Tarihçi Taner Akçam’ın üst başlığı “Yüzyıllık Apartheid”, alt başlığı “1918-1923 Türkiyesi: Bağımsızlık ve Apartheid Rejiminin İnşası”* olan son kitabı, geçtiğimiz Temmuz ayında ARAS Yayınları’ndan çıktı. Kitapta Cumhuriyet’in temel karakterinin ‘Apartheid rejimi’ olduğu ileri sürülüyor. Daha Kurtuluş Savaşı’nın ilk döneminden (1918’den) başlayıp, günümüze değin ele aldığı yasalar, kurumlar, kurallar, kararnameler ve uygulamalar yoluyla böyle bir rejimin inşa edildiği belirtiliyor. Akçam Türkiye’de halen yürürlükte olduğunu belirttiği Apartheid rejiminde hiyerarşik olarak üç kesim bulunduğunu söylüyor. Hiyerarşinin en üstünde “Sünni Müslüman Türkler, orta kesimde Aleviler ve Türk olmayan diğer Müslümanlar ve Son ve en alt tabakada Hıristiyan ve Yahudiler. Akçam, bu hiyerarşiyi Hindistan’dan mülhem Türk usulü “kast sistemi” olarak tanımlıyor.
Ağustos 1923’de Lozan Mübadelesi nedeniyle manastırdan göç eden son papazlar yolda başına bir şey gelmemesi ya da bir gün geri gelme ümidiyle Sümela’yı asırlar boyu bir hac merkezine çeviren üç kutsal emaneti, manastır yolu üzerindeki Aziz Barbara Şapeli’ne gömmüşlerdi. 1931 yılında o gömülü kutsal emanetlerin çıkarılması için Yunanistan Başbakanı Venizelos Türkiye'den izin istedi. İznin altında doğduğu şehir, Yunanistan'ın eline geçmiş, 8 yıl önce Yunan ordularıyla savaşmış Atatürk'ün imzası vardı.
Bu aralar Saraybosna Film Festivali’nde gösterilen “Hep 33 yaşında” adlı belgeselle yeniden gündeme gelen 44 ciltlik İslam Ansiklopedisi’nden son döneme kadar takdirle bahsediyordum. Ancak bir süredir denk geldiğim detaylar, bazı temel sorgulamaları beraberinde getirdi. Ansiklopedide Kürt kimliği söz konusu olduğunda “sanılan, zannedilen, karanlık, ihtimal dahilinde” gibi ifadelerle etnisite tartışılırken, aynı şey Türklük, Araplık, Farslık için yapılmıyor. Botaniğin Babası Ebu Hanife Ed-Dineveri’nin 20 eserinden nedense sadece Ensabu’l-Ekrad (Kürtlerin Soyu) isimli eser unutulmuş, Ebü’l-Vefâ gibi pek çok alimin menşei “bir Kürt şeyhi olması muhtemel bulunmakla beraber Türkmen şeyhi olması ihtimali daha güçlü gibi görünmektedir” gibi ifadelerle sorgulanmış, diğer hanedanlarda belirtilen etnisite unsuru, sıra Kürt hanedanlarına gelince yerini “Türk-Kürt-Arap karışımı olan Eyyûbî ailesinin menşei karanlıktır” ifadelere ya da “Selâhaddîn-i Eyyûbî Türk-İslâm tarihinin en tanınmış kahramanlarından biridir” gibi İslam ortak kimliğine bırakmış.
İmamoğlu’nun yeniden İstanbul adaylığına doğru yürümesi ne anlama geliyor? Bunu herhalde CHP’deki genel başkanlık yarışından şimdilik çekildiği şeklinde yorumlamak yanlış olmaz. “Değişim ve dönüşüm” noktasında söyledikleri de geçmişte söylediklerine kıyasla farklı bir tondaydı. Daha önce “genel başkan istifa etmeli, yoksa bu iş yürümez” pozisyonundaydı. Şimdi bu iddiasını bir kenara bırakmış ve belediyeye odaklanmış görünüyor.
Sasa Polyester, artık Türkiye’nin piyasa değeri en yüksek şirketi değil. Sasa artık dördüncü sırada. “Sasası olanın tasası olmaz” denilen dönemler, tarih oldu. Sasa, 6 aylık bilançosunda açıkladığı zararla birlikte ivmesini yitirdi ve endeksten negatif ayrıştı.