Tabii ki siyasette aktör olmak bir vatandaşlık hakkı. Ama siyasi aktörlükle siyasi gözlemciliği birbirine karıştırmamak şartıyla… Özellikle Türkiye gibi her şeyin siyaset tarafından kuşatıldığı, kimseye tarafsız kalma lüksü verilmeyen bir ülkede gazetecilerin, akademisyenlerin, yorumcuların mesafeyi ve sınırları koruması kolay değil. Ama siyasi aktivizmini açıktan yapmak yerine, tarafsız gazetecilik ya da bağımsız akademik faaliyet gibi yapmak fena halde göze batıyor. Bunun son örneklerinden biri geçen hafta yayınlanan “Siyaset Bilimcilerden Altılı Masa’ya Açık Mektup” adlı açık mektup oldu.
Ekonomik sıkıntıların sosyal mukaveleyi bozma tehlikesine yol açması ihtimali karşısında rejim birdenbire keskin bir viraj alarak kapanma politikasını terk etmiş, dolaşım ve seyahat kısıtlamalarını da kaldırmıştır. Aşılamanın ve hastane alt yapılarının yetersizliği karşısında yüz milyonlarca insanın virüse yakalanması ve bunların azımsanmayacak bir bölümünün hayatını kaybetmesi beklenmektedir. Şu anda hastalanan insan sayısı günde 36 milyonu bulmakta, ancak rejim ölüm rakamlarını açıklamadığı için kesin kayıp sayısı bilinmemektedir.
Hep öyle olur ya, benim de Cuma günü aklımda hep Ayşe. WhatsApp mesajlarıma cevap vermiyordu bir süredir. Son giriş tarihi 20 Aralık. Durum açık, mutlaka cevap verir, arar çünkü. Urla’da bir toplantıdan çıktım, Ayşe’nin bana öğrettiği pastaneden nefis çöreklerden alıp yedim. Ömer’e mesaj yazdım. Kısa bir süre içinde haberi aldım. Ömer’in üzüntülü sesini de duydum üstüne.
Nebiye Arı, iki kesimin de lincinden geçmiş. Bu arada konuyla ilgili meşhur soruyu soracak olanlar varsa; yine mi mağdur oldunuz, evet yine mağdur olduk. On yıllardır otoriter ve baskıcı rejimler tarafından konsolide edilen kitleler olarak, küçük otoriteciklere dönüştük ve başkasının hayatı hakkında tasarrufta bulunmak bir utançken bunu kendimizde hak olarak görüyoruz. Bundan büyük mağduriyet mi var? O nedenle “yine mi mağdursun” sorusunun cevabını şu şekilde revize ediyorum; evet, mağdurum ama sen de en az benim kadar mağdursun.
Joe Biden, 2020 seçimlerini Trump’ı sosyalistlerden, muhalif Cumhuriyetçilere uzanan geniş bir ittifakı kurarak, kendisini ırkçılıkla suçlayan genç bir siyasetçiyi başkan yardımcısı yaparak ve farklı siyasetçilerle ortak mitingler düzenleyerek, Barack Obama gibi eski siyasetçilerle iş birliği yaparak kazanmıştı, yani kendi “masasını” kurmuştu. Bugün 2023 Türkiye seçimlerinde de “Masa”nın kazanması için Altılı Masa’nın herkesin temsil edildiği, güçlü bir birlikteliğin temel alındığı “ortak bir kampanya” yapması şart. Altı parti liderinin farklı illerde farklı seçmen gruplarını ikna etmeye çalıştığı, bütün belediye başkanlarının kentlerinde seferberlik başlattığı, ortak kabine listesinin ve detaylı ortak politikaların açıklandığı bir kampanya seçmene güven verecek, adayın ve masanın kazanmasını kolaylaştıracaktır.