Türkiye’de iktidar iddiası taşıyan solda (daha açıkçası CHP’de) siyaset yapan siyasetçiler, son yirmi yılda etkisi bazen çok güçlü bazen de nispeten zayıflamış olarak hissedilen bir çaresizlikle baş etmeye çalışıyor. Bu çaresizliğin adı, “’gıcık’ olduklarına beslediği öfkesinin tatminini iktidar arzusunun tatmininin önüne geçiren bir taban ve o tabandaki bu eğilimi sürekli olarak kışkırtan bazı okur-yazarlar…” Bir siyasi topluluğu, siyasetin temel amacı olan iktidar hedefini ikincil kıldıracak kadar öfkeli hale getiren şey ne olabilir?
Ortada Suriyelilerden bir rahatsızlık olduğu kesin. Ama bu durum, siyasi hesaplara araç edilerek çözülecek bir sorun değil, hele hele bazı kesimlerin dediği gibi Esed rejimiyle görüşülerek çözülecek bir sorun hiç değil. Esed kontrolündeki milyonlarca insanın yüzde doksanının açlık sınırı altında olması sorununu çözsün, ucube af kararlarından vazgeçsin, belki bunlar daha gerçekçi birer hedef olabilir
Dünyada ne kadar acıklı insan hikâyeleri var, değil mi? Irkçılık ne kadar acımasız, değil mi? Ama günümüzle, Türkiye ile bir bağlantısı yok mu dersiniz? İnanın, yalnız değilsiniz. Türkiye ırkçılığı perdeleme mekanizmalarının maharetle geliştirildiği bir ülke. Burada ne yaparsanız yapın, ırkçı saymıyorsunuz kendinizi.
Klasik örneklerinde kadınlara mesafeli, aseksüel bir duruş sergileyen yahut vur patlasın polisiyelerde bir çiçekten çiçekçiye konan dedektif profili, Müfettiş Maigret’yle değişiyor. Garibim evli bir kere… Mesaisi dışında karısının dizinin dibinde. Sanki yaratıcısı “çapkınım, hovardayım, 24 ayardayım” Simenon’un günah çıkarmış hâli… Simenon Maigret’yle zıt bir karakter; oturup rakı içseler muhtemelen ikisi de sıkılır.
Kapıdaki adama babamı göreceğim, Cemal Hoca’yı, diyorsun. Önce kapı açılıyor içeriye giriyorsun, buz gibi bir yer. Ortada bir masa, duvarda çelik kasalar. Adam açtı birini tuttu çekiyor. Birden babanın gülümseyen yüzünü görüyorsun. Sararmış bıyıkları sarkmış, kırlaşmış saçları uzamış. Eğilip, saçlarını okşuyorsun, oysa bunu babanın sana yapmasına alışkınsın, soğuk alnına elini koyuyorsun, düşmüş kapaklarının altında göz bebeklerinin hareket ettiğini görüyorsun. Hem korkuyorsun hem umutlanıyorsun.