spot_img
Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIDepremin yıkamadığı ayrımcılık

Depremin yıkamadığı ayrımcılık

Depremden sonra insanlarla birlikte kurumlar da yaraları sarmak için seferber oldular. Depremzedeler yakın illerdeki öğrenci yurtlarına yerleştirildiler ilk olarak. Fakat Niğde’den bir haber geldi. Depremzede bir karı koca, depremzede olmalarına rağmen KHK’lı oldukları gerekçesiyle yurda kabul edilmemişlerdi. Sonra yine depremzedeler için avantajlı kredi imkânları sağlandı. Bu defa Adana’dan bir haber geldi. Depremzede bir kadın öğretmene eşi KHK’lı olduğu için kredi verilmemişti.

6 Şubat 2023 Maraş depremleri 11 ilimizi ve ülke nüfusunun altıda birini etkiledi. Bir akrabası veya arkadaşı depremden etkilenmeyen neredeyse kimse yok. Ülkece kenetlenip elbirliğiyle yaraları sarmaya çalışıyoruz ama yaraları sarmak uzun yıllar alacak. Bazı yaraların izi ise hiç silinmeyecek. Sadece depremin yaraları değil, yerkürenin fay hatlarından daha derin olduğunu gördüğümüz toplumsal ve keyfi fay hatlarımızın depreme rağmen derinleştirilen izleri de kolay kolay silinemeyecek.

Depremden sonra insanlarla birlikte kurumlar da yaraları sarmak için seferber oldular. Depremzedeler yakın illerdeki öğrenci yurtlarına yerleştirildiler ilk olarak. Fakat Niğde’den bir haber geldi. Depremzede bir karı koca, depremzede olmalarına rağmen KHK’lı oldukları gerekçesiyle yurda kabul edilmemişlerdi. Sonra yine depremzedeler için avantajlı kredi imkânları sağlandı. Bu defa Adana’dan bir haber geldi. Depremzede bir kadın öğretmene eşi KHK’lı olduğu için kredi verilmemişti.

Türkiye’de müspet bilimlerde araştırma ve geliştirme faaliyetlerini ülke kalkınmasındaki önceliklere göre geliştirmek, özendirmek, düzenlemek ve koordine etmek amaçlarıyla kurulan göz bebeğimiz TÜBİTAK da 13 Şubat 2023 tarihinde internet sitesinde “BİÇABA-Birlikte Çalışıp Birlikte Başaracağız Burs Programı” başlıklı bir ilan yayınladı ve depremzede öğrencilere burs imkânı sağladı. Bu defa burs başvurusu olumsuz sonuçlanan bir KHK’lı haberi duymadık. Çünkü başvuru koşulları başlığı altında 2.1.4. maddesinde “OHAL kapsamında yürürlüğe konulan Kanun Hükmünde Kararnameler ile doğrudan veya anılan Kanun Hükmünde Kararnamelerde öngörülen usuller çerçevesinde meslekten, kamu görevinden veya ilgili kurumların teşkilatından çıkarılmamış olmayı” (https://www.tubitak.gov.tr/tr/icerik-basvuru-kosullari-6) burs için başvuruda bulunabilmenin şartı olarak belirlemişti bilim kurumumuz TÜBİTAK. KHK’lı olabilir ama bir bakalım yargımız ne demiş, takipsizlik veya beraat kararı mı vermiş veya masumiyet karinesinden faydalanıyor mu diye araştırma gereği de duymamıştı güzide kurumumuz. Öyle ya, koskoca devlet KHK’lı yaptı ise yargı ne diyebilirdi üstüne? Yargı bir şey dese ne hükmü vardı? Depremzede olması neyi değiştirirdi bir KHK’lının? Depremde can kaybının yüksek olmasının temel nedeni de bilime saygı duyulmaması, bilimin gereklerinin uygulanmamasıydı kanaatimce. TÜBİTAK’a göre ise toplumun bir kesimi ötekileştirilince, düşmanlaştırılınca bir sonraki afette enkaz altında kalınmaz şeklindeydi anlaşılan.

Deprem hepimizi çok üzdü. TÜBİTAK’ın burs ilanı ve başvuru şartlarındaki hukuksuz ayrımcılığı ise tedavisi güç bir yara açtı. Durumdan vazife çıkararak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundum ve Savcılık makamınca sorumluluğu tespit edilecek TÜBİTAK yetkililerinin görevi kötüye kullanma ile birlikte Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 122. Maddesinde tanımlanan “Nefret ve Ayrımcılık” suçundan kamu davası açılmasını talep ettim. Ne diyordu TCK 122:

“Madde 122 – (1) Dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle;

a) Bir kişiye kamuya arz edilmiş olan bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya kiraya verilmesini,

b) Bir kişinin kamuya arz edilmiş belli bir hizmetten yararlanmasını,

c) Bir kişinin işe alınmasını,

d) Bir kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını, engelleyen kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Madde gerekçesinde, “madde, insanlar arasında, yürürlükteki kanun ve nizamların izin vermediği ayırımlar yapılarak, bazı kişilerin hukukun sağladığı olanaklardan yoksun hâle getirilmelerini cezalandırmaktadır” deniyordu. Şikâyet dilekçemde uzun uzun felsefi ve hukuki açıklamalarda bulunmuştum. Sonuçla ilgili umutlu değildim. Yargının içinde bulunduğu durumu düşünerek Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı (takipsizlik) verileceğini düşünüyordum ki yargımız verdiği kararla şaşırttı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı “İşleme Konulmama Kararı” verdi. Şikâyetim işleme konulmazken Savcılık makamının dayandığı gerekçeleri de doğrusu “ilginç” buldum. Savcılığın dayandığı gerekçeler şunlardı:

“4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanunun 17/07/2004 gün ve 5232 Sayılı Yasa ile değişik 4. maddesinin 3. ve 4. fıkralarında; ‘Bu kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikayetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar ve şikayetlerde, kişi ve olay belirtilmesi, iddiaların ciddi bulgu ve belgelere dayanması, ihbar ve şikayet dilekçesinde, dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş veya ikametgah adresinin bulunması zorunludur. Üçüncü fıkradaki şartları taşımayan ihbar ve şikâyetler Cumhuriyet Başsavcıları ve izin vermeye yetkili merciler tarafından işleme konulmaz ve durum, ihbar ve şikâyette bulunana bildirilir. Ancak iddiaların sıhhati şüpheye mahal vermeyecek belgelerle ortaya konulmuş olması halinde ad, soyad ve imza ile iş veya ikametgah adresinin doğruluğu şartı aranmaz’ hükmünün bulunduğu,

Tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; TCK’nin 122. Maddesinde düzenlenen Nefret ve Ayrımcılık suçunun ‘Kişinin dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından dolayı kamuya arz edilmiş belli bir hizmetten yoksun bırakılması’ halinde oluşacağının hüküm altına alındığı, şikayete konu olayda nefret ve ayrımcılık suçunun unsurları bulunmadığı gibi, müştekinin dilekçesinde belirttiği, şikayet edilenlerin belirlemiş oldukları burs verme şartlarında, suç unsuru taşıyan bir hususa da rastlanmadığı, şikayet konusu iddianın herhangi bir somut delil, bilgi veya belgeye dayanmayan soyut ve genel nitelikte olduğu, bu anlamda Cumhuriyet Başsavcılığımızca soruşturulması veya ön inceleme yapılmasını gerektirecek bir yönünün bulunmadığı anlaşılmakla;”

Savcılık kararında bazı bölümlerin tarafımdan koyu yapıldığını belirterek bir yanlış anlamaya mahal vermeyeyim. Netice itibariyle ortada bir suç unsuru bulunmadığı belirtiliyor ve TÜBİTAK internet sayfasında halen bulunabilen burs ilanı yeterli bir delil olarak görülmüyordu. İlanda bir ayrımcılık ve nefret bulunmadığı düşünülmüştü Savcılık makamınca. Elbette aynı kanaatte olmadığımdan ve öncelikle de tarihe not düşme gayesiyle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundum. Başvurumdan bazı bölümleri kısaca paylaşmak isterim.

KHK uygulamaları ile etnik köken veya dini farklılığa dayanmayan bir azınlık grubu oluşturulmuş ve fiilen oluşturulan bu azınlık grubuna yani KHK’lara dahil olan her birey uygulanan her türlü ayrımcılıktan doğrudan etkilenmiş ve uygulamalar nedeniyle mağdur olmuştur. Bu kapsamda örneğin, bir belediyenin ihtiyaç sahibi bir ailede KHK’lı olması nedeniyle yapılan yardımı kesmesi karşısında başta başvurucu olmak üzere pek çok KHK’lı girişimde bulunmuş ve aileye tekrar yardım bağlanması sağlanmıştır. Keza KHK’lı olması nedeniyle banka hesabı açılmayan bir KHK’lı ile ilgili alınan aksiyonlar sonucu KHK’lıya hesap açtırılması sağlanmıştır. Kamu ve özel tüzel kişilikleri tarafından uygulanan ve adeta soykırım niteliğinde olan uygulamalar nedeniyle tüm KHK’lılar listelerde yer almaları nedeniyle birer mağdur özne durumundadırlar.

Anayasa Mahkemesi ne der ne karar verir bilinmez. Hak ihlali olmadığı yönünde karar verirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kapıları da aşındırılır elbette. Ancak üzücü kelimesinin tarife yeterli olmadığı, derin acı veren bir gerçeklik var ki, TÜBİTAK yetkilileri “Biçaba” Birlikte Çalışıp Birlikte Başaracağız Burs Programı” düzenlerken toplumun bir kesimiyle hiç de “birlikte” olmak istemediklerini burs başvuru şartlarıyla ortaya koydular. Toplum içinde derin bir fay hattını suni, keyfi ve hukuksuz olarak oluşturdular. İlk değiller, belki son da olmayacaklar.

Biz KHK’lılar ise dayanışmadan, hukuki mücadeleden ve siyasi mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. Suni, keyfi ve hukuksuz tüm fay hatlarını kapatmak için elbirliğiyle çalışacağız. Hukuku enkaz altından çıkaracağız. Herkes için her koşulda hukuk talebiyle, bilim kurumlarının salt bilimi öncelediği bir ülke hayalimiz var. Umarız çok uzakta değildir bu hayaller.

- Advertisment -