İşin sonunda gelip dayandığı soru şu: Bu meseleler, parlamenter bir zemine çekilemez mi, barışçı mücadele yöntemleriyle ele alınamaz mı? Milletvekilleri konuyu Meclise getirip, siyaset zeminine oturtamaz mı?
Yaşatılan bu acılar Türkiye'ye ve bu insanlara ne için yaşatılmakta? Bir siyasi parti lideri öldürmekten, katletmekten, yıkmaktan, acı vermekten başka bir iş yapmayan o elleri öpebiliyorsa düşünce ufku ve amacı nice fenalıklara gebe demektir.
Devlet, en son model teknolojik silahları kullanabilir, askeri imkânlarını azamileştirebilir, sokağa çıkma yasağı ve ötesinde sıkıyönetim de ilan edebilir. Bunlarla askeri üstünlük sağlayıp PKK’yi köşeye de sıkıştırabilir ama çözüme ulaşamaz. Çözüm için devletin ortaya siyasi bir proje koyması gerekir.
Fatih Akın ve John Lennon, aynı mesajı veriyorlardı: Yaratıcılık, özgürleşme mücadelelerinin tercihe bağlı bir tarafı ve destekçisi değil; bizatıhi kendisi olarak keskin bir biçimidir. Biri müzik diğeri sinema endüstrisi çarkları içinden seslenen bu iki adam böyle başa çıkmışlar sosyal yaşamın bunaltıcı baskılarıyla, böyle özgürleşmişler; yaratıcılıkla kazandıklarını özgürlük için kullanmamış, yaratıcı olurken özgürleşmişler. ”Geleceği düşünmek” konulu 3. Uuslararası Antalya Mimarlık Bienali de alenen yaratıcılığa çağrı mesajı taşıyordu.
Sahiden araya girip silaha, şiddete net biçimde karşı çıkacak bir aydınlığa ihtiyacımız var. PKK’ya çözüm sürecinde sınır dışına çekilmeyi konuşurken “niye silah bırakıyorsun, daha hiçbir şey almadan” diye akıl vermiş insan hakları profesörlerinden barış elçisi olmaz çünkü.