AK Parti programına bakıyorum: “Özgürlükler demokrasinin temelini oluşturur. İnsan hakları alanında faaliyet gösteren gönüllü kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin görüş ve önerileri dikkate alınacak, devlet organları ile bu kuruluşlar arasında sıkı bir işbirliği oluşturulacaktır."
Süslü çam ağaçları, ışıklar, geyikli arabasıyla hediye getiren ihtiyar pofuduk bir dedenin cazibesi ve takvimlerde bir yılın geride kalmasının yarattığı kutlama isteğiyle kavga etmek çok zor. O yüzden 100 yıl sonra artık bunu bir gerilim vesilesi yapmayı bırakmak gerek.
Sedirde al yeşil, dal dal Bursa ipeklisi, / duvarda mavi bir bahçe gibi Kütahyalı çiniler, / gümüş ibriklerde şarap, / bakır lengerlerde kızarmış kuzular nar idi. / Öz kardeşi Musayı ok kirişiyle boğup / yani bir altın leğende kardeş kanıyla aptest alarak / Çelebi Sultan Mehmet tahta çıkmış hünkâr idi. / Çelebi hünkâr idi amma / Âl Osman ülkesinde esen / bir kısırlık çığlığı, bir ölüm türküsü rüzgâr idi.
Hamaset arttıkça yoksulluk büyüyor. Yoksulluk büyüdükçe hamaset artıyor. Hamaset arttıkça kör milliyetçilik topluma egemen oluyor. Giderek Kuzey Kore’ye benziyoruz. Ve muhalefet çare diye yalnızca erken seçimi gösteriyor. İktidar buna ‘Hayır’ diyor. Ve söz bitiyor!
Türkiye’de her kesim dayak yedi. Kim gücü eline geçirdiyse, karşıt gördüklerini dövdü. Görünen o ki kimsenin derdi dayağı bitirmek değil; herkesin hedefi dayak atan olmak. O zaman da baskı ve zulüm her zaman varlığını koruyor, sadece mazlumların ve zalimlerin kimliği değişiyor.