“Samuel Agop” 23 Ağustos 2002’de öldü. Biz onu Sami Hazinses olarak bilirdik. Soyadı çınlamazdı kimsenin kulağında, “duygusal-komedi”lerin ayrılmaz parçasıydı zira. Komik Hazinses mimiklerinin, aksan güldürülerinin, sille tokat “eğlenceli” köteklerin küçümen figüranı… Sonra zaman geçti, zamanı geldi, asıl adının “Samuel Agop Uluçyan” olduğunu öğrendik. Kulağıma bazen o mutat “Ermeni meselesi” kalıbı, etiketi gibi gelen “Türkiye Ermenisi”…
Kültürel Müslüman Mete Tunçay, seçkin bir bilim insanı ve güçlü bir kişilikti. Birgün birlikte akşam televizyondan haberleri izlerken Nisan-2006’da vefat eden Yaşar Tunagür’ün Fatih Camii’nde kılınan cenaze namazı haberi veriliyordu. Hıncahınç bir kalabalık vardı, Mete Tunçay hoca biraz da tahassürle şöyle dedi: Ben de ölürken böyle bir cenaze namazım olsun isterdim.
Bugün yaşanan hiçbir şey tarihi değiştirmiyor. Ama bugüne kızıp tarihi değiştirmeye çalışanlar karşılarında dev cüsseli Mete Tunçay’ı ve dev külliyatını bulunca ona ve onun paltosundan çıkmış olanlara kızıyorlar. Daha da kızacaklar. Çünkü yarın da yaşanacaklar tarihi değiştirmeyecek. Mete Tunçay, tarihle ilgili söylediklerinin hepsinde haklıydı. Haklı olmaya da devam edecek…
Türkiye’de pek konuşulmadı ama Trump yönetimi geçen hafta çocukları ilgilendiren iki önemli karara imza attı. Önce İsrail destekçilerinden gelen tepkiler üzerine tedavi için ABD’ye gelen Gazzeli çocuk ve ailelerine vize verilmesine son verdi. Bu olaydan sonra ise 15 yaşındaki bir çocuğu istismar etmeye teşebbüs eden İsrailli üst düzey istihbarat görevlisi bir sapığın kefaret karşılığında serbest bırakılıp yargılanmadan İsrail’e kaçtığı ortaya çıktı. Trump Amerikası, İsrail tanrısı uğruna sadece ifade özgürlüğünü, anayasayı ve bizzat kendi kurduğu kurallara dayalı liberal küresel düzeni değil, çocukları da kurban vermeye başladı. Trump geçen hafta dediği gibi gerçekten cennete girmek istiyorsa bu sadist ve doyumsuz tanrıya biat etmeyi bırakmak zorunda.
Türkiye’de sıkça dile getirildiği gibi “emperyalist güçlerin” bölgede bir Kürt devleti kurma planı olsaydı son 10 yılda ellerine iki somut fırsat geçmişti. Suriye iç savaşında ya da HTŞ Şam’a yürürken SDG’nin bir Kürt devleti kurmasına izin verebilirlerdi. Yine 2017’de Irak Kürdistan bölgesinin bağımsızlık referandumuna destek verip, Kürdistan’ın önünü açabilirlerdi. Ancak, bu fırsatların hiçbirinde Batı, bir Kürt devletini desteklemedi. Bunun yerine, bölgedeki mevcut devletlerin toprak bütünlüğünü koruma politikası izledi.