Ankara Ulus’taki ucuz otellerin hepsi yaşlı emeklilerle dolu. Odaların günlüğü 200 ile 400 lira arasında. Aylık 6 bin lira ödeyen de var, 12 bin lira ödeyen de. Odalarda tuvalet ve banyo yok. Bir otel köşesinde yan yana başlarını yaslayıp yaşıyorlar. Çoğunun maaşı düştüğünde 16 bin 881 lira. Başka çareleri yok. Ne evleri var ne de çocukları. En az 25 yıl çalışıp çabalamışlar ve karşılığı bu olmuş: bir otel köşesi.
10 Mart Mutabakatı’nın geçerlilik tarihi yıl sonu dolarken, Şam-SDG görüşmeleri sürüyor. Şam yönetiminin SDG’ye sunduğu entegrasyon paketinin ayrıntıları belli oldu: Üç ordu tümeni biçiminde SDG’nin Suriye ordusuna entegre edilmesi, Asayiş ve YPJ’nin İçişleri Bakanlığı bünyesine alınması Kürtler için tam yurttaşlık hakları ve hukuki eşitlik, Kürtçenin ulusal dil statüsü kazanması ve yerinden edilmiş nüfusun geri dönüşü.
Ek klasörleri açıklanan İBB davasındaki gizli tanık kaosunu Özgür Özel açıkladı: “İddianame çıkınca Meşe yok yerine İlke var. İlke her şeyi aynen söylemişti. İlke, 'Tüm ifadelerimi geri çekiyorum. Tedbirlerimi kaldırın' demiş."
İmamoğlu'nun da yargılandığı İBB duruşması başlıyor. İlk duruşma 9 Mart 2026'da. Yargılama en fazla 4 bin 600 gün sürecek (12 buçuk yıl). İBB iddianamesinde Ekrem İmamoğlu ile 105'i tutuklu 402 kişi var. İmamoğlu hakkında 2 bin 352 yıl hapis cezası isteniyor.
Mesele Enver Aysever değildir; mesele, Türkiye’de yargının, kanunları kılık olarak araçsallaştırarak sevmediğimiz fikirler karşısında takındığı tavırdır. İster istemez şu soruyu sormak zorundayız: Özgürlük, gerçekten bu kadar savunmasız mı? Bir insan sırf “yanlış”, “rahatsız edici”, “tahrik edici” ya da açıkça “saçma” konuştu diye özgürlüğünden mahrum edilebilir mi?
Hukuk devleti iddiasını ciddiye alan herkes için bu sorunun cevabı nettir: Hayır.