Kemal Kılıçdaroğlu, 14 Mayıs’taki seçim yenilgisinin hemen ardından, 28 Mayıs’taki ikinci turdan önce telaşla ilan ettiği ‘yeni’ göçmen politikasının daha kapsamlısını, daha derinini daha gürültülü bir biçimde ilan etmeye hazırlanıyor olabilir mi? Yanılmayı umarak böyle bir ihtimalin ‘masada’ olduğunu düşünüyorum.
Zelenskyy’nin ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ukrayna’nın NATO üyeliğini desteklemesi Putin’i azami ölçüde rahatsız edecek şeylerin başında gelmektedir. Erdoğan’ın Putin’i sinirlendireceği aşikâr olan bu desteği neden verme ihtiyacını duyduğu meçhuldür. Zelenskyy’nin dönüş yolculuğunda esir değişimi sonucunda Türkiye’de kalacakları vaat edilmiş olan beş Ukrayna’lı komutanı götürmesi Rusya’nın tepkisine ayrıca yol açtı. Ancak bu tepkinin geleceği bilinerek Zelenskyy’ye bu kıyağın çekilmesi herhalde bir tesadüf değildi. Belli ki iktidar kendisi ile Putin arasında bir mesafe koyma ve Ukrayna aleyhine bozulmuş ilişki dengesini tesis etme gayreti içine girmiştir. NATO zirvesi öncesinde son günlerde bir yumuşama da gözleniyor. Kuran yakma olayından sonra Türkiye tepkisini sınırlı tutmuş, hatta Erdoğan bu olayın provokasyon olduğunu gördüğünü açıklamıştır. Son günlerde de bu konuya değinmez olmuştur.
Türkiye’nin belki de en önemli özelliği dışarıdan bakanlara şaşkınlık, içinde yaşayanlara ise dehşet veren zikzaklı istikrarsız yapısı. İstikrarsızlık, öngörülemezlik, dramatik çıkış ve inişler. İşte, bu hengamede, alt-orta sınıf aile mensupları, hayata atılmanın arefesinde bu çıplak hakikatin farkında olmalı. Bu sınıfın mensupları kendilerini sanki bir batı ülkesindeymiş gibi tahayyül edip rehavete kapılabilir ve sorumsuz tercihler yapabilirler. Halbuki bu ülkenin şakası yoktur ve bugün abat ettiğini yarın berbat edebilir. O yüzden muhakkak surette bütün dünyada geçerliliği olan mesleklere yönelmeliler. “Sırf meslek için sevmediğimiz bir bölümü mü okuyalım?” Evet ve tabii ki. Bu soruyu soran kişilerin gerçek anlamda geçim sıkıntısı yaşamadığı o kadar aşikar ki..
Anlıyorum ki, bu seçim, evet bir yönüyle, iktidar ve muhalefet arasında, iktidarın kazandığı bir seçimdi. Ancak aynı seçim aynı zamanda Türkiyeli Müslüman dindarların kendi içlerinde de yaptığı bir seçimdi ve o seçim tümüyle kaybedildi, kaybettik. Şimdi artık devreye müjdeler ve ganimetler değil, külfetler girmeye başlayınca, sanki siyasi bir yönetime değil de -haşa- Allah’a eleştiri getiriliyormuş gibi susturma amaçlı “sus ve haline şükret, bak daha beteri var” anlayışı devrede. Yani din en azından bir süre daha kaybetmeye devam edecek.
Mevcut şartlar altında HÜDA PAR, HDP’nin yerine ikame edilemez. HDP’nin bu noktada bir telaşa düşmesine hacet yok! Ama HDP’nin gerçekten endişelenmesi ve üzerinde uzun boylu düşünmesi gereken bir mesele var. O da, HDP’nin dindar-muhafazakâr Kürt seçmenlerle kurduğu ilişkinin zayıflığı ve bu seçmende HDP algısının olumsuzluğudur.