1940’ların ikinci yarısına kadar Yahudilerin ve Yahudiliğin tarihi, yüzyıllar boyunca yenilmenin, ezilmenin, sürülmenin, ayırımcılığın, mağduriyetin tarihi oldu. Bu acılar 1942-1945 soykırımı ile dibe vurdu. İsrail kurulduktan sonra, yerini yenmeye, ezmeye, sürmeye, dışlamaya, öldürmeye bıraktı. Gazze, kolonyalist bir rejimin Müslüman ghetto’su oldu. Ardından, İkinci Dünya Savaşının Nazi ghetto’larından da feci bir katliam alanına dönüştü.
Fenerbahçe, UEFA Şampiyonlar Ligi 3. eleme turu rövanş maçında Lille ile 1-1 berabere kaldı. İlk maçta Fransız ekibine 2-1 kaybeden sarı-lacivertliler, Devler Ligi'ne veda etti.
Bu coğrafyada bir nefesi kesmek bazen bir fetvaya, bazen de bir işaret parmağına bakar…
Çoğu kez de hamaset fiilin önüne geçer.
Bu sadece sağın ve dindarların bir sorunu mu?
Tabii ki değil…
Aynı çanaktan beslenen toplumlarda nüvedeki bir bozukluk tamamına sirayet eder.
Herkes Dostoyevski’nin roman kahramanı Raskolnikov olmuş ve kendi cinayetini kutsuyor.
Oysa karşılıklı dökülen bir kan varsa size kızıl görünen dere karşınızdakine mavi görünmez.
Bu işin sağcısı, solcusu olmaz.
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’la görüşen Rusya lideri Putin: “Rusya kendisini savunmak zorunda ancak Filistin'de yaşananları da göz ardı etmiyoruz. Filistin için elimizden geleni yapıyoruz. Gazze’de çoğu kadın ve çocuk 40 bin insan öldürüldü. Kendi çıkarlarımızı gözetmeden, bölgede barışın sağlanması için tam bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını destekliyoruz.”
Gazze’de İsrail-Hamas ateşkes görüşmeleri ve İran’ın İsrail’e cevabına kilitlenen bölgeyi gerecek hamle aşırı sağcı Bakan Ben Gvir ve aşırı sağcı Çevre Bakanı Yitzhak Shimon Wasserlauf’tan geldi. İki bakan, yanlarına yerleşimci bir grubu da alarak Mescid-i Aksa’nın avlusuna girdi, “Yaşasın İsrail” diye tempo tutup şarkı söyledi. İkinci İntifada’nın fitilini Ariel Şaron’un Mescid-i Aksa’ya girmesi yakmıştı.