Yine geldik, “Legal ya da illegal, Kürt siyaseti muhatabımız değil, muhatabımız Kürt halkı” noktasına... Bu “çözüm” anonsu aynıyla 2011-2012 boyunca da tekrar edilmiş, Ocak 2013’te ise merkezinde Öcalan’ın bulunduğu bir muhataplar cephesiyle konuşulmaya başlanmıştı.
Öncelikle AKP dindar kimlik partisi olarak kitleselleşmedi. Alper Görmüş’ün yazısında öyle bir ima olduğu için değil; yazısından bağımsız olarak tamamen önemsediğim bir noktayı vurgulamak için söylüyorum: AKP’nin gücünü laik/dindar saflaşması üzerinden devşirdiğini söyleyip sözü orada bırakırsak çok eksik –hatta yanlış- olur.
Bir tek Beşiktaş Başkanı Fikret Orman’ın yaptığı konuşma bir ufka sahip olduğu izlenimi verdi; ‘’Futbolu güzelleştirdiğimiz takdirde futbol ekonomisi büyüyecek. 18 Süper Lig kulübü ortaklaşa büyürse bir yere gelebiliriz. Kulüp başkanlarının şahsi egoları da kulüplere zarar vermeye başladı. Harcanan paralar halkın parası; doğru ve iyi kullanmak gerek…’’
Türkiye’ye dışarıdan bakanlar bu olumlu tabloyu ‘satın almakta’ zorlanıyorlar ve söylediğim üzere hiç de haksız değiller. Bunun nedeni biri ekonomik diğeri siyasi iki spekülasyonun zihinleri bulandırması. Ekonomi alanındaki spekülasyon Merkez Bankası’nın muhtemel bir başkanlık sisteminde daha edilgen veya bağımlı bir rol oynayacağına dair söylentilerin dolaşması. Siyaset alanındaki dedikodu ise AKP’nin küçük partileri baraj altında bırakacak bir erken seçime gitmesi.
Bu meselenin AKP’liler tarafından konuşulup tartışılması ve sonucun toplum tarafından görünür olması gerekiyor. Aksi halde ülkenin en önemli reform adımı birtakım oportünistlere rehin verilmiş olur ve yeterince konuşma fırsatı bulamadığı için belki görmediği sanılan Türkiye toplumu da önüne konulacak öneriye ‘evet’ demeyebilir.