Hiçbir hukuk düzeninde “Basın ve ifade özgürlüğü” terör örgütlerini koruyan bir şemsiye işlevi görmez, görmemeli. Terör örgütleriyle bağlantıları tespit edilen siyasi partiler, kişiler veya yayın kuruluşlarıyla ilgili olarak Batı’da ne yapılıyorsa, burada da aynısı yapılmalı.
28 Şubat 2015 günü Dolmabahçe’de tarihî bir toplantı yapıldı. Toplantı yapıldıktan sonra ortaya, KCK-HDP’ye göre Dolmabahçe, Öcalan’a göre Dolmabahçe, hükümete göre Dolmabahçe diye tarif edebileceğimiz üç ayrı bakış açısı çıktı.
Canını dişine takmış güvenlikçiler, Güneydoğu’da tek bir sivil zarar görmesin diye iğneyle kuyu kazıp, 30 yıldır PKK’ya hiç görmediği ve beklemediği bir yenilgiyi tattırırken, İstanbul Bayrampaşa’da taş bile atamayacak iki kıza yenildiler. Kimse, teröre karşı bir savaş verilir ve her gün şehit haberleri gelirken, polise ateş açıp bomba atan iki teröristin hayatta kalıp kalmaması üzerine düşünmüyor ve tartışmıyor.
Darbelerden Arjantin gibi çok çeken Türkiye’nin, darbe yargılamalarında olduğu gibi, mağduriyetlerin etkin biçimde giderilmesi konusunda da önünde kat etmesi gereken uzunca bir yol bulunuyor. Bu yolda Arjantin’in deneyimlerini, hem Yeni Anayasa, hem de mağduriyetlerin giderilmesi konusunda yasal düzenlemeler yaparken örnek almasında yarar var kuşkusuz.
Türkiye'de yaşanmakta olanlar, bir yönüyle bakıldığında, bir yönetim krizi görüntüsü veriyor. İktidar-muhalefet çatışmasına ek olarak, Cumhurbaşkanı ile Hükümet arasında ortaya çıkan tutum farklılıkları da, yoğunlaşıyor... Kısmen AK Parti içinde de, bir karamsarlığın oluştuğunu, hissedebiliyoruz.