From that evening table, the famous “sofra” of Kemalist lore and legend, a virtual hysteria rose and spread to the rest of the elite. Such spasms have marked many hyper-nationalist dictatorial cultures. The time, too, was auspicious: Fascism and Nazism were on the rise; Mussolini had already come to power in 1922, and Hitler was about to do so in 1933. Trolls flourished, and some unbelievable etymologies were concocted, all the way to Ancient Greek gods and goddesses.
Sevgili abim Mehmet Kök Özaltınlı’nın anısına… Aşağıda okuyacağınız dokuz yıl önce yazılmış “Bir yaş günü” başlıklı yazı “Doksan beşinci yaşını da kutlayacağız” diye bitiyordu. Ama ne yazık ki olmadı… Başka bir evrenden gelmiş gibiydi. Unutulmaz hikâyesiyle aramızdan geçti gitti.
Nerede kalmıştık? Türkler 11. yüzyılda Azerbaycan üzerinden bu topraklara girmişler; geldikleri diyarlara kıyasla anaların buradaki bolluğuna çok şaşırmış ve hayran olmuşlar; bu yüzden ana+dolu = Anadolu demişler; öyle mi?
Özellikle düşünce özgürlüğü ve medya alanında, MHP’de ivmesi giderek artan hakaret, aşağılama, ayrımcılık, ırkçılık, şiddet dili ve eylemi dikkat çekici bir temayül olarak hissediliyor. Bunun Türkiye’nin geleceği, demokrasisi ve toplumsal yaşamı bakımından taşıdığı riskleri düşünmek gerekiyor.
Türkiye tarihsel olarak önemli olabilecek bir kavşakta ve güncelin ‘gürültüsü’ nereye sürüklenmekte olduğumuzu büyük ölçüde gizliyor. Türkiye’de bir başka dip dalga daha var, ama çok daha derinde… Toplum ve devlet Cumhuriyet’in kuruluşundan yüz yıl sonra kimliksiz ve yönsüz kalma tehdidi ile karşı karşıya, tutunacak dal arıyor.