Tamam, birey odaklı olur, insanı temel alır, özgürlükçü bir felsefeye dayanır. Anladık da bunların somut pratikteki karşılıkları ne olur? Öncelikle tarafsız devlet prensibine dayanır.
Mevcut anayasanın eğitim ve öğretim hakkını tanzim eden 42. maddesi “Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz” der. Ve “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez” diyerek bitirir.
HDP’yi ve Kürtleri, bu meseleyi çözme anlamında irade beyan etmiş ve çözebilecek yetenekte olan Cumhurbaşkanı Erdoğan ile karşı karşıya getiren akıl, emin olun, başta Kürtler olmak üzere bu ülkeye inanılmaz bir kötülük etti. Çok zor bir zamanda Türkiye toplumunun ağırlıklı bir kesimini barışa ikna edebilen ve bu yolda en önemli psikolojik bariyerleri aşabilen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu ülkeye barış getirebilirdi. Ancak ne PKK ve ne de aklını Türk Solunun cebine koymuş olan HDP, bu süreci iyi yönetemedi.
Devlet demokratik özerklik talebini kabul edilemez, KCK de demokratik özerklik talebinin gerçekleşmesini olmazsa olmaz olarak masaya getirdi. Tarafların bu bakış açısında değişen bir şey yok. Ne devlet demokratik özerklik vermeye yanaşıyor, ne de KCK bu talepten vazgeçiyor. Bu tablo karşısında, çıkıp yeniden müzakere masasına dönün demek neyi değiştirecek?