GÜNÜN YAZILARI

“Bu genç kız artist olmak istiyor”

Öyle filmlerin finali hep, son karesinde, eğreti kadrajında sallanan/titreyen solgun bir “SON” yazısı yerine, Attilâ İlhan’ın o “vahim” şiiriyle geliyor sanki: “korkular su mudur süzülür parmaklarından /camlarda buğulanır soğuktan yalnızlığı /içinde bir ürperme eski yanılgılardan /aynı filmin ısrarla aynı yerden başladığı /kimliğini öğreniyor her defa başkasından”…

Ergun Özbudun’un hazırladığı anayasaya ne olmuştu?

Toplumlar ellerine geçen fırsatları işte bazen böyle heba edebiliyorlar. 2007'de Ergun Özbudun başkanlığındaki komisyonun hazırladığı Anayasa da o fırsatlardan biriydi. O tarihi fırsat kibirden ve önyargıdan kaçırıldı. Hatta elini taşın altına koyanlar yandaş, YAE’ci diye damgalandı. Sonradan öğrendik ki AK Parti, içinde sırf üniversitelerde başörtüsüne özgürlük getiren bir madde var diye Türkiye standartlarının hala çok ilerisinden olan o anayasa teklifini geri çekmezse hakkında kapatma davası açılmakla tehdit edilmişti.

Batı, evrensel değerleri rafa kaldırıyor: Şimdi vernacularization (yerelleştirme) zamanı!

Batı haklı olarak dün Ukrayna’da savunduğu ne kadar evrensel değer varsa, bugün Filistin’de hepsini rafa kaldırdı. Halbuki mavi gözlü, sarı saçlı çocuklar söz konusu olmadığında unutulan bu evrensel değerler, sadece Batı’ya ait değil, bütün bir insanlığın ortak ürünü. Dünya bir yol ayrımında. Dondurulmuş sınır ihtilaflarının, geçmiş çatışmaların yeniden alevlendiği, herkesin hegemonik dengeler değişirken yeni kurulan dünya düzeninden payını almaya çalıştığı bir dünyada evrensel değerlerin sancağı yine sahipsiz kaldı. Batı’nın bıraktığı boşluğu doldurmanın yolu ise New York Üniversitesi’nde vefat ettiği 2020 yılına kadar görev yapan hukuk antropolog Sally Engle Merry’nin hep savunduğu gibi bu evrensel değerleri içini boşaltmadan yerelleştirmekten, yerel kültürlere atıf yaparak temellendirmekten, yani vernacularization’dan geçiyor. Batı’ya inat, demokrasiyi, insan haklarını, hukuku içini boşaltmadan yerelleştirenler, hem evrensel değerlerin sancağını eline alacak hem de bu kaotik küresel düzlemde özgül ağırlığı sağlam bir ülke olarak dünya sahnesine çıkabilecek.

Hukuk yoksa devlet de yok!

Mahkeme kararlarının etkili bir şekilde tatbiki, hukuk devletinin olmazsa olmazıdır. Anayasa hükümlerini yorumlayan AYM’nin kararlarının kale alınmadığı bir yerde Anayasadan da, hukuktan da, devletten de bahsedilemez. Zühtü Arslan, “Anayasa Mahkemesinin İhlal Kararlarının Etkileri” başlıklı bir konuşmasında, devleti devlet yapan unsurun hukuk olduğuna dikkat çekerken Platon ve Sokrates’e atıf yapar. Platon, iyi işleyen mahkemelere sahip olmayan bir devletin devlet olma vasfını kaybedeceğini söyler. Sokrates de, ölüm cezasına mahkûm edilmesinin ardından kendisini kaçmaya ikna etmek isteyen öğrencisi Kriton’a “mahkeme kararlarının hükümsüz olduğu, basit bireyler tarafından geçersiz kılınıp ayaklar altına alındığı bir devletin ayakta kalmayacağını” belirterek karşı çıkar.
- Advertisement -

Topu taca kim gönderdi?

Bu filmi daha önceden de görmüştük. Biz oturmuş hala kimin tahliye etmesi gerektiğini tartışıyoruz. Ergenekon Davası'ndan yargılanan Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay ile Balyoz Davası’nda yargılanan Engin Alan’ın milletvekili seçilmelerine rağmen tahliye edilmeyişlerini hatırlayalım. Her iki mahkeme de işlenen suçun Anayasa'nın 14. maddesi (anayasal suç) kapsamında kaldığını ileri sürmüştü.Suç uydurmanın çok kolay olduğu bir dönemde geçerli bir gerekçeydi bu. Sonrasında yaşanan tüm hukuksuzluklar sadece FETÖ ile geçiştirildi. Peki, şimdi kim var? Biz bu filmi neden sürekli izliyoruz?

En Son Çıkanlar