Ülkenin ruhsal durumu bozulunca dört bir yanda kurtarıcılar peyda olur. Thuringen’de Kamberty adlı kurtarıcı kurtuluş için herkesi halk dansları yapmaya, şarkı söylemeye ve havaya sıçramaya davet eder. Berlin’de Hausser isimli kurtarıcı, reklam sütunlarına yapıştırdığı afişlerle ve kitlesel toplantılarla etrafına çok sayıda mürit toplar. Onların Münih’teki mütekabili ise Hitler’dir. Fakat Hitler, diğer kurtarıcılardan farklıdır; tehditkardır, gaddardır, ajitatiftir.
Aslında dişi maymunların arasında nispeten gevşek bir sosyal hiyerarşi varmış. Erkeklerde öyle mi oysa? Kurallar belli. Mesela, en yaşlı erkek alfa olur. Dolayısıyla Yakei sadece “alfamız erkek olmalı” kuralını değil, aynı zamanda “alfamız yaşlı olmalı” kuralını da yerle yeksan etmiş, kendisinden yaşça çok büyük erkeklere de liderlik ediyormuş.
Yalan evcilleşiyor böyle koşullarda, topraklarda. Evcilleştiriliyor… Petyalan oluyor, o “shop”larda envai çeşidini göreceğin… Yalanını beğen, al, sen de “ev”inde besle, büyüt, sonra sokakta dolaştır. İnsanlar hayatı, “gerçek”leri öyle hikâyelerden öğreniyor bazen. “Hikâyeden” öğreniyor. Başkasının yalancısı olmak işten değil, ayıptan da sayılmaz bu “sosyal” ortamda.
Ülkede her gün kötü bir şey olurken gündelik hayatta yaşanılan küçük ya da büyük mutluluklardan dolayı hissedilen suçluluk duygusu için şunu önereceğim. Öncelikle bakış açınızı değiştirin. Her ne olursa olsun kendi psikolojinize ve bedeninize iyi bakmak suç ya da ekstra bir şey değil, bu bizim en büyük sorumluluğumuz ve önceliğimiz.
Annesi somyayı pencere önüne yerleştirmesine itiraz etmişti. Perdelere, pencereye ulaşmak için iki büklüm uzanması gerekecekmiş. Zaten beli ağrıyormuş. İnatçılık edip uğraştırmasaymış insanı. Nilüfer inatçılık etmişti. Hayatında belki de ilk defa. Uyku tutmadığında dirseğini pencere pervazına dayayıp dışarıyı seyredebilecekti. Yatağını sadece yatıp uyumak için değil, oturup hayal kurmak için de kullanabilecekti.