Ahmet Ağaoğlu, mühim ve ilginç bir isim. Duruşuyla, Türkçesiyle, saflığıyla, özgürlük aşkıyla, demokrasi mücadelesiyle ve naifliğiyle hem mühim hem de ilginç bir sima. Onun Serbest Fırka Hatıraları da öyledir (İletişim Yayınları). Siyasi tarihimizin en öğretici bölümlerinden birini oluşturur Serbest Fırka’nın kurulması ve derhal kaldırılması. Yüz gün bile yaşayamamış bir partidir Serbest Fırka ama buna rağmen, her türlü siyasi entrikaya karşı samimi olarak halkın efkarına bağlanmanın verdiği gücü temsil edebilmiştir. Pek tabii, yenilmiştir fakat burada yenilgi, bizatihi zaferin kendisidir. Yaşanan hayal kırıklıkları ise hayal edilen bir ülkeye giden yolun kaçınılmaz ters akisleridir. Gerçekler, olan bitenin ters yüzündedir ve Serbest Fırka, hiçbir zaman kendi başına, serbest bırakılmayan gerçekliğimizin tarihidir.
Serbest Fırka tecrübesi, statükodan beslenen Fırkacı siyasilerin çok olduğu bir yerde özgürlüğe ve demokrasiye samimiyetle bağlanmanın ne büyük bir cezaya ve karşı öfkeye dönüşebileceğini de gösterir. Şöyle der Ağaoğlu hatıralarını bitirirken: “Dünyanın hiçbir yerinde misli görülmemiş bu avantür (macera) çok dolu, çok dalgalı, çok görmüş geçirmiş, çok vurgunlar yemiş, fakat hiçbir dakika yeis ve ümitsizliğe kapılmamış olan maneviyatım için en ağır ve çekilmez bir acı oldu. Acılık Fırkanın dağılmasından gelmiyor, hayır! Bu Fırka etrafında gördüğüm ve temas ettiğim ahlak düşüklüğünden geliyor…” (s.118).
Her zaman öyle olmaz mı! Bu kitabın esas önemi elbette Serbest Fırka’nın neden ve nasıl kurulduğuna, sonra neden birden kapatıldığına dair ilk elden ışık tutmasıdır ve işin bu yönü bugüne dek pek çok kişi tarafından irdelenerek ortaya konulmuştur. O nedenle, bütün bunları tekrarlamaksızın kitapta bana ilginç gelen başka bir konuya değinmek istiyorum. Daha doğrusu Ağaoğlu’nun kitapta ne kadar uğraşırsa uğraşsın tam olarak cevaplayamadığı bir soruya karşılık bulmak istiyorum.
Bu soru, tarihe İzmir hadiseleri diye geçen ve Serbest Fırka’nın kurulduktan sonra burada yapacağı toplantı ve mitinglere gösterilen aşırı halk ilgisine karşı iktidarın bütün devlet gücüyle ve çok çeşitli dalaverelerle bu heyecan dalgasının yurdun diğer taraflarına yayılmasını engelleme gayretlerine dairdir. Çünkü aslına bakılırsa bu yeni Fırka’nın kurulmasını her yerden çok İzmir’in heyecanla karşılaması son derece ilginç bir durumdur. Buna belki de çok da şaşırmamak gerekir çünkü yine aslına bakılırsa Serbest Fırka bir anlamda Demokrat Parti’nin ilk denemesidir ve onda da Egeden gelen bir rüzgarın kuvvetli tesiri hep hissedilir. Peki ama bunun nedeni tam olarak ne olabilir? Ülkenin en zengin bölgesi neden ve nasıl olur da içten içe böylesine muhalif bir enerji biriktirir. Daha çok köylü kesim için söz konusudur desek bu kez de ülkenin en eski şehirleşme tecrübesinin olduğu bu yerde böylesi bir kitleselleşmeyi açıklama ihtiyacı belirir. Bugünden bakınca, devletçi bir Cumhuriyet anlayışıyla kendini bu kadar özdeşleştirmiş insanların çoğunluk olduğu bir yer nasıl olmuş da vaktiyle böylesine demokrat ve özgürlükçü kesilmiştir?
Bu biraz muammadır ve bunu Ağaoğlu’nun satır aralarında hissetmek mümkündür. İzmir’e gittiklerinde bu yeni Fırka’ya gösterilen görülmemiş ilgi ve heyecan karşısında Ağaoğlu ve arkadaşları belli etmeseler de oldukça şaşkındırlar. Adeta kurtarıcı birer kahraman gibi karşılanmayı beklememişlerdir. Bu nedenle, bunu açıklama ihtiyacı duymuş olmalılar. Ağaoğlu kitapta bu açıklama ihtiyacına kısmen yanıt vermeye çalışıyor. Şöyle diyor:
“İzmir Yeni Fırkanın çıkışını her yerden ziyade hararetle karşılayan bir muhitti! Umumiyetle bu muhit nispeten daha münevver, heyecanlı ve hassas bir kısımdır! Bunun sebepleri meydandadır. Bu muhit zengindir. Binaenaleyh devlet hazinesine en az göz dikmiş bir yerdir. Kendi zahmetleri ve çalışmasıyla geçinen insanlarda tabiatıyla hürriyet ve serbesti duygusu gelişmiştir. Sonra bu muhit nispeten daha aydındır. Memleketin canlı matbuatının bir kısmı oradadır. Memleket aydınlarının çoğu yine oradadır.” (s.55). Böyle devam ediyor. Hatta Ağaoğlu o kadar zora düşüyor ki bence, meseleyi bu bölgede yaşayan insanlardaki bozulmamış Türk seciyesine, seciye ve karakter üzerine bozucu ve öldürücü tesir yapan melezliğin bu muhitte pek az yer bulmuş olmasına bağlama ihtiyacı bile duyuyor. Oysa, biliyoruz ki İzmir dış etkilere en açık yerlerden biri olmuştur hep. O nedenle Ağaoğlu, sanki tam anlamıyla kendini tatmin eden bir açıklaması olmadığı için ne olabilirse hepsini peş peşe sayıp döküyor gibi. Gerekçelerinin hiçbiri durumu yeterince açıklamıyor, sadece akla çeşitli ihtimalleri getiriyor.
Serbest Fırka gibi, döneminin çok önünde siyasi özgürlük ve demokratik vaatlerinde bulunan, hakim paradigmayla, resmi ideolojiyle ve savaş sonrası oluşmuş siyasi statükoyla kavgalı olduğu apaçık bir partinin en heyecanla karşılandığı yer nasıl olur da bugün bildiğimiz İzmir olur? Cevaplardan biri, İzmir belki de bugün bildiğimiz İzmir değildir, olabilir. Fakat hâlâ başka bir şeyler daha olmalı.
Bir kere biliyoruz ki halk tam o dönemde ülkenin her yerinde ekonomik çaresizliklerle ve ağır vergilerle boğuşuyordu (Hangi dönem boğuşmadı ki de denebilir elbette!). İktidardan ve parti devletinin en yerel düzeydeki baskı ve kötü yönetiminden fazlasıyla bunalmıştı, bir serbestlik ve rahatlama arıyordu belli ki. Ve İzmirliler üretici insanlar olarak “devletten beslenmedikleri” için ağır vergilere ve her yanda yaşanan yolsuzluklara, kayırmacılıklara karşı çok öfkeliydiler. Devlet kasasından sağlanan imtiyaz ve menfaatlerle birlikte hissettirilen korku (Ağaoğlu’nun ifadesiyle “İsmet Paşa’nın ‘para ve değnek’ siyaseti, s.56) burada tam olarak işlememektedir. Yani, iktidarın zor araçlarına dayanarak sağladığı baskı eğer ekonomik bir bağımlılık yoksa yeterince korku yaratamadığı için etkisizleşmektedir.
O nedenledir ki İzmir’deki teveccühü tam olarak iktidarla kurulamayan değil kurulan ilişkide aramak gerekir. Bu ilişkinin niteliğinde. Bir yöre halkının iktidarla kurduğu ilişki onun görünür ve sembolik uzantısının ötesindeki görünmeyen araçlarda saklıdır. Bu nedenle zor aygıtları iktidarın en görünür ilişki araçları olarak bütün düzeni sağlasa dahi esas ilişki her zaman için onun altında yatmaktadır. Anti-demokratik bir yere savrulan hükümetlerde zor aygıtları çok geçmeden bir zulüm cihazına dönüşür ve halkı zapt-u rapt altına almak çok çeşitli ideolojik söylem ve eylemlerle meşrulaştırılır ve görünmezleştirilir. Fakat ekonomi bundan müstesnadır. Yani, zor gücüyle kurulan ilişki dışarıdan ve görünürde olanı ekonomik ilişki ise görünmeyen ve içte olan ilişkinin karakteristiğini verir. Onun da içinde bölüşümün adaletli olup olmayışı vardır. Ve ekonominin yerel üretime dayalı olduğu, ranttan ve devlet kayırmacılığından beslenmeyen insanların çokça olduğu yerlerde dış yüz her zaman fazlasıyla aldatıcıdır. Zor gücü buralarda kolaylıkla geçersiz birer zorbalık aracına dönüşür. Boşa düşer ve devletin kendine zarar veren bir kaba kuvvet halini alır. Agamben’in ifadesiyle zor gücü “devletin kendi kendiyle kurduğu ilişki”yi en çok buralarda gösterir. Ekonomik bölüşümdeki adaletle zor gücüne dayalı adalet arasındaki mesafe her yeni girişimin arkasındaki belirleyici itici güç ve halkın içine sığdıramadığı heyecanın asıl içeriğidir.
Nitekim bana göre işin bu yanı önemli olmuştur. İzmir’de, zor aygıtları ekonominin kendi kuralları karşısında çıkmaza girmiş ve Serbest Fırka bizatihi kuruluşuyla bu türden ideolojik perdelemelerin kaldırılmasını vaat eden bir sembole dönüşmüştür.
Ekonomik adaletsizlikler zor gücüyle sağlanan ve yeni haksızlıklara sebep olan geçersiz bir devlet düzenine dayalı adalet anlayışıyla örtülmeye çalışılmış ancak İzmir’de bu maske gizlenememiştir. Bilinen bir gerçek olarak hiçbir zaman büyük siyasi heyecanlar için ekonomik nedenler tek başına yeterli değildir. Mutlaka büyük bir haksızlık, baskı ve zulümle iç içe geçen bir darboğazın yaşanması gerekir. Diğer bir deyişle, ekonomik sorunların tam olarak hissedilir olması için ekonomik neden ve açıklamalar yeterli değildir. İktidarların başkaca yol ve yöntemlerle bunu kapatması ve yokmuş gibi yapması gerekmektedir ve bu perdelemenin sıradan kitlelerce hissedilebilmesi için ekonomik olarak üretici olmanın bilincine varılması gereklidir.
Belki de İzmir’de tam da bütün bunlar mevcut olduğu için Gümüşhane Milletvekili Ali Fethi’nin kurduğu bu küçük partinin etkileri Gümüşhane’den çok İzmir’de bugüne uzanacak kadar büyük ve sembolik bir anlam bulmuş, halkı anlamamız için önemli bir vaka sunmuştur.