“Göstericilerin hakkından gelin, yoksa ahmak görünürsünüz” yaklaşımı, Başkan Trump’a ait. Eyalet valileriyle bir telekonferans görüşmesinde, “Göstericileri 10 yıl hapse atın” diyen de Trump. Savcı da kendisi, hakim de kendisi... Otoriter liderlerin, otoriter iktidarların tipik yaklaşımı budur zaten. “Üç beş tanesini asacaksın?” deyişi çok evrensel olduğu kadar yerli ve milli bir deyiştir.
2008’de önce karakolda, ardından cezaevinde gördüğü işkenceyle hayatını kaybeden Engin Çeber’in davası beş yıl sürdü ve sonuçta Yargıtay iki gardiyanla bir müdür yardımcısının müebbet hapis cezalarını onadı. Adalet Bakanı daha müfettiş raporu aşamasında devlet adına aileden ve Türk halkından özür diledi. Önceki gün Diyarbakır Emniyeti’nden sızdırılan işkence görüntülerine karşı sergilenen devlet tutumu ise köprülerin altından ne suların aktığını bir kez daha gösterdi.
Mart ayından bugüne, yani üç aylık kısa bir zaman diliminde, dünyanın süper gücü Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşananları kabaca sıraladığımızda ortaya şöyle bir tablo çıkıyor.
Türkiye’de yaşanan benzer bir polis şiddeti vakası ve patlak veren gösterilerle ilgili herhangi bir yabancı ülke lideri böyle tweetler atsaydı, çoktan “kaos planı”nın faturası o ülkeye çıkarılmıştı. Neyse ki Amerikalılar gösterilerin arkasında Türkiye olduğunu henüz söylemedi.
“Tencere dibin kara, seninki benden kara” mantığı, kendi geçmişini aklamaya mı, yoksa “biz” dahil herkesin geçmişi karanlık demeye mi varıyor? Bu bıçak tek yönde değil çok yönde keser. Bir, bak neler yapmışlar deyip tümüyle rahatlamak var. İki, onlar da yapmış, demek sadece biz yapmamışız diye kısmen, biraz iskontolu rahatlamak var. Üç, onların yaptıklarının aynasında kendi yaptıklarımızı görüp büsbütün tedirgin olmak var. Bazı paralellikler çizilmeye başladığı anda, tehdit sandığınız şey bumerang gibi geri dönüp sizi vuruyor.