GÜNÜN YAZILARI

Suriye’yi yeni baştan düşünmek

Suriye’nin geleceği nasıl şekillenecek? İstikrar nasıl sağlanacak? Türkiye’nin bu süreçteki rolü ne olabilir? Suriye, gerçekten çok farklı kimliklerden oluşan bir yapıya sahip. Sünni de Alevi de Kürt de Türkmen de Dürzi de demokratik bir rejim içinde hakkını ve hukukunu koruyabilmeli. Türkiye, ayrıştırıcı değil birleştirici bir rol oynayabilir; oynamalıdır.

Kürtlerle ittifak bölgenin sigortası olur

Bu uzlaşma, Kuzey Suriye bağlamında yeterince anlaşılamadı. Oradaki “PKK’nın uzantısı” olarak düşünülen yapı, “tehdit” gözüyle algılanıyor. Halbuki Suriye Kürtleri’nin dostlar kategorisine girmesi mümkün. Böylece Türkiye’nin Suriye konusundaki inisiyatifi artabilir. PYD-YPG’nin İsrail saflarına geçmesinin önü kesilebilir. Nasıl Türkiye Kürtleriyle esen olumlu hava ciddi bir stratejik adımsa, buna Suriye Kürtleri’nin katılması, çok önemli bir adım daha yaratır.

Dia Saba’nın büyüsü: Sivasspor karşısında bir futbol senfonisi

Amedspor’un Sivasspor’u 4-2 yendiği maç, bir futbol karşılaşmasından çok daha fazlasını anlatıyor. Sanki bir tiyatro sahnesi, bir destan ya da Olimpos’tan yeryüzüne inmiş bir habercinin kaosa düzen getiren öyküsü. Bu öykünün başrolünde, Dia Saba var. Onun performansı, maçın akışını, taleplerini, hatta oyunun kendisini gölgede bırakacak kadar büyüleyiciydi.

Avustralya da bu soruyu tartışıyor: Bir çocuğun işlediği suç, adalet terazisinde nasıl tartılır?

Avustralya’nın Queensland eyaletinde çıkarılan “Adult Crime, Adult Time” yani “Yetiskin Sucuna Yetiskin Cezasi” yasası, 10–17 yaş arası çocukların bazı suçlarda yetişkin cezalarıyla yargılanmasının önünü açtı. Yasa, 14 yaşından küçük çocukların daha ağır cezalar getiriyor. Çocukların işlediği suçlara yönelik toplumsal öfkeyi yatıştırmayı amaçlayan yasa uluslararası hukuk çevrelerinde tepkiyle karşılandı. Avustralya da Türkiye gibi toplum güvenliği ile çocukların rehabilitasyonu arasındaki dengeyi yeniden tartışıyor.
- Advertisement -

Nazi Almanyası’nda hukuk

En yerleşik ileri demokrasilerde dahi iktidarların değişmesiyle hukukun adaletle ve haklarla olan bağı büyük ölçüde zedelenebilmekte, keyfilik kolaylıkla belirleyici bir yer bulabilmektedir. Peki ama, bu nasıl bu kadar kolay olabilmektedir? Ya da bu tür durumlarda karşı koyacak bir güç söz konusu değil midir? Bu süreç nasıl işlemektedir? Halka rağmen bir hukuksuzluk söz konusu olabilir mi? Biraz gecikmeli olmakla birlikte nihayet okuyabildiğim bir kitap bu gibi sorulara ışık tutucu bir niteliğe sahip: Nazi Almanya’sında Hukuk: ideoloji, Fırsatçılık ve Adaletin Saptırılması.

En Son Çıkanlar