Suriye’nin kamp değiştirmesi kimin hayrına oldu, sormaya değer. İran’da İslam devrimiyle Humeyni ve kadrosu inisiyatifi tamamen ele geçirdi, Taliban da Amerikalıları kovduktan sonra kendi başına kaldı. Suriye’de selefiler aynı güce ve imkana sahip değiller. Anlaşılan şu ki, şimdilik selefilerin ya modelleri var uygulayamıyorlar, ya da bir modelleri yok, orta vadede olacak gibi görünmüyor. Şarkıdaki gibi “Kapıldım gidiyorum, bahtımın rüzgarına!”
Şimdi normalleşmek, çoğulcu bir demokrasiye yönelmek bakımından bir açı yakalamış bulunuyoruz. Kürtlerin birlik yönündeki hamlesi, eğer Batı’da da karşılık bulabilirse, tarihi adımlara tanıklık edebiliriz. Tabii bu komisyonun teknik bir komisyon olarak tarif edilmesi yeterli değil.
Feyenoord’un Fenerbahçe’yi 2-1 mağlup ettiği maç, Rotterdam’ın ateşli atmosferinde oynanan bir taktik savaşıydı. Ancak bu savaşta, maçın ve oyunun kaderini belirleyen en temel unsur, Feyenoord’un yüksek tempolu oyunu ve buna bağlı olarak uyguladığı şiddetli bölgesel pres oldu. Bu iki unsur, Fenerbahçe’yi adeta depresif bir ruh haline sokarak, Jose Mourinho’nun takımını saha içinde çaresiz bıraktı. Feyenoord’un yüksek tempolu oyunu, maçın başından itibaren Fenerbahçe’yi kendi kalesine doğru itti. Bu tempo, sadece fiziksel bir baskı değil, aynı zamanda zihinsel bir çöküşü de beraberinde getirdi.
Kürtler, 50 yıllık sorunlarını ‘düşman’ iktidarla çözmeyi deneyince, onların sorunları, dertleri ve talepleri bir kenara atılıp sosyalistler ve emekli paşalar bir bildiri altında 100 yıldır bitmeyen Cumhuriyet'in elden gittiği teranesi türküsünü söylemeye başlayabiliyor.
PKK, silahını yaktı. Ne diyelim; darısı Kürdün bahsi geçtiğinde hemen zihnindeki silaha sarılan gazete köşelerindeki kalemşorların, ekranlara yuvalanmış çubuk ustalarının ve klavyelere çöreklenmiş cengaverlerin başına olsun.