Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin olağanüstü toplantısında konuşan Mahmud Abbas, tek kelime bile şiddeti ve savaşı kutsayan bir ifade kullanmadı. İsrail’in hukuksuzluğuna, uluslararası kararları tanımamasına dikkat çekti. “Bizi 149 ülke tanıyor, onları ise 50 devlet. Biz buna devam edeceğiz.. 80 tane İsrail’i suçlu bulan BM kararı var. ABD vetosu yüzünden uygulanamıyor.”
Yukarıdaki sahneye (içiniz kaldırıyorsa) dikkatle bakın. 1493’te Almanya’da basılan bir kitaptan bir ağaç baskı örneği (orijinali ABD’de, Kenyon College’da). Bir grup Yahudi, çıplak bir oğlan çocuğunun etrafını almış. Yahudi olduklarını (daha doğrusu, Yahudi niyetine resmedildiklerini) kıyafetlerinden, kanca burunlarından, sinsi ve haris bakışlarından, Ortaçağda mutad olduğu üzere elbiselerine dikili dairevî rozetlerden (**) ve (gizli-açık servetlerini imâ edercesine) kemerlerinden sarkan para keselerinden anlıyoruz.
Arap Baharı’ndan esen İslami kimlik rüzgarı, Gezi olayları, Kürt isyanı korkusu, iktidarın darbe endişeleri, Avrupa ve Türkiye’deki siyasi iktidar arasındaki değer makasının açılmasıyla çatışma iyice katılaştı.Bu süreç öykünün kara tarafı ve dönemini ifade eder. Birinci süreç gibi, hatta ondan daha yoğun kalıcı etkileri olmuş, Türkiye’nin otoriter bir istikamete savrulmasının aracı haline gelmiştir. Bu istikamette kritik yıl 2016’dır. Bu tarihten itibaren AK Parti’nin taşıyıcılığında 2016 rejimi olarak adlandırılabilecek otoriter bir dokunun kurumlaşmaya başlamıştır. Türkiye’nin bu çerçevede AK Parti’nin yeni siyasi modeli, “disiplinli/itaatkâr toplum, otoriter kurumsal işleyiş, güçlü devlet, keyfi ve milliyetçi siyaset”e dönüşmüştür.
O ari ırklardan birine mensup bir Batılı değil. Nazi amblemleriyle katliama çıkmış ama Nazilere göre Türkler de ikincil ırklar içindeydi. Brevik ve Tarrant’ın manifestolarında haçlı savaşları, Türklerin Avrupa’yı istilası gibi Müslüman bir Türk’ün ancak düşman olarak içinde yer alabileceği Batı merkezli bir bağlam var. Peki o halde nasıl oluyor da Eskişehirli 18 yaşındaki bir Türk genci kendini Nazi ya da beyaz üstünlükçü tezlerde bulabiliyor, bu uğurda hayatını yakacak bir şiddet eylemine girişiyor?
Tek atlı arabayla eniştesi tarafından gezdirildiği köy düğünlerinden keşfedilen Yaşar Doğu’nun zamanı gibi er olarak gittikleri askerlikte keşfedilen güreşçilerin demografisi yok artık bu ülkede. Ancak ülkemizde hayata tutunmak, didinmek, çıkış aramak için mücadele eden alt sınıf ama dünyadan az çok haberdar olan, olma, temas etme imkânı olan kadınların demografisi var. Ya da daha şehirli dünyalarda; daha da şehirli, daha da dünyalı, kendi ayakları başında durabilen ve özgürlüğünü kazanmış olmayı arzulayan genç kızların demografisi. Bugün Türkiye’nin sportif ve olimpik derecesini, ötesinde dünyalılığını ölçerken kıyasımız Yaşar Doğu değil Eda Erdem olmalı.