13 senelik kanlı bir mücadelenin ardından Suriyeliler, sopayı Esad’ın elinden aldı. Artık sopanın el değiştirmesi değil, kırılması gerekiyor. Bunun içinse kapsayıcı bir anayasa yapım süreci ve herkesin dahil olduğu bir demokrasiye geçiş dönemi şart. Sanılanın aksine Suriyeliler bu kavramlara pek yabancı değil. Çok uzun bir süredir solcusu, liberali, seküleri, İslamcısı, komünistiyle bu değerler için mücadele ediyorlar. 2000 yılındaki Şam Baharı’ndan bugüne uzanan bu demokrasi mücadelesi karşısında, harita önündeki “büyük resim” analizlerinde kullanılan o çubukları artık bir kenara koymak gerekiyor.
Önemli bir direniş hattı olan Suriye, -en azından şimdilik- “direniş cephesi”nden çıkmış bulunuyor ama Suriye’nin yeni yöneticilerinin ve daha önemlisi Suriye halkının Filistin acısını umursamadıkları düşünülemez. Yıllardır halka zulmeden bir yönetim beklenmedik hız ve kolaylıkla sona ermiştir. Yönetim bağlamında bölgemizde bir zorba yönetim daha sona erdi, darısı diğerlerinin başına. Hiçbir zorba/despot rejim ilanihaye ayakta kalamaz, zorba hiçbir rejim Filistinliler gibi mazlumların acılarını kendine dert edinmez, mazlumların kurtarıcısı olamaz.
Hoşa gitmeyen doğruların alıcısı yok, hoşa giden yalanlar ise kapış kapış gidiyor.
‘Post-truth’ çağında bu gerçeğin geldiği seviyeye baktığımızda, dünyada ve Türkiye’de entellektüel kesimin en büyük yanılgılarından birinin şu olduğunu söylemek mümkün: Cehalet bugün ‘imkânsızlık’ sebebiyle ortaya çıkan bir durum değil, bilakis bile isteye tercih edilen, deyim yerindeyse ‘sofistike’ bir ‘cehalet’le yüzyüzeyiz.
Venedik Komisyonu’nun HSK’nın yapısıyla ilgili raporunda Cumhurbaşkanı tarafından atanan dört HSK üyesinin, uluslararası standartlara göre “yargı üyesi” olarak kabul edilemeyeceği tespiti dikkat çekici. Bugüne kadar AİHM, Türkiye’deki yargı bağımsızlığına ilişkin iddialarda çelişkili bir görüş benimsemiş, Selahattin Demirtaş kararında AİHS m.18'in ihlal gerekçeleri arasında saymışken, Yalçınkaya kararında, aksine, yargı bağımsızlığına ilişkin iddiaları incelememişti. Bundan sonraki kararlarda, bu rapor doğrultusunda inceleme yapacağını düşünmek yanıltıcı olmaz. 61 üye ülkeli Venedik Komisyonu Türk yargısının bağımsız olmadığını dünyaya ilan ediyor.
ABD ile stratejiyi “daha fazla kavga” değil çözüm ve denge, yani bölgenin ve insanlığın toplam faydası üzerine kurgulayabilmek esas olmalı. Tabii süper devletlerin de kendilerine göre hesapları, zaafları, üstünlükleri, psikolojik inişçıkışları olabilir. Anlık tepkileri, dürtüsel davranışları olabilir. Siyasi atmosferi ABD aleyhine zorlamak ve ilişkileri iyice bozabilecek bir tempoya geçmek, sağlıklı değildir. Bu tür “emperyalizme karşı yüksek sesli retorik”ler şimdiye kadar pek kimseye fayda getirmedi.