Aşağıdaki çalışma bundan bir buçuk yıl öncesine ait. Halim Spatar 12 Nisan 2013’te aramızdan ayrılmıştı. Ölümünün sekizinci yıldönümü yaklaşırken, anısına bir kitap çıkarma fikri doğdu. Ona katkım olsun dedim. Sonra o proje akim kaldı. Beklettim, ama kendi başına yayınlamanın anlamlı bir vesilesini de bulamadım. Derken, Eski Tüfekçilerden bir diğerinin ölümü ve “Faika ablanın ardından” diye yazdıklarım, beni tekrar o duygu ve düşünce platformuna götürdü. Zamanı geldi diye düşündüm. Gerçi normal bir Serbestiyet yazısının belki on katı uzunlukta. Ama önce burada çıksın; sonra belki kendine başka bir yer de bulur. 2020 Nisan başlarında “son metin” diye not düşerek yolladığım haliyle sunuyorum.
Asıl savunma hattını İslami rejim kurmaya karşı kurmak, demokrasi konusunu ikinci plana atma tehlikesini içinde barındırıyor. Gerçek özgürlükler konusunda duyarlılığı zayıflatıyor, yer yer otoriterleşmeye yeşil ışık yakacak bir zihniyet oluşturuyor. Ayasofya İmamı’nın Atatürk’ü ve laikliği hedef alan ağır hakaretlerini duyduğumuzda öfkeleniyor ve üzülüyoruz.
Eski Zaman muhabiri Ahmet Dönmez’in, Gülen Cemaati’nin “İçeriden adım adım 15 Temmuz’a sürüklenmesi”ni anlattığı yazı dizisini özetlemeye devam ediyorum. Bu süreçte, 7 Ocak 2015’te Gülen’in yanına yerleşen ve 15 Temmuz’a bir ay kalana kadar orada yaşayan Mehmet Değerli’nin kilit bir rol oynadığını görmüştük. Lakabı bile ‘Votka Mehmet’ olan birinin Gülen’i, Hulusi Akar’ın Cemaat’i kollayan bir darbeye hazırlandığına nasıl ikna ettiği bir muamma; ikna sürecinde etkili olan şeylerden biri de Hulusi Akar’ın ‘Muhterem Hocamız’a hediye olarak ‘gönderdiği’ kendi üniformasıydı.
Ama galiba halkımız da siyaseten mültecilere karşı ama işlerine yarayan mültecilerin ülkelerine geri dönmesine herhalde izin vermez. Hayvanlarını otlatan Afgan çobanların, lokantalarında, tekstil atölyelerinde, sanayi sitelerinde, evde bakım işyerlerinde başkasının çalışmayacağı koşullarda ve ücrete çalışan Suriyelilerin ülkelerine geri gönderilmesini kim ister?
Fastfood’un bir mânâ olarak envâi çeşidiyle dile, hayata yerleşmediği, dünya mutfaklarının pek görülmediği, kebap çeşitlerinin, misal İskender’in bile henüz yaygınlaşmadığı, “evlere servis”in dolaşıma girmediği o ilk dönemde, dışarıda yahut dışarıdan neyi, ne kadar, hatta niye yiyeceksin? Esnaf lokantasında annene nispet “ev yemeği” mi?