Aslında bu izlediğimiz kendi akıbetimizdir
15 gün sonra hayat yavaş yavaş normale dönecek. Televizyonlar dizi yayınlarına başlayacak, ünlüler instagram postlarında ihtiyaç listeleri yerine yemek fotoğrafları paylaşacak. Deprem yine unutulacak. Tıpkı 1939’dan beri meydana gelmiş ve binlerce insanı aramızdan almış diğer tüm depremler gibi…Hiçbir iktidar ileride olma ihtimali yüksek bir felakete karşı bugün fazla para harcamak istemeyecek. İzliyor musunuz? İşte bu aynı zamanda bizim de akıbetimizdir.
“Türkiye’deki depremde şu ana kadar 6100 Suriyeli sığınmacı hayatını kaybetti”
Bu rakamlar her dakika artıyor. Enkaz altında hala çok sayıda cenaze var. Yani Türkiye’de depremde hayatını kaybedenlerin beşte biri Suriyeli. Ama hala depremin yükünü bu insanların üzerine yıkmak için hiçbir fırsatı kaçırmayanlar, onları yağmacı ilan edenler için bu insanlar her zaman rakamdan ibaretti. Ama komşularını kurtarmak için seferber olan, her yardım işine el atan, kimseden bir şey isteyemeyen, şikayet edemeyen Suriyelileri bari bu zor günlerde rahat bırakın.
Senaryo: Deprem, Yer: Kahramanmaraş, Büyüklük: 7.5
2019’da AFAD, Maraş merkezli ve çevre illeri de etkileyen 7,5’luk depremin tatbikatını ‘başarı’yla yaptı. Ama 4 yıl sonra depremde işler tatbikattaki gibi olmadı. Ama senaryoda yıkılacağı öngörülen otel depremde yıkıldı. Devletin enkaza varması 3 gün sürdü.
İktidar yine şerik kabul etmiyor
Deprem aynı zamanda bir dejavu olarak da yaşanıyor. Kahredici benzerliklerin sonuncusu deprem yardımlarında devletten daha güvenli bulunan AHBAP ve Haluk Levent’e karşı başlatılan kampanya. Ama bunu da sanki daha önce yaşamıştık. 17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden bir hafta geçmemiştir...
Devletinizi şimdi eleştirebilir miyiz?
Konuşulan konu münasebetsiz bir mesele değil, tam da şu anda yaşanan enkazlardaki insanların kaderlerine terk edilmesi. Bu şimdi değil de ne zaman konuşulacak?
İnsanlar eleştirince arama kurtarma faaliyetleri mi aksıyor? Kusura bakmayın bu millet biraz sizi üzecek, ileri geri konuşacak.17 Ağustos’ta nasıl devlet, iktidar eleştirildiyse, bugün de eleştirileceksiniz.Hem de bugün, hemen, şimdi…
Mutabakat: Uzak diyarların tropikal meyvesi…
2300 maddeyi okuyunca eski Türkiye’nin geri döneceğini zannetmek epey aşırı yoruma giriyor. Hadi bunu Sabah başyazarının yapması için metni okumasına gerek yok. Ama Halk TV’nin moderatörlerinden birine de öyle gelmiş. Geçmişte ve bugün bir sürü kötülüğün gerekçesi olmuş “Devletin itibarı” nın yeniden inşa edilmesiyle umutlanan muhalif olmak Türkiye’ye özgü bir anomali olmalı. Eski Türkiye’yi devletin itibarlı olduğu, kurumlarının şahane çalıştığını sanmak için afaziyle malul olmak gerek. Demek ki metinde kim ne ararsa onu bulmuş. Mutabakat metinleri biraz böyle olur.
CHP genel merkezindeki afiş halis mi?
Kılıçdaroğlu’nun CHP’de sessiz ve süssüz yaptığı değişimin tarihsel değerini, yeni bir siyasetçi tarafından bile sahiplenilemeyen riskini bir kere daha ortaya koyuyor. Siyasi rekabetin şehvetine kapılarak bu değişimin uzun vadede Türkiye için değerini teslim edemeyen ve eski yerli ve milli CHP’yi özleyen AK Partililerin, aynaya bir kere bakmadan geçmişin hayalleriyle mesut yaşamak isteyen Kemalist ve ulusalcıların pek hoşuna gitmese de CHP genel merkezine asılan afiş sahiden tarihi.
İktidarın en zayıf karnı; yine bir cinayet
Sinan Ateş cinayetinde tetikçi dışında ikincil pozisyondaki isimlerin hepsi yakalanmış görünüyor. Geriye artık sadece varsa talimatı veren esas isimler kaldı. Bu yüzden de soruşturmada bundan sonra atılacak ilk adım bir siyasi krize neden olabilir. Peki o adım atılabilecek mi? Kolay değil. Çünkü o adımın atılması seçime dört ay kala Cumhur İttifakı’nın sonunu getirebilir.
Tenha bir yolda emekli bir albay annenize çarparsa…
Mersin’de tenha bir yayla yolunda arabasıyla annenizi çarpıp öldüren bir kişi Ankara’daki hatırlı dostları sayesinde, elini kolunu sallayarak hayatına devam edebilir, bir de üstüne kaybettiğiniz annenizi suçlu duruma düşürebilir. Ve bu haksızlık karşısında dedektiflik yapmak, tanık ve delil bulmak size kalabilir. Emekli Albay da ceza alsa en fazla birkaç yıl yatıp çıkardı zaten. Bu olay Türkiye’deki adalet sistemi, adam kayırmacılık, çürümüşlüğün net bir fotoğrafı.
Fazla mesaiye kalan bir aile…
Ehliyet ve liyakat vurgusu yapan siyasetçilerin, ehliyet ve liyakat örneği olan bir başarı hikayesini eleştirirken, özellikle bu başarı hikayesinin devletin desteğiyle değil, yıllarca kösteğiyle bu hale gelmiş olduğunu unutmamaları gerekir. Ne de olsa karşımızda 2003 yılında da 2023 yılında da hala ve sadece IHA ve SİHA yapan bir şirket var. Halbuki Cumhurbaşkanı’nın damadının önünde isteseydi daha rahat para kazanabileceği başka sektörlerin kapıları da sonuna kadar açıktı. Ama Bayraktar ailesi ısrarla sadece hangarlarında uçak yapmak istiyor.