Haklarındaki tartışmalar sürerken hepsi 60 yaş üstü 10 emekli amiral üç gündür ifade vermek için emniyette bekliyor.
Yaşları 70 üstü olduğu için sabaha karşı evleri basılmadan ifadeye çağrılan dört emekli amiral ise pazartesi günü ifade verecek. Yani emekli amiraller muhtemelen önümüzdeki Pazartesi gününe kadar gözaltında kalacak.
Haklarındaki gayri-resmi suçlama “darbe imalı” bildiri yazmak. TRT’de, Anadolu Ajansı’nda ve devlet kurumlarının açıklamalarında bile darbe bildirisi denemiyor, ancak böyle deniyor.
Resmi suçlama ise TCK’daki “Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar” bölümündeki 316. madde yani “suç için anlaşma suçu”.
Yani ortada darbenin sadece iması, suçun da işlenmemiş olanı, işlemek üzere bir araya gelindiği iddiası var.
Ama haklarında daha ciddi iddialar ve suçlamalar da var.
İktidar sözcüleri, 15 Temmuz’a 103 gün kala bu bildiriyi yayınlamalarından onları FETÖ’ye bağlayıverdi. Savcılık da bu matematiksel ve hurufi bağlantıları üç kuşak araştıracaktır.
Bir grup ise hepsi buz gibi Kemalist, ulusalcı, çoğu sağlam Avrasyacı olan emekli amiralleri Atlantikçi, NATO’cu ilan etmekle meşgul.
Bunun başını da birlikte yargılandıkları, her akşam televizyonlarına çıktıkları, gazetelerinde yazdıkları, konferanslarına katıldıkları Aydınlıkçılar çekiyor.
Perinçek çoktan onları hain, PKK’yla aynı cephede, Atlantikçi ilan etti bile:
“Çok sorumsuz, gerçeklere dayanmayan, ciddiyetsiz ve Türk subayına yakışmayan, ihanet eden bir bildiri. Bu bildirinin Atlantik kaynaklı olduğu akıyor üzerinden, her tarafından akıyor. Mehmetçik bugün PKK’yla savaşıyor. Bildiride terörle mücadele ile ilgili bir cümle yok. Dolaylı olarak o bildiri PKK’yla da aynı cephede.”
Peki, en çok ABD’nin rahatsız olması beklenen Montrö’yü savunmak, pek çoğu açık açık NATO’dan çıkılmasını gerektiğini söylemiş, Rusya ve Çin’le ittifak yanlısı bu emekli amiralleri nasıl bir imzayla Atlantikçi yapabildi?
O da Aydınlıkçıların el mahareti.
Bildiri yazan kişi olarak İYİ Parti’de görev almış emekli amiral Ergun Mengi seçildi.
Her komutanın CV’sinde olan 90’larda Brüksel’de NATO Karargahı’nda görev yapmasından başladılar, Global İlişkiler Forumu üyesi olmasından çıkıp, oradan ABD’ye bağladılar.
Meğerse Global İlişkiler Forumu, ABD Dış İlişkiler Konseyi’nin (CFR) Türkiye’deki şubesiymiş.
Peki bundan CFR’nin ve Global İlişkiler Kurumu’nu 2009’da kuran Koç Ailesi’nin haberi var mı?
O kurulun üyesi olan onlarca işadamının, diplomatın, siyasetçinin akademisyenin, mesela Aydınlık’ın manşetlerinden düşmeyen o kurulun üyesi Murat Ülker’in, Ulusal Kanal’da da sık sık görünen o kurulun üyesi ulusalcı diplomatların, siyasetçilerin?
Peki nasıl bağlayıverdiler?
CFR, dünyadaki 18 ülkedeki think tank ile birlikte çeşitli konuları konuşmak için Konseylerin Konseyi adlı bir proje başlatmış. Türkiye’den buna davet edilen think tank de Global İlişkiler Forumu’ymuş. Üstelik bu 18 ülke içinde Aydınlıkçıların bayıldığı Çin’den ve Rusya’da da think tankler var.
Koç Grubu’nun desteklediği Global İlişkiler Forumu’nun onlarca üyesinden biri olan Ergun Mengi, böylece Atlantik’e bağlanınca, Montrö ve laiklik mesajı veren ve 5 sene önce bir Doğu Perinçek yazısı olabilecek bildiri de NATO, CIA ve ABD projesi oluverdi.
Üstelik 2007’de emekli olmuş Mengi’nin emeklilikten sonra mesaisi Genelkurmay SAREM, Avrasya Stratejik Araştırma Merkezi ASAM ve Ümit Özdağ’ın kurduğu 21. Yüzyıl Enstitüsü’nde geçmiş. Yani ulusalcılığın, Avrasyacılığın Türkiye’deki fikri merkezlerinde…
Ama o kadarına kim bakar. Aydınlıkçıların vaziyeti kurtarmak için ürettikleri malzeme, çoktan AK Partili troller ve trolleşmiş yazarlar eliyle dolaşıma girdi bile.
Zaten bir kaç hafta öncesine kadar “Mavi Vatan’ın fikir babası”, “FETÖ’ye karşı mücadele eden amiraller” olarak televizyonlarda ağırlanan, Türkiye’nin dış politikasıyla, FETÖ ve PKK’yla mücadelede fikirleri alınan emekli amiraller için şu anda atış serbest.
İfadelerini alan Emniyet’in sitesi onlara karşı yazılmış, “Devletin ve milletin verdiği şerefin farkında olmayanlar” diye başlayıp “edepsizliktir” diye biten bildiriyle açılıyor.
Jandarma Genel Komutanlığı’nın ve hatta bir zamanlar muhtemelen çoğunun komutanlık yaptığı Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın sitesine de onlara edilmiş bu hakaretleri okumadan girilemiyor.
Davalarının nihayet temyiz için gideceği Yargıtay haklarında hükmü verdi bile. Alt dereceli mahkemelere söyleyecek söz kalmadı.
2004’de hükümete karşı bildiri yazmaları için onlara mektup yazmış, aynı Andımız’a inandıkları MHP’nin genel başkanı Devlet Bahçeli onlara “104’lükler” diye lakap bile taktı:
“Demokrasi düşmanlarına yeşil ışık yakan, gel gel yapan 104’lükler suç işlemişlerdir. Bu suç cezasız kalamaz, kalmayacaktır. Hayret etmemek elde değildir. Mavi vatanımızı bu çürüklerle nasıl savunmuşuz! Bu 104 emekli amiral bozuntusunu bir araya getiren, ortak bir bildiriye imza attıran, iplerini tutan zihniyetin eşkali ve robot resmi kimleri göstermektedir? Bunları deniz nasıl tutuyorsa hukuk da öyle tutmalı, cüretlerinin bedelini ödemelidirler. İbreti alem için, 104 emekli amiralin rütbeleri sökülmelidir. Emeklilik hakları ellerinden alınmalı, emekli maaşları kesilmelidir. Bildiriyle ilgili adli ve idari soruşturma derinleştirilerek tekemmül ettirilmelidir.”
Yine onlar gözaltındayken, logosunda Atatürk resmiyle birlikte “Türkiye Türklerindir” yazan, bir zamanlar medyanın amiral gemisi, askerlerin en büyük destekçisi olmuş Hürriyet gazetesi, Cumhurbaşkanı’nın “yakında medyada göreceksiniz” demesinden iki saat sonra, eşlerinin, çocuklarının ve kardeşlerinin adlarını ve CHP üyesi olduklarını bir suçmuş gibi yayınladı.
Gözaltındaki emekli amirallerden birinin son kitabında “jeopolitik direniş cephesinde başta Rusya ve Çin’den başka dayanağımız olmadığını anlamakta hâlâ zorlanıyoruz” dediği Rusya ve Çin’den ise uğradıkları bu muameleyle ilgili hiçbir açıklama gelmedi.
Zaten Rusya ve Çin, ülkelerin içişlerine karışılmasına emperyalizm, kendilerine yönelik insan hakları eleştirilerine de “kendinize bakın” derken Türkiye’nin içişlerine karışmayı herhalde düşünmez.
Ama onlar gözaltındayken Ankara’da Erdoğan’la görüşen AB’nin iki üst düzey yöneticisi, Türkiye’yi insan haklarına ve hukuk devleti ilkesine uymaya davet etti, AİHM kararlarının uygulanmamasını eleştirdi.
Darbe suçlamasıyla gözaltına alınmalarını iki gündür manşetlerinden eleştiren Karar gazetesinin televizyonu Karar TV’de ise bu amirallerin siyaseten en zararlı buldukları liberallerin Türkiye’deki kanaat önderlerinden Gülay Göktürk şöyle dedi:
“Amirallerin bildirisinde üsten bakma ve ayar verme durumu var. Eskiye özlem var. Siyaseten son derede yanlış bir metin. Ama İşin hukuki yanında asla bir suç yok. Hiçbir yerinde bir suç yok. Bunun bilmek için de hukukçu olmaya gerek yok. Biraz anayasayı Bunun çok saf bir ifade özgürlüğü olduğu, hiç kimsenin imadan yargılanamayacağı, bilinçaltı mesajlar diye yargılanamayacağı besbelli. Darbe imalı bildiri diyorlar. Herhalde iddianameye de öyle yazacaklar. İmadan yargılayacaklar. Bu gerçekten inanılmaz bir şey. Daha da vahimi derhal soruşturma açılıyor, rütbeleri sökülsün, lojmanlardan çıkarılsınlar, maaşları kesilsin. Ne oluyor? Bir günde cadı kazanları kuruldu. Etraflarında dans ediyorlar, odun atan atana. Transa geçtiler. Bu şeye çok benziyor mesela ben Merve Kavakçı günlerini hatırlıyorum. Öyle bir trans haline geçilmişti. Hava aynı hava. Aynı psikoloji. Büyükada davasını hatırlarsınız, manşetlerden, casuslar deniyordu. Aynı hava. MGK gibi bir şey toplandı dün. Önemli bakanlar, kuvvet komutanları katıldılar.”
Sanki Türkiye müthiş bir tehdit altında sanki. Cumhurbaşkanı kalktı en büyük ciddiyetiyle konuştu.”
Amirallerin aileleri de haklı olarak Gülay Hanım gibi darbe iması diye bir suç olur mu diye isyan ediyorlar.
Ama bu tuhaflık ilk kez onların başına gelmiyor.
Bundan beş yıl önce de Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak televizyonda “subliminal darbe mesajı” vermekten gözaltına alınıp tutuklanmıştı.
Pek çoğunun sosyal medya hesaplarında “hapiste çürümeli” mesajları hala duran Ahmet Altan, subliminal darbe mesajıyla başlayan o soruşturmada hala içeride.
Beş dakika yan yana gelseler kavga çıkacak Osman Kavala, Büyükada davasındaki sivil aktivistler, Alparslan Kuytul, Hizbuttahrirciler, Ebu Hanzala, Eren Keskin, Demirtaş da benzer iddianamelerle ve iddialarla yargılandı ve mahkum edildi.
Ama hepsi aynı hukuki standartların mağdurları.
Devlet kimseye ayrımcılık yapmıyor.
Bugün bir bildiri imzaladılar diye emekli amiraller için istenen rütbelerinin sökülmesi, maaşların kesilmesi, lojmanlarından atılmaları, bundan altı yıl önce yine bir bildiri imzaladılar diye 1128 akademisyen için uygulandı.
Hala çoğu işsiz.
130 bin memur ise çoğu yaptıkları sırada suç olmayan fiiller hatta tweetler, mesajlar, bağışlar, abonelikler, üyelikler yüzünden KHK’larla aynı muameleyi gördü, işsiz kaldı, maaşları kesildi, lojmanlarından atıldı hatta mallarına, paralarına el kondu.
Doktor Ömer Faruk Gergerlioğlu, attığı bir tweet için önce mesleğinden atıldı, sonra attığı başka bir tweet için 90 bin kişinin oyunu alarak girdiği Meclis’ten yaka paça çıkarıldı.
Aslında devletin bu yüzü pek çoğunun yabancısı değil.
Aralarında bundan 10 yıl önce Ergenekon, Balyoz soruşturmalarında tutuklanmış olanlar var.
Ama uğradıkları mağduriyetlere rağmen devletin yanında durmuş, vatanseverlik hisleri güçlü bu insanların ve yakınlarının, gönülden ve fikren bağlı oldukları devletin artık onlara barış akademisyenleriyle, FETÖ’cülerle, Sorosçularla, KHK’lılarla, HDP’lilerle, Selefilerle, Hilafetçilerle aynı hukuki standartları uyguladığını kabul etmesi kolay değil.
Bildiriyi ilk yayınlayan, bazı imzacı amirallerin de yazarı olduğu Veryansın sitesi, emekli amirallerin gözaltına alınmasına en çok Yunanlıların, FETÖ’cülerin, Amerikancıların sevindiği haberlerini yaparak bu kabul edilmesi zor gerçeğe kılıflar uydurmaya çalışıyor.
Halbuki bunu onlara ne Amerika, ne başka birileri yapıyor.
Karşı karşıya oldukları maalesef bizim yerli ve milli, ebed müddet devletimizdir.
Biri suçlu ilan edilince cadı kazanına atılıp herkesin etrafında dans etmesinin milli bir spor olduğu, insan haysiyetini, temel insan haklarını devletin ali çıkarları, iktidarların isteği için kolayca çöpe atabilen devletimiz.
O yüzden dün darbecileri, yasakları, vesayetçileri savunan üniversitelerin, yargı kurumlarının, gazetelerin bugün “milli iradenin yanındayız” açıklamalarının hiç bir anlamı yok.
Onlar her zaman ve sadece devletin, güçlü olanın yanında durdular. Bugün de aynısını yapıyorlar. Yarın ne yapacakları da malum.
Sadece devlet vatansever emekli amiraller oldukları için onlara torpil geçmiyor. Onlara hakaret etmek, bütün haklarını çiğneyip geçmek de serbest.
Sık sık “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” diyen emekli amiraller, bugün “söz konusu vatansa” diye başlayan başkaları için teferruata dönmüş durumda…
Maalesef bu denizdeki Mavi Vatan değil, karadaki acı vatan….