Öyle anlaşılıyor ki, iki ülkenin halkı ve yöneticileri bizdeki Avrasyacıların propagandasından haberdar olmamış, olmuşlarsa da ikna olmamışlar, savaşın sorumluluğunun NATO’da olduğu iddiasını kabul etmemişler, çünkü her iki ülkede de geleneksel tarafsızlık politikasının terk edilerek kısa zamanda NATO ittifakına katılmaları konusu birdenbire gündeme gelmiş bulunmaktadır.
İlk dedektiflerin donanımlı, müstesna, süper beyin olması için burjuva, tüm mesaisini pertavsızıyla “polisiye bulmacalar”ı çözmeye ayırması için de mirasyedi olması gerek. Mister ya da Mösyölerin aristokrat zevkleri, hatta özenilesi takıntıları da var. Kusursuz beyninde “edebiyat, felsefe, siyaset” gibi lüzumsuz şeylere yer yok. Düşünce makinelerinin hayatında kadın da olamaz elbet.
Fotoğraftaki briyantinli yakışıklı baba kaşlarını çatarak bana bakıyor, içimde bir yerlerde tombul annenin, karışma çocuğa, dediğini duyar gibi oluyorum. Oysa o kadar ihtiyacım var ki birinin bana karışmasına. Yaşarken o anın geçip gideceğini, bir daha hiç gelmeyeceğini, yaşadığımı neredeyse unutacağımı, başka bir şehirde toprağın altına bıraktıklarımı çok ama çok özleyeceğimi ama özlediğimi uzun süre fark etmeyeceğimi düşünüyorum. Büyümek dediklerinin tam da bu olduğuna ikna oluyorum o an.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın insan hakları raporunu “asılsız iddialar içerdiği için talihsiz” bulduğunu ve “külliyen reddettiğini” okuyunca aklım yıllar öncesine, başörtüsü yasağı ile umutsuzca mücadele ettiğimiz dönemlere gitti. İşte o zamanlar, çeşitli insan hakları kurumlarının ve elbette ABD’nin dini özgürlükler raporlarını yine umutsuzca bu problemimizin varlığına delil olarak göstermeye çalışırdık.
Açık ki altılı masa o aranan heyecanı hiçbir zaman vermeyecek. Çünkü altılı masa Türkiye’deki heyecanlı kutuplaşmaya verilmiş bir mola. Klasik siyasi tansiyonu düşüren bir sakinleştirici, hız tutkunlarını mutsuz edecek bir fren. Belki de altılı masanın vermek istediği, birilerini heyecanlandırırken, diğerlerini korkutan bir siyasi heyecan değildir.