Paris’te moda haftası çerçevesinde hazır giyim ve couture defileleri sürüyor. Geçtiğimiz 100 günde katledilen on binlerce ve yerinden yurdundan edilen bir milyonu aşkın Filistinli gerçeği ise maalesef tasarımın ve sanatın birleştiği bu güzel etkinliklerde odadaki fil olarak öylece duruyor. İki yıl önce Putin Ukrayna’ya saldırdığında çok haklı ve duyarlı şekilde yükselen sesler, bugün cılız da olsa “barış olsun” diyemiyor. İşte Serhat Işık ve Benjamin Huseby’nin markası on GmbH’nin defilesi bir istisnaydı; hem mesajı hem tasarımları ile Filistin’e destek ve ateşkes çağrısı yaptı. Dünyaca ünlü bir diğer tasarımcı Dilara Fındıkoğlu ise bu defileye podyumda yürüyerek destek verdi.
“Bir yaşında ev kedisi ücretsiz sahiplendirilecektir”. İlanın altındaki mesajlara bakınca bir sürprizle karşılaştım. “Ücretsizmiş” ama kedi mâliki kedisine yaptığı “masraf”ı ve kediciğin eşyalarının parasını alacakmış. Bir yanıyla “normal”; araba satanlar da yaptıkları ekstra masrafın, ilave aksesuarların parasını isteyebiliyor. Ama “sahibinden az kullanılmış” da olsa bana biraz pahalı geldi doğrusu.
Uluslararası Adalet Divanı dün Güney Afrika’nın açtığı davanın ara karar duruşmasında, İsrail’in Soykırım Sözleşmesi’ni ihlal ettiği iddiasıyla yargılanmasına hükmetti ve İsrail aleyhine geçici tedbir kararları aldı. Bu başarıyı elde eden Güney Afrikalı siyah avukatların anne babalarının 1994 yılına kadar oy kullanma hakkı yoktu, evlerine, tarlalarına el konulmuştu. Ve ne tesadüf ki 1987 yılına kadar İsrail de Güney Afrika Apartheid rejiminin en büyük silah tedarikçisi ve müttefikiydi. Yıllar sonra devran döndü, Mandela’nın evlatları İsrail’i sanık sandalyesine oturttu. Fakat herkesin cevabını merak ettiği bir soru var: Neden Gazze’ye 7 bin kilometre uzaklıktaki Güney Afrika, Filistin davasında en önde? Bu sorunun cevabı, kurulduğu ilk günden beri güçlü bir şekilde iktidarı denetleyen, dünyaya içtihat ihraç eden Güney Afrika Anayasa Mahkemesi’nin hikayesinde saklı. Zira ancak, kapıdan çıkınca savunacağı hukuk kurallarını evinin içinde de uygulayan bir ülke Batı’ya, söz konusu İsrail olunca askıya aldığı hukuk kurallarını hatırlatabilirdi.
CHP’liler ve seküler muhalefet için yerel seçimlerde sandıkta bu iktidarın yenilmesi her şeyden önemli olabilir. Bunu laiklik, Cumhuriyet için bir olmazsa olmaz olarak görebilirler.
Ama DEM Partililer de bunu böyle görmek zorunda değil.
Kürtlerin bunlardan daha büyük ve öncelikli sorunları var ve bu sorunların çözümü için yerel seçimlerde ittifak yapmamaları işbirlikçilik, davaya ihanet, satılmışlık olarak görülemez.
DEM’in İstanbul’da aday çıkarması, hele hele Başak Demirtaş gibi güçlü bir aday çıkarması ihtimali muhalif kanaat önderlerinde bariz bir telaşa ve sinirliliğe yol açmış durumda. Bu telaş kendini, Kürtlerin ve Demirtaş’ın “otoriter iktidara karşı direnmeye çalışan demokrasi ve özgürlük cephesine ihaneti”ne dair yazılar, görüşler, sosyal medya mesajlarıyla ortaya seriyor. Bu, örneklerine daha önce de rastladığımız tipik bir ‘modern’ aydın tavrı: Başkalarının tatminini kendi tatminleri kadar ‘kıymetli’ görmüyorlar ya da başkalarının tatmininin de ‘kıymetli’ olabilmesi için o tatminlerin kendi tatminleriyle uyumlu olması gerekiyor.