Son marifetleri. (1) Kendini resmen de iktidar ortaklığına lâyık gördü. Geçmişte yüzde 0.18, yüzde 0.37, en fazla yüzde 0.44 oy almış olmasına karşın, kendinde muazzam bir güç vehmederek, “kaosu önleyecek” yeni bir hükümet mimarisi, bir AK Parti + MHP + Vatan Partisi koalisyonu önerdi. Hiç aldıran olmadı. En ufak bir yankı getirmedi. (2) Altılı Masa dağıldı sandı, kutlamaya girişti. Derken dağılmadığı anlaşıldı. Ankara’daki mevhum bir “gizli karargâh”ta yabancı “operasyon şefleri”nin hemen toplanıp sorunu çözdüğünü iddia etti. (3) Cumhur İttifakı’na katılmak için bizzat Erdoğan’a başvurdu. Reddedildi. (4) Cumhurbaşkanı adaylığı için 100,000 imza toplamaya kalktı. Dörtte birine ancak ulaşabildi. Fakat inancı sarsılmadı. Bir kere daha her şeyi, illâ Vatan Partisi’nin (kendisinin) yolunu kesmek isteyen Amerikan emperyalizmine izafe etti.
Subliminal yöntemlerle eşcinselleştirilmeye çalışıldığımızı ben bilmiyordum. (Ama bilmemem normal tabii, subliminal olduğu için). Nasıl yapıldığını ve etkisini çok merak ettim. Hiç farkında olmadan subliminal bir LGBT propagandasına maruz kalanlarımız ertesi sabah uyandığımızda yine farkında bile olmadan LGBT’leşmiş mi oluyoruz? Sonra donuk bakışlarla LGBT lobisinin genel merkezine ya da Everest veya İletişim Yayınevi’ne gidip hemen propaganda faaliyetlerine mi başlıyoruz?
3 Mart 2023’te açık deniz alanlarında biyoçeşitliliği koruma yolunda büyük bir adım atıldı. Neredeyse tüm devletlerden temsilcilerin yer aldığı ve yıllar süren zorlu müzakerelere sahne olan uluslararası konferansın bu yıl yapılan beşinci oturumunun sonunda “Ulusal Deniz Yetki Alanlarının Ötesindeki Alanlardaki Biyolojik Çeşitliliğin Korunması ve Sürdürülebilir Kullanımı” başlıklı bağlayıcı bir uluslararası antlaşma (İngilizce kısaltmasıyla “BBNJ”) metni üzerinde mutabakata varıldı. Peki bu anlaşmanın önemi ne?
Yıllardır izlediğimiz dizilerde anlatılan “normal”in içinde sağcısından solcusuna hep seküler hayatlar vardı. Yani “insanı insana anlatırken” hep seküler taraf “normal” sayılıyordu. Dindar/muhafazakâr karakterler ya yerilerek ya yüceltilerek (tek boyutlu anlatıyla) karikatürleştiriliyordu. Kızılcık Şerbeti ile belki de ilk defa muhafazakâr/dindar bir aile “normal” kategorisinden, üstelik Show TV gibi bir ana akım kanalda dizi piyasasına sürüldü. Ülkenin en az yarısını oluşturan bir kitle ancak normalleştirilebildi, ancak ‘görüldü.’
Yeni yayına başlayan ve bir anda ülkenin en çok satan gazetesi haline gelen Serbesti gazetesinin başyazarıydı. İttihat Terakki’nin henüz iktidara tam egemen olmadığı ama olmaya çalıştığı bir dönemden geçiliyordu. 2. Abdülhamit, İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte Meclis'i açmayı kabul etmişti. Hasan Fehmi, 2. Abdülhamit döneminde yurtdışına çıkan muhalif aydınlar arasındaydı. Hürriyet günleri gelince İstanbul’a dönmüştü.