Meta’nın Facebook ve Instagram platformlarına yapay zeka tarafından oluşturulmuş profilleri entegre edeceğini duyurması, dijital dünyanın sınırlarını yeniden çiziyor. Bu profiller, biyografilerden profil fotoğraflarına, içerik üretiminden kullanıcılarla etkileşime kadar gerçek insan hesaplarını aratmayacak şekilde tasarlanmış. Peki bu ne anlama geliyor? Gelin birlikte tartışalım.
Ben okur yazar insanların bir araya geldiği mekânların tükenişinde biraz farklı bir boyutun, boyutların olduğunu sanıyorum. Birincisi politik pratiğin giderek virtüel bir edim hâline gelmesiyle alâkalı. İkincisi giderek mikro ganglere dönüşen bir birliktelik pratiğinin (sen, ben, bizim oğlan) gelişmesi. Bir araya gelmek için nedenimiz kalmadı. Dolayısıyla bir araya gelebileceğimiz mekânlara da eskisi gibi ihtiyaç yok. Bir araya geldiğimizde ise , “yabancının” olmaması gerekiyor. Mekânın yaratacağı sosyalliğin minimalize edilmesi, dolayısıyla, mecburi. O vakit, mekân kimliksizleştikçe itibar kazanıyor. Bu itibar da parayla satın alınabiliyor. Gelgelelim, “anonim” kalarak gidebileceğimiz yerler de kalmadı artık.
İstanbul, İzmir, Adana, Mersin, Antalya gibi büyük merkezlerde Kürtlerin oyu seçim sonuçlarını belirledi. PKK’nın silah bırakmasını gündeme taşıyan Bahçeli’nin çağrısı konusunda belli ki CHP’de kafalar karışık. Kritik dönemde kesin kararlılık olmazsa parti, enerjisini kaybeder. 2023 ve 2024 seçimlerinde yakalanan ivmenin sürdürülmesi gerekirken, toplumun ilerici, demokrat, çoğulcu yönelimlerini sahiplenmek gerekirken, CHP’nin eskimiş kalıplara dönme sinyalleri vermesi akıl kârı değildir. Çok mümkün de değildir.
Son bir haftadır iktidar ve özellikle muhalif mecralarda yaşanan travmatik haller artık mizahın da bir konusu olabilir. Müthiş bir savrulma, ne diyeceğini bilememe, başı kesilmiş tavuk gibi ortalıkta dolaşma hali söz konusu.
Son iki yazımda Erdoğan’ın yıllardır ısrarla dile getirdiği “Türkiye’nin Misak-ı Milli meselesi”ni bir kez daha hatırlattım ve özetledim. Bunlar, işin olgusal yanı. Bu son yazıda ise olgulardan yola çıkıp bir iddia öne sürmüş oluyorum. Diyorum ki, 2016’da başlayan Misak-ı Milli kararlılığı çok büyük bir ihtimalle Erdoğan’ın darbe girişiminden sonra devletle kurmak zorunda kaldığı ittifakın bir çıktısı olarak, yeni İttihatçı kadroların ısrarıyla hayatımıza girdi. Böyle olup olmadığını belki ancak ileride ‘anılar’ kaleme alındığında öğrenebileceğiz.