İsrail’in Gazze’de yaptıkları, Türkiye’deki Amerikan düşmanlığını daha da tırmandırıyor. Önceki yıllardaki istatistiklerde ülkemiz ABD karşıtlığında dünyada üst sıralarda yer alıyordu. Filistinlilere yönelik vahşet, bunun dozunu daha da yükseltti.
ABD Başkanı Biden, seçildiğinden bu yana, Ankara’ya bir resmi ziyaretçi olarak gelmedi. Bazı önemli toplantılara Türkiye davet edilmiyor. Geçmişe göre gerilimli bu ilişki, alttan alta karşılıklı öfke ihracı, bazen aşırı yorumları da beraberinde getirebiliyor.
Meseleye ABD tarafından bakarsak; Amerikan kamuoyunda, oradaki bazı siyasi çevrelerde, Ankara’ya yönelik olumsuz bir hava oluşmuş durumda. Türkiye’nin Batı dünyası ile kritik bir noktaya geldiği fikri yaygınlaşıyor. Rusya ile ilişkiler, NATO çevrelerinde şüpheyle karşılanıyor. İsveç ve Finlandiya’ya NATO üyeliğinde zorluk çıkartılması da Batı kamuoyunda endişeleri artırdı.
Meseleye Türkiye tarafından bakarsak, Gazze’de, İsrail vahşetinin baş sorumlusu hatta belki tek sorumlusu Amerika. Bu bakış açısında olan bazı kesimlere göre: Washington yönetimi Ankara’yı artık dost olarak görmüyor.
Trakya’da Yunanistan sınırına kurulan askeri üs, Türkiye’yi hedef alıyor. Keza Gazze saldırısının hemen ardından bölgeye gönderilen ABD donanmasının da asıl hedefi Türkiye. Tarihe bakacak olursak… İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminin ardından kurulan NATO, Sovyet tehdidine karşı bir Batı savunma örgütlenmesi. Türkiye bu anlamda çok önemli bir stratejik konumda. Sovyetler dağılınca Rusya tehdidi büyük ölçüde ortadan kalktı. Ancak Putin’in gelmesiyle eski Çarlık Rusya’sı yeniden dirildi.
Türkiye, Rusya faktörünün yeniden devreye girmesiyle bir denge siyaseti kurmaya çalışıyor. Bu yönelim, Batı’nın Türkiye’ye yönelik güvensizliğini körüklüyor. Türkiye geçmişte Batı kampının bir üyesi gibi hareket ediyordu. Bugün o kampın içinde mi dışında mı, bu net değil. Türkiye’nin kurucu önderi Atatürk de, Osmanlı İmparatorluğu da Batı uygarlığını hedef olarak önlerine koymuşlardı.
Bu üstelik Batı’nın Türkiye’yi işgal etmesinin ardından yürütülen Milli Mücadele’yi takiben o olumsuz ortamda net bir şekilde belirlenmişti. O yüzden ABD ile olan ilişkiler yalnızca bir dış politika ilişkisi değil. Bir gelecek seçimi, bir yönetim seçimi, bir hedef belirleme seçimi anlamına da geliyor. Sonuç olarak, karşılıklı düşmanlığı körükleyecek, ilişkileri koparacak bir noktaya gitmek, kimseye fayda sağlamaz.
“Herkes bize düşman, ABD ve Batı, Türkiye’den nefret ediyor, tüm dünyanın tek hedefi biziz” ruh halinden bir an önce kurtulmak iyi olabilir.