spot_img
Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIAşırı sağcılar nasıl İsrailci oldu?

Aşırı sağcılar nasıl İsrailci oldu?

Batılı aşırı sağcı denince aklımıza dazlak kafalı, Nazi bayraklı, Hitler selamı veren sinirli adamlar geliyor. Onların Yahudileri sevmediğini anlamak için konuşmalarına bile gerek yok. Ama artık bu epeyce demode bir aşırı sağcı karikatürü. Çünkü dazlak kafalı aşırı sağcılar gitti yerine İsrail bayraklı aşırı sağcılar geldi.

Arjantin’in yeni devlet başkanı testereli aday Javier Milei oldu. Onu elinde meydanlara çıktığı testeresinden daha iyi anlayan bir ideolojik tabir yok.

Köpeklerine Milton (Milton Friedman), Murray (Murray Rothbard), Robert ve Lucas (Robert Lucas) adlarını verecek kadar liberteryen, aşı, kürtaj, iklim değişikliği, feminizm, siyahi haklar hareketine karşı olacak kadar aşırı sağcı, eşcinsel evlilikleri destekleyecek kadar liberal, Merkez Bankası’nı havaya uçurmayı vaad edecek kadar anarko kapitalist…

Ama her neyse olduğun şeyin de ‘deli’si olduğu açık

Ama bu profilin en ilginç kısmı Milei’nin aşırı İsrailciliği.

7 Ekim’den sonra mitinglerine İsrail bayrağıyla çıktı, seçilirse Arjantin’in İsrail’deki elçiliği Tel Aviv’den Kudüs’e taşımayı vaad etti. Bir ara Yahudi olmak istediğini bile açıklamış.

Seçildikten sonra bizdeki KKTC-Bakü ziyaretleri gibi ABD’den sonra gideceği ikinci ülke de İsrail olacak.

Genel olarak bizim kafamızdaki aşırı sağcı profiline uymuyor bu hararetli İsrailcilik.

Onun İsrailciliği, Latin Amerika solunun Filistinciliğine bir tepki. Yoksa Latin Amerika’nın İslamofobiye neden olacak bir tarihi ya da Müslüman mülteci meselesi yok.

Batılı aşırı sağcı denince aklımıza dazlak kafalı, Nazi bayraklı, Hitler selamı veren sinirli adamlar geliyor.

Onların Yahudileri sevmediğini anlamak için konuşmalarına bile gerek yok.

Ama artık bu epeyce demode bir aşırı sağcı karikatürü.

Mesela Avrupa’nın en meşhur ve ilk modern zamanlar aşırı sağcısı olan Jean Marie Le Pen, 80’ler ve 90’larda Holokost’u “2. Dünya Savaşı’nda önemsiz bir ayrıntı” diyen antisemitik bir siyasetçi olarak kötü bir şöhret yapmıştı. Ama yaşlanan ve artık epeyce saçmalayan babasını deviren kızı Marienne Le Pen, 7 Ekim’den sonra Fransa’daki dev Filistin yanlısı gösterilere tepki olarak Sarkozy, Hollande gibi isimlerin öncülük ettiği antisemitizme karşı yürüyüşe katıldı.

Le Pen Fransa’da en pro-İsrail çizgisindeki siyasetçilerden biri.

Avrupa’da aşırı sağcılık denince ilk akla gelen yüzlerden biri olan ve Türkiye’de nefret objesi olmaktan büyük haz olan uzun sarı saçlı, haza beyefendi kılıklı Geert Wilders de o kadar ileri derecede bir İsrail yanlısı ki Hollanda istihbaratı AVID İsrail ile olan bağlarının ülkesine olan sadakati hakkında soruşturma yürütmüştü.

Bugün yapılan Hollanda seçimlerinin favorisi olan Wilders, İsrail’i defalarca ziyaret etmiş, askeri karargahlarda generallerle bile görüşmüştü.

Aşırı sağ denince akla ilk gelen Almanların aşırı sağcıları daha da kararlı İsrail destekçisi.

Almanya’da aşırı sağcı Almanya için Alternatif AfD, İsrail’e açık destek veriyor, kendileri antisemitizmle suçlanırken, hükümeti Müslüman göçmenlerden gelen “ithal antisemitizmi” önlemek için harekete geçmeye çağırdılar.

Nazilerin devamı olmakla suçlanan AfD, Merkel’e karşı Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması için coşkulu bir kampanya da yapmıştı.

İtalya’nın Mussolinici gençlik hareketleri içinde yetişmiş aşırı sağcı Başbakanı Giorgia Meloni de 7 Ekim’den beri sıkı bir İsrail taraftarı. Ondan daha aşırı sağda olan koalisyon ortağı Salvini ise Erdoğan’ın Hamas açıklaması yüzünden Türkiye’den elçinin geri çekilmesini savunacak kadar İsrailci.

İngiltere’de iktidardaki Muhafazakâr Parti’nin İsrailciliği ülkedeki protesto gösterilerine “nefret çeteleri” diyip, yürüyüşleri yasaklatmaya çalışmaya kadar vardı. Muhafazakarlıkla- Hintli İslamofibinin birleştiği Başbakan Sunak ve aşırı İsrailci refleksleriyle sınırı aşınca görevden alınan Suella Braverman’ın pro-İsrail tavırlarındaki aşırılığı BBC bile eleştiriliyor.

İngiliz aşırı sağı ise Filistin yanlısı gösterilere saldıracak kadar İsrailci artık.

Tabii Avrupa’nın açık ara en İsrailci iktidarı Macaristan’da.

Dünyadaki sağ popülizmin sembol isimlerinden biri haline gelen Başbakan Victor Orban, Netanyahu’nun Avrupa’daki en iyi müttefiki.

Macaristan, BM oylamalarında ABD ve golf arabasına oylarını değiştirecek kadar küçük bazı ada devletleriyle birlikte her oylamada İsrail ile birlikte elini indirip kaldırdı.

Halbuki, aynı Orban koca bir seçim kampanyasını “Müslüman göçmenlerin Avrupa’ya gelmesini fonlayarak Avrupa’yı İslamlaştırıp, Hristiyansızlaştırmaya, kimliksizleştirmeye çalışan Yahudi küreselci Soros’a karşı mücadele üzerine kurmuştu.

Avrupa yakın tarihinin 1933 Nazilerin seçim kampanyasından sonra zengin, dejenere Yahudi nefreti üzerine kurulmuş en güçlü kampanyasını yürütmüş Orban, İsrail’in ve Netanyahu’nun da güçlü bir müttefiki.

Çünkü Netanyahu ile Soros karşıtlığı başta olmak üzere neredeyse aynı dünyayı paylaşıyorlar.

Yine bütün tezlerini anti-Soros, Yahudi küreselci güçler karşıtlığı üzerine kurmuş Steve Bannon, Richard Spencer gibi beyaz üstünlükçüsü, Amerikan aşırı sağı ve o çizginin Mesih gibi gördüğü Trump’ın İsrailciliği İsrail’de bile aşırı sağ kalabilir.

Tabii Hint aşırı sağı Modi ve Hindutwa ideolosine yakın Hintlilerin İsrail’e destek gösterileri yapacak kadar fanatik İsrailciği hem ari, üstün ırklardan oldukları fikriyle hem de geleneksel İslamofobileriyle ilgili.

Diğer Avrupa ülkelerinde de aşırı sağ partiler İsrail destekçiliğinde en önde koşuyorlar. İstisnası yok.

Peki bu nasıl olabiliyor?

En başta yaygın bir hatayı düzeltmekte fayda var.

Naziler, Hitler ya da Mussolini, Yahudilere dinlerinden dolayı karşı değillerdi.

Yahudiliği, ari olmayan, ikincil sami bir ırk olarak görüyorlardı. Yahudilerin ari Alman ırkını bozduklarını, küçük kızların gizli ayinlerde kanlarını akıttıklarını, gizli örgütleriyle ülke yönetimlerini ele geçirdiklerini, ülkelerin kaynaklarını sömürdüklerini, ülkeye sadakatlerinin olmadığını düşünüyorlardı.

Yani meseleleri hiçbir zaman Yahudilerin İsa’yı öldürmesi olmadı.

O ekonomik krizde Yahudiler yerine Hindular Avrupa’da milyonlarca olsaydı ve sermayeye hakim olsalardı, dertleri Hindularla olurdu.

Peki, bugün bir aşırı sağcı için Batı’nın safiyetine, ariliğine, medeniyetine, homojinetesine en en büyük tehlike kim?

Avrupa’da nüfusları bir milyonun biraz üstünde olan Yahudiler mi?

Hayır, tabii ki nüfusları 45 milyona varan neredeyse Avrupa’nın yüzde 10’una yaklaşan Müslümanlar ve sayıları artan Müslüman göçmenler.

Batı medeniyetinin, modernitesinin, ırkının üstünlüğüne inanan bir aşırı sağcı için dünyanın başındaki en büyük tehlike ‘Batı’yı istila eden, çok çocuk doğuran, terör örgütleri kurup Batılı başkentlerde bombalar patlatan, kadınları ezen’ Müslümanlar ve İslam.

Bu İslam toplumlarının en büyük nefret objesi, düşmanı olan, karanlık Ortadoğu’da ‘modern, aydınlanmacı bir demokrasi adası’ gibi gördükleri, ‘Müslüman teröristlere hak ettikleri gibi’ davrandığını düşündükleri ülke de İsrail.

Bir aşırı sağcı, Batı üstünlükçüsü İsrail’e baktığında kendi ülkesinde iktidar olmasını istediği fikirleri görüyor.

Filistin’in 75 yıllık tarihi, Gazze’den her gün gelen çocuk cesedi görüntüleri o yüzden umurlarında olmuyor, onlar da empati hissi uyandırmıyor.

Onlar tarihin daha uzun bir dilimine bakıyorlar ve İsrail’in Gazze’yi temizlemesi ve Hamas’ı bitirmesini bu ilerici, batıcı tarih okumasında bir kazanım olarak görüyorlar. Eşit insan statüsünde görmedikleri Filistinli 5 bin çocuğun bu hayırlı iş için ölümü de onlara o yüzden dokunmuyor.

Yani aslında aşırı sağcılık uzaklarda olan, İkinci Dünya Savaşı’nda ucu kalmış, değişmez bir form değil.

Bugün bize de çok yakın yerlerden geçiyor.

Bir zamanlar 28 Şubatçılar da İsrail’i İslamcılara olan öfkeleri yüzünden çok seviyordu. Bugün Türkiye’de en temel duygusu “siyasal İslamcı” karşıtlığı olan çevrelerin içinde uyanan İsrailciliğin sebebi de bu.

Dünya da, aşırı sağcılık da, öteki de değişti.

Ama kalabalık bir ötekiyi düşman, insanlık için tehlikeli, yok edilmesi gereken olarak görmek değişmedi.

Dazlak kafalı aşırı sağcılar gitti yerine İsrail bayraklı aşırı sağcılar geldi.

Baki kalan aşırılık ve onun ürettiği yıkımlar oldu.

- Advertisment -