Daha ne Öcalan’ın bir silah bırakın çağrısı var, ne de bu çağrı yapılmış gibi Kandil’in “hayır bırakmayız" diyen bir cevabı var. Somut veriler; Bahçeli’nin ısrarı, Erdoğan’ın desteği, Öcalan, PKK, YPG, DEM Parti ve Demirtaş’ın olumlu cevaplardır. İmralı ile bir kaç gün içerisinde gerçekleşmesi beklenen görüşmede durum daha netleşecektir. Bunun dışındaki negatif ve pozitif her şey öyle olmasını istemekten kaynaklanan boş spekülasyonlardır. Sayın Erdoğan'ın dikkatlerden kaçan cümlesi ile bitirelim: “Silahları gömdüğünüz anda bizim için her şey sizlerin önünü açmaktır "
Türkiye’de ideolojik bağnazlığın nasıl günün sonunda ayağa dolandığının ve dün karşı çıktığını bugün kendine cephane yapmanın bir örneği olarak bu tartışma ibretlik bir örnek olarak kayıtlara geçmiş olmalı.
Ankara’da SBF öğrencisi iken Kırşehirli akrabalarım beni köye götürdü. Simo Amca, dedemin amca çocuğuydu. Yaşlıydı, ölmeden bizleri görmek istemişti. Dedemi anlattı. Dedemin o günlerde bir kıza sevdalandığını, onu kaçırmaya kalktığını, silahların patladığını ve birisini vurduğunu sanıp köyü ebediyen terk ettiğini öğrendik. Simo Amca, Kürtçe bilmediğime üzülmüştü. “Kimliğinizi unutmayın” diye nasihatler etmişti. O gece ilk kez akraba çocuklarından bazı Kürtçe kelimeler öğrendim. O köye bir daha gitmek nasip olmadı.
Fetullahçılıkla ve genel olarak böylesi patolojik bağlanma biçimleriyle ilgili olarak, birçok kişinin cevabını bulmakta zorlandığı bir soru şu olsa gerektir: Aklı başında insanların güven veya bir anlam arayışıyla başlayan yolculukları zaman içinde bir külte mensubiyet, hatta bir örgüt adına kriminal işlere bulaşma yönüne nasıl evrilebiliyor?
Milli irade türküsünü ağzından düşürmeyen AK Parti, artık kayyımlarla milli iradeyi gasp ediyor. Geçmişin müesses nizamıyla tutuştuğu kavgadan sağ çıkmasını halka borçlu olan bu parti, artık kayyımlarla halkın iradesini yok sayıyor. Dün bütün vatandaşların eşitliğini müdafaa ederek yol alan bu parti, artık kayyımlarla vatandaşların bir kısmını seçme-seçilme hakkından mahrum ediyor.