İktidarın elinde her mesele için çekiçten başka araç olmayınca, iktidar etmek sadece kaba güç göstermeye dönüşünce muhalefette de şahinlerin sesi yükseliyor, makul sesler dalga geçilen naifliklere dönüşüyor. Böylece protokole oturtulan hakaretler, övülen yumruklarla konuşmanın anlamı ortadan kalkıyor. Türkiye kısa süreli bir normalleşmeden hızla anormalleşmeye sürükleniyor. Tehlikenin farkında mısınız?
AB ülkelerinin vize kolaylaştırma yoluna gitme konusundaki iştahsızlıkların başlıca nedeni her yıl gittikçe artan sayıda ve yüzbinleri geçen ülkemiz kökenli kaçan göçmenler sorunu olduğu açıktır. Buna karşılık toplantı sonrasında yaptığı açıklamalarda Bakan Fidan altı kriterin yerine getirilmesi konusunda ilgili kurumların çalışmalarını sürdürdüklerini duyurdu. Bu çalışmaların on yılda tamamlanamamış olması iktidarın pek bir acelesi olmadığının işareti sayılmalıdır. Aslında eksik kriterlerin en önemlisini teşkil eden Terörle Mücadele Kanunu’nun AB’nin istediği şekilde kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi standartlarına uyarlanması mümkün olabilse ülkemiz çok farklı bir yer olurdu.
ALS (Amyotrofik Lateral Skleroz) kasları kontrol eden beyin nöronlarında meydana gelen hasar nedeniyle ortaya çıkan bir hastalık. Yaklaşık dört yıl önce konuşma becerisini yitiren bir ALS hastası, beyin impulslarından toplanan sinyaller ve makine öğrenmesi sayesinde konuşma becerisine yeniden kavuştu. New York Times’ın ayrıntılarını paylaştığı habere göre araştırmacılar cerrahi bir operasyonla beynin konuşma becerilerini yöneten alana dört adet elektrot implemente ettiler. Sonrasında kişiselleştirilmiş bir konuşma sistemi ile, tespit edilen bu kelimelerin kişiselleştirilmiş bir ses ile telaffuzu gerçekleştirildi. Sistemin başarımının yüzde 97.5 olduğu belirtiliyor.
Önceki hafta Fatih Altaylı’nın merkezinde olduğu bir tartışma esnasında, Altaylı’nın Güneş gazetesi dönemi hatırlandı. Güneş’in o dönemki sahibi Asil Nadir’in davaları nedeniyle mali krizde olduğu sırada Altaylı, meslekte önemli sıçramalarını yaşamış, gazetenin Ankara temsilciliğini ve yayın koordinatörlüğünü yapmıştı. O sırada aylarca maaş alamayıp sonra kovulan, annemin de aralarında olduğu gazete çalışanları ise binanın karşısında Onur Direnişi eylemindeydi. İşten kovulduktan iki ay sonra doğum yapan annem çocuğuna Onur adını koydu.
Kara Harp Okulu mezuniyet töreninin resmi kısmında ant içen 960 mezun teğmenden 300-400’ü törenin ardından kılıçlarıyla bir araya geldi ve bir saat önce zaten kendilerine ant içirmiş dönem birincisi eşliğinde “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” sloganı attıktan sonra ant içti. Bu andın adı Subaylık Yemini. Bu ant eskiden törenin resmi kısmında içiliyordu. İnternette “Harp Okulu mezuniyet töreni” aramasıyla yapılacak bir gezinti bu “Subaylık Yemini’nin” 2016’dan itibaren ortadan kalktığını gösterecektir. Subaylık Yemini’ndeki “laik, demokratik Cumhuriyet” ve “karşılarında bizi bulacak”, “kılıçlarımız keskin ve hazır olacaktır” gibi ibareler kimileri için rahatsız edici olmuş olmalı. Yani Teğmenler, tarihsel olarak gelenekselleşmiş ancak son yıllarda “yasaklı” hale gelmiş bu andı içmek konusunda bir kararlılık göstermişler. Dolayısıyla “bu rutin bir uygulama mı?” sorusuna, “hayır” ve arkasından “geçmişte rutin olan bir uygulamanın yasaklanmasına yönelik rutin olmayan bir direnç” cevabını verebiliriz.