İktidar, kayyumların Kürtçe tabela ve yol işaretlerine karşı gerçekleştirdikleri seferberlikten ne bekliyor? “Biz Kürtlere değil PKK’ya, teröre karşıyız” argümanını çürüten bu uygulama neden durdurulmuyor? Vahap Coşkun’a göre bunun başlıca iki nedeni var: “Milliyetçi tabanı tahkim etmek” ve “Millet İttifakı içinde bir partinin (CHP’nin) Kürtçeyi sahiplenmesi üzerinden ittifakta yeni bir çatlak yaratmak.”
Gazete Duvar yazarı Prof. İlhan Uzgel, bugünkü köşesinde “Doğu Akdeniz'de U dönüşü mü?” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Türkiye’nin dış politikadaki tercihlerinin sonuçlarına ilişkin önemli saptamaların yer aldığı yazıdan yola çıkarak Uzgel’e Doğu Akdeniz’deki son duruma dair bir dizi soru yönelttik. Sorularımıza Uzgel’in cevapları…
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Toplumsal Olaylarda Müzakere Kursu'nda, "Karayollarında toplantı ve gösteri düzenlenemez" kararını iptal eden Anayasa Mahkemesi'nin başkanı Zühtü Arslan'a çattı: "Madem özgür bir ülkeyiz, polis koruması almana gerek yok. Bisikletinle işe git gel bakalım. Anayasa Mahkemesi Başkanı'na söylüyorum kendi arabamla tek başına gitmeye ben varım, sen var mısın?"
Bir topluluk kötülüğü hep dışarıya süpürüyorsa; kendi içinde ve kendi eliyle gerçekleştiği aşikâr durumlarda dahi, irtikap edilmiş kötülüğü kendisine yakıştırmayıp ‘dış güçler’den ‘soy-sop karışıklığı’na, ‘sütü bozuk’luktan ‘içimizdeki hainler’e kadar bir dizi açıklama modeliyle meselesini ‘çözüyor’sa, o topluluğun yaşanandan ders çıkarma ve aynı hatayı tekrarlamama imkânı ellerinden kayıp gidiyor demektir.
Ne Fransızcıyım, ne Napolyoncu, ne Atatürkçü, hattâ ne de Türk milliyetçisi. Sade bir vatandaş ve vatandaş-tarihçiyim. Sırf bu sıfatla sormak istiyorum: Bir, geçmişe bu tür göndermeler, mevcut sorunları çözmeye mi, keskinleştirmeye mi yarar? İki, başkalarının tarihini küçümseyip aşağılamanın sonu nedir? Kendi tarihinin Batı-merkezcilik çerçevesinde küçümsendiği ve aşağılandığından şikâyet eden Türkiye, dengeyi bu yolla mı kurmaya çalışmalı?