Artık seküler milliyetçilik ile dindar milliyetçilik arasındaki fark hemen hemen yok oldu. Sekülerlikle dindarlık arka plana düştü, milliyetçilik azgın bir canavar olarak en önde duruyor, ırkçılık, göçmen düşmanlığı, yabancı düşmanlığı gibi yakın dostlarıyla birlikte.
15 Temmuz darbe girişimini izleyen aylarda, anlamı ve önemi ancak ‘alıcı gözle’ bakıldığında fark edilebilecek iki ‘söylem’ dikkat çekti. Bunlardan biri, Erdoğan’ın, önceki 14 yıllık iktidarı boyunca hiç telaffuz etmediği Misâk-ı Millî temalı konuşmaları, öbürü de “İslamcıların AK Parti’den tasfiyesi” tartışmalarıydı. Bunların ikisi de AK Parti’nin devletle bütünleşmesi macerasının son iki çıktısıydı… 15 Temmuz’dan sonraki Misâk-ı Millî söylemi bu yazının konusu. “Yeni ittihatçılığın müsvedde tarihi” dizisi, “İslamcıların AK Parti’den tasfiyesi” tartışmalarını ele alacağım sekizinci bölümle bitecek.
Türkiye’de devlet terörünün bir topoğrafyasının çıkarılmasına Diyarbakır 5 No.lu Cezaevi’nden başlanmalı. 5 No.lu, memleketin yakın tarihiyle ve bilhassa 12 Eylül terör devletiyle yüzleşmesini ve o yapının detaylı bir tahlilinin yapılmasını sağlayacak ağırlıkta bir müze olarak tanzim edilmeli.
317 kitabı yayınlamak gibi bir büyük işi başarmasının ardında onun inatçılığının da payı vardır” diye anlatıyor Muzo’yu. Bizim “Muzo” böyle bir kişilik. Hafıza ve hayatını sürdürme konusunda sorunlar yaşayınca onu bakımevinde kalmaya ikna ettik. Dün de Çamlıca’daki devlet bakımevinde Gürhan Ertür’le birlikte yeni yılda onun ziyaretine gittik. Yakın zamanları hatırlamadığı için geçmiş günlere ilişkin zevkli, ayrıntılı sohbetler yaptık.
Aslında Lozan’ın gizli maddeleri iddiası hiçbir zaman resmi bir AK Parti söylemi olmadı. Cumhurbaşkanı, Lozan’dan rahatsızlığını birkaç kez bildirdi ama gizli maddelerden hiç bahsetmedi. Hatta CİMER, gelen bir soruya cevap verdi ve Lozan’ın gizli maddeleri olmadığını söyledi. Peki, o halde şehir efsanesi gibi yayılmış Lozan’ın gizli maddeleri olduğu iddiasının kaynağı ne?