Yazıldığı gibi okunan “Koka Kola” kampanyası tutmayınca, işi iyice şahsileştirdiler. Bir baktık, Cola şişelerinde bizzat adımız var. Markette “Hişt…”, sesleniyor sana: “Gel adaş, gel...” Seçtikleri “Türk isimleri” tabii… Hemen ardından “Senin adın Mine ama sende tam Gülüm tipi var” kampanyası… Düpedüz “asimile kolası” değil de nedir Allasen?
Küçük Amerika’ya benzemediğimiz kısım ise iktidardaki Cumhuriyetçi siyasetçilerin ve ana akım Cumhuriyetçi medyanın başta Başkan Yardımcısı olmak üzere bu popülist dalgaya geç de kalsalar bir noktada karşı çıkmaları, Başkan’a değil, hukuka, demokrasiye, anayasaya sadakat göstermeyi tercih etmeleri oldu.
İlker Başbuğ’un başına gelenlerle birlikte 27 Mayıs darbesi hakkında neyi söylememek gerektiğini öğrendik: “Seçim kararı alınsaydı 27 Mayıs olmazdı” demeyeceğiz. Peki, 12 Eylül darbesi hakkında neyi söylememek gerektiğini biliyor musunuz? Ben biliyorum ve işte risk alıp söylüyorum: “Demirel ve Ecevit koalisyon kursaydı 12 Eylül darbesi olmazdı.”
Bazı ABD yayın organlarının faşist diye niteledikleri bu bayrak, iç savaşta köleliliği savunanların elindeydi. Köleliğe 1863 yılında son veren ABD Başkanı Abraham Lincoln’ü öldüren Güneylilerin bayrağının baskında yeniden ortaya çıkması, bu hareketin gerisindeki ideolojiyi anlamak isteyenler için ilginç bir ipucu. Bakalım daha neler olacak...
Sahtekârlığı ölçüsünde korkak ve beceriksiz çıktı. Serserilerini tahrik edip Meclisin üzerine sürdü. Ama kendisi bir Führer olamadı. Başlarında yürüyeceğine, Hitler’in son günlerinde yerin yedi kat altındaki bunkerine kapanması misali, gidip Beyaz Saraya saklandı ve baş sorumlusu olduğu faciayı televizyondan seyretti.