Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIAltılı masa neden ‘heyecan’ vermiyor?

Altılı masa neden ‘heyecan’ vermiyor?

Açık ki altılı masa o aranan heyecanı hiçbir zaman vermeyecek. Çünkü altılı masa Türkiye’deki heyecanlı kutuplaşmaya verilmiş bir mola. Klasik siyasi tansiyonu düşüren bir sakinleştirici, hız tutkunlarını mutsuz edecek bir fren. Belki de altılı masanın vermek istediği, birilerini heyecanlandırırken, diğerlerini korkutan bir siyasi heyecan değildir.

Altı muhalefet partisinin lideri dördüncü kez 24 Nisan’da buluşup iftar yapacak.

Altılı masa zirveleri bugüne kadar iktidar çevrelerini günlerce meşgul etti.

Cumhur İttifakı liderleri, bakanlar, siyasetçiler masanın ayaklarından, altında kim olduğuna, fotoğrafı kimin çektiğinden, bildirinin öncesinde hangi büyükelçiye gönderildiğine kadar altılı masayla polemikler yaptı. Altılı masa bugüne kadar müsteşar gibi davranan Cumhurbaşkanı Yardımcısı’na bile “alçaklı, şerefsizli, PKK’lı” cümleler kurdurdu. Her akşam iktidara yakın kanallarda altılı ittifaktaki çatlak, kriz gibi başlıklar heyecanla tartışılıyor, iktidarı destekleyen köşe yazarları en çok altılı masayı yazmaktan “zevk” alıyor.

Ama aynı altılı masa bazı muhalif çevreleri ise bir türlü heyecanlandıramıyor.

Muhalif medyalarda “Altılı masa heyecan yaratmadı” cümlesi artık genel bir kabul haline geldi, henüz masadan ümidini kesmeyenler daha aktif olmalarını, ortak mitinglerde konuşmalarını, anketlerde seçilebilecek gibi duran adaylardan birini seçip, yola revan olmalarını istiyor.

Ama şimdiden ümidini kesenlerin, heyecan yaratamıyorlar diyenlerin, hele Cumhurbaşkanı adayına altılı masanın karar verecek olmasına öfkelenenlerin sayısı artıyor.

Peki neden altılı masa iktidar çevrelerini telaşlandırmış gözükürken, bazı muhalifleri pek heyecanlandıramıyor?

Heyecanın düşük olmasının bazı pratik nedenleri var.

Henüz Türkiye bir seçim atmosferine girmedi. İktidar değişimi için karar anı yaklaşmadı, kampanyalar açılmadı. Herhangi bir siyasi mesajın, toplantının, bildirinin o kadar heyecan yaratmaması, topluma dokunmaması değişim ihtimalinin bu uzaklığıyla ilgili. Ateşe yaklaştıkça sıcaklık artacaktır.

Ayrıca muhalefet, her şeye hakim, devleti siyasi bir araç gibi kullanan 20 yıllık bir iktidar karşısında güçlü bir iktidar ihtimali olduğunu göstermeye çalışıyor. 20 yıldır iktidardan uzak kalmış, belediyeler dışında yönetme becerisini gösteremeyen bir muhalefetin anketler dışında toplumu iktidar alternatifi olduğuna ikna etmesi kolay değil, bunun medyadaki yolları çoğunlukla kapalı, bu da muhalefetin doğal olarak cesametini, enaniyetini, iddiasını göstermesini engelliyor.

Ve tabii son olarak altılı masa kurulana kadar CHP ve İYİ Parti arasında bile çalakalem yazılmış ittifak metinleri dışında ortak bir dil ve siyaset tutturulamamıştı. Şimdi onlara daha da benzemezleri eklendi. Liderler ve partiler daha yeni yeni birlikte iş yapmayı öğreniyor, o yüzden henüz ortaklaşmaya başlamış mesajlar o kadar keskin, birliktelik o kadar kavi görünmüyor.

Ama altılı masanın bazı muhalif çevreleri, özellikle de muhalif kanaat önderlerini heyecanlandıramamasının esas sebebi bu pratik sebepler değil.

Aslında onlara eksik gelen duyguyu ifade eden kelime galiba heyecan da değil.

Bazı muhalif çevreleri ve kanaat önderlerini altılı masa amiyane tabirle kesmiyor.

Kesmiyor çünkü Türkiye’deki aşırı heyecanlı siyasi kutuplaşma içinde altılı masa; siyasi tarihimizde bu çeşitlilikte örneği olmayan, beş yıl öncesine kadar hayal bile edilemeyecek insanları yan yana getirmiş bir oturup sakin kafayla düşünme masası.

Altılı masa bir uzlaşma masası ve uzlaşmalar herkesin biraz geri adım atması, o ana kadar heyecanla söylediklerinin bir kısmını yutması demek.

Uzlaşmanın duygusu o yüzden doğal olarak heyecan değil, itidal.

Halbuki karşımızda 20 yıllık kesintisiz, çok güçlü, ayakta kalmak için kendisini hukuki ve etik kurallarla ve normlara bağlı hissetmeyen, muhaliflerine karşı dili çok nobran olan bir iktidar var.

Bu iktidarın 20 yıldır muhalifi olanları tatmin edecek duygu o yüzden kesinlikle itidal değil.

Çünkü o klasik tabirle bu 20 yıldan etiğiyle, kemiğiyle nefret etmiş haldeler.

Bu öfke sadece iktidar partisine değil, ona 20 yıldır oy verenlere, onun temsil ettiği kimliğe, değerlere, sembollere de dönmüş bir öfke.

Hala 12 yıl önce yetmez ama evet demiş bir grup liberal ve solcunun sürek avını bırakamamalıların sebebi bu.

Girdiği seçimlerde yüzde 50’ye yakın halk desteğiyle onay almış bir iktidarın koca 20 yıl boyunca arada bir şeyleri iyi yapmış olma ihtimalini bile kabul etmek istemiyorlar.

2013’de kişi başı milli geliri 13 bin dolara çıkarmış olmalarını bile onların başarısına değil, para bolluğuna bağlamaya çalışıyorlar.

Ama bunlar en azından AK Parti iktidarına yapıp ettikleri üzerinden yönelmiş haklı haksız öfkeler. Ama iktidarın yapıp ettiklerine karşı çıkmak bile yetmiyor. Pek çok muhalife göre AK Parti iktidarı dış güçler tarafından kurulmuş, seçimleri hep hileyle kazanmış, iki seçim arası oylarını artırmak için katliam organize etmekten çekinmemiş, kendi kendine darbe yaptırmış bir iktidar.

İktidarın zaten muhalif olmaya yetecek icraatlarına karşı çıkmak kesmiyor, araya bir sürü komplo teorisi, şehir efsanesi, temelsiz suçlamalar girmiş, bu şeytanlaştırmalar doğal olarak muhalifliğin şiddetini artırmış durumda.

O yüzden böyle bir iktidara karşı ilk kez anketlerde iktidarın değişimi ihtimali belirmişken, bu iktidar değişiminin rengini uzlaşmayla bulandırmak, öfkeyi altılı masayla seyreltmek istemiyorlar.

Tarihin bu anında heyecan veren şey tam teşekküllü bir iktidar değişimi, tasfiye, rövanş ve geri dönüş imkanı.

Tam teşekküllü iktidar değişimi herhalde anahtar kavram.

Çünkü Türkiye’de iktidar olmak demek hiçbir zaman belli sınırlar içindeki bir yönetim erkini ele geçirmek demek olmadı.

Seçimle iktidara gelmek, devletin, toplumun ve hayatın tamamı üzerinde sınırları belirsiz bir iktidara sahip olmak da demek oldu.

AK Parti’nin son 10 yılda talip olduğu ve büyük oranda elde ettiği de bu tam teşekküllü iktidardı.

Siyaset kimlikler ve kültürel sınıflar üzerine kurulduğu için iktidar değişimi de yönetici kadroların değişiminden çok yönetici pozisyonda olan bir kitlenin iktidardan düşüp, diğerinin iktidara gelmesi anlamına geldi.

O yüzden tam teşekküllü bir iktidar değişimi hayalinde sadece AK Parti’yi iktidardan düşürmek yok, otomatik olarak onun üzerine oturduğu muhafazakar kitlenin iktidarına da son vermek, onların kamusal alana verdiği rengi, tadı bitirmek, hatta iktidara ulaşan bağlarını kesmek de var.

Çünkü Türkiye tarihinde iktidar değişimlerinde genelde hep böyle oldu. Ve biz bu ülkenin vatandaşlarının da tek bildiği ve damak tadına uygun olan lezzet bu.

20 yıldır iktidar bekleyen, iktidara her zamankinden kendini yakın hisseden, 2019 yerel seçimleriyle iktidarın tadını almış, bazı muhalif kesimleri bundan daha azı o yüzden tatmin etmiyor.

Altılı masada heyecanı kaçıran da tam olarak bu.

Çünkü masada artık 20 yıldır iktidar olan muhafazakarların temsilcileri de var.

Millet İttifakı dışında esas olarak onlarla varılan bir uzlaşma zemini altılı masa.

Yani bir iktidar değişiminde 20 yıldır iktidarda olan kesimler yeni iktidara da ortak olacaklar, tam olarak tasfiye edilmeyecekler, tam olarak seküler ve milliyetçi muhaliflerin ajandalarını hayata geçirmesi mümkün olmayacak, toplumun muhafazakar hassasiyetleri ve renkleri de yeni dönemde kamusal alanda görünür olacak, ortak hayata rengini vermeye devam edecek.

Altılı masa tam da bunun garantisini vermek için kuruldu.

Altılı masanın büyük ortakları Kılıçdaroğlu ve Akşener, iktidar değişiminin bir rövanşa neden olmayacağı, toplumun bütün kesimlerinin haklarının gözetileceğine altılı masayı garanti olarak gösteriyorlar.

Altılı masa yeni iktidara şimdiden hukuki, siyasi, etik sınırlar koyuyor. Bilindik siyasi tansiyonun içinden konuşmuyor. AK Parti iktidarına karşı tanıdık, bilindik alkış garantili sloganları ve klişeleri kullanmıyor.

O yüzden altılı masa, 20 yıllık AK Parti iktidarını kapatılması gereken bir parantez, tasfiye edilmesi gereken bir sapma olarak gören masadaki merkez sağ parti liderini, belediye başkanları cumhurbaşkanı adayı olursa belediyenin kaybından endişe edenleri “Cumhurbaşkanı seçilince yerine kayyum atar” diyerek teskin eden araştırma şirketi sahibini, iktidara gelince öyle hemen “saf gibi” parlamenter sisteme geçmeyip cumhurbaşkanlığının sınırsız yetkileriyle bürokraside, akademide, medyada tasfiye planları yapan akademisyeni, Babacan’ı bile “Sarayın işbirlikçisi” gören devrimci öğrenciyi, seçimden sonraki gün göçmenlerin otobüslere doldurulup Suriye’ye gönderilmesini bekleyen seçmeni, seçim sonuçları açıklanınca Beştepe’nin kapısına dayanılmasını, iktidarın yargılanmasını bekleyen gazeteciyi heyecanlandırmıyor ve kesmiyor, kesmesi de mümkün değil.

Zaten “2019 yerel seçimlerinde büyükşehirleri muhalefet kazandı, anketlerde de belediye başkanları Erdoğan’ı yeniyor görünüyor, o halde neden tünelin ucunda görünen tam teşekküllü iktidarımızdan taviz veriyoruz, onu bu küçük muhafazakar partilerle bulandırıyoruz, 20 yılın rövanşını alma ihtimalini ıskalıyoruz” diyorlar.

Bu büyük fırsatın kaçırılma ihtimali heyecanlarını azaltıyor, şu kutuplaşmada, iktidarın bu nobran saldırılarına karşı altılı masada pişen yemekten yükselen uzlaşma, sağduyu, serinkanlılık kokusu açlık hislerini tatmin etmiyor, hele cumhurbaşkanı adayının bu altı lidere bırakılacak olmasına, masadan “düşün peşime” diyemeyecek bir cumhurbaşkanı adayı çıkma ihtimaline öfkeleniyorlar.

Çünkü seçimi de bu heyecanın, kitleleri çıldırtacak liderliğin ve iktidara karşı taze öfkenin kazandıracağını düşünüyorlar.

Halbuki 2017’den beri yapılan seçimler bu tanıdık, bildik siyasi heyecanın değil, serinkanlılığın kazandırdığını gösterdi.

Muhalefetin neredeyse tek afiş asmadığı 2017 referandumunda “evet” ancak kılpayı kazanmıştı.

2019 yerel seçimlerinde Mansur Yavaş Ankara’da sınırlı sayıda posterle, Ekrem İmamoğlu çarşı pazar dolar seçim kazandılar.

Her ikisi de muhafazakar seçmeni oy vermeye ikna etmek için seçilmiş adaylardı ve kampanyaları boyunca altılı masanın gösterdiği hassasiyeti göstererek, hatta işi biraz da abartıp Eyüp Sultan’da Yasin okuyarak ipi göğüslediler.

Tam olarak bugün aranan heyecanın, negatif enerjinin, sert muhalifliğin denendiği bir seçim de oldu.

2018 cumhurbaşkanlığı seçimi.

Muharrem İnce, muhalif seçmeni sahiden heyecanlandırdı, meydanlara kalabalıkları toplayıp coşturdu, o katarsis hissini sonuna kadar yaşattı ama filmin sonunda hem yüzde 30’da kaldı hem de seçim gecesi bu aşırı yükselttiği heyecanın altında kaldı.

Zaten muhalefet de tüm bu somut tecrübelerden bir ders çıkararak altılı masayı kurdu.

O yüzden Kılıçdaroğlu ısrarla “dostlarımızla kazanacağız” diyor.

Bunun siyaseten doğru bir strateji olup olmadığını ancak seçim gecesi anlayacağız.

Ama açık ki altılı masa o aranan heyecanı hiçbir zaman vermeyecek.

Çünkü altılı masa Türkiye’deki heyecanlı kutuplaşmaya verilmiş bir mola.

Klasik siyasi tansiyonu düşüren bir sakinleştirici.

Bilindik ve arzulanan tam teşekküllü iktidar değişimi ihtimalini ortadan kaldıran bir fren.

Hız yapan arabalara alışmış insanları, sağda sağdan herkese yol vererek giden bir arabanın mutlu etmesi zor.

Belki de altılı masanın vermek istediği heyecan, sınırları, duracak yeri, ölçüleri belirsiz, birilerini heyecanlandırırken, diğerlerini korkutan bir siyasi heyecan değildir.

Altılı masa tam da bu heyecana fren olduğu için daha büyük bir seçmen kitlesine heyecan olmasa da güven verebilir ve bu güven hissi belli bir seçmen kitlesini heyecanlandırmaktan daha fazla işe yarayabilir.

Ama günün sonunda siyaseten işe yaramasa da, Türkiye’nin vurup geçecek liderlerin heyecanına değil, iktidarlarını bir masada paylaşmış liderlerin heyecansızlığına, kuralsızlığın verdiği cesarete değil, hukukun sıkıcılığına, yürek hoplatan hitabet sanatlarına değil, huzur veren politik doğrulara ihtiyacı olduğu açık.

Esas heyecan verici olan belki de budur…

- Advertisment -